Doğu Türkistanlılar sessiz bir soykırımdan geçerken dünya toplumları ise sessizliğini korumaya devam ediyor. Günümüzde her ne kadar bu konuda farkındalık artsada ne yazık ki bu yeterli bir seviye de olamıyor. Öte yandan bu hassas konu ‘Batının kışkırtması’ gibi bazı eleştirilere de maruz kalıyor. Son yıllarda sosyal medyada paylaştığı videolar ve köşe yazıları ile adından sıkça söz ettiren Onur Çavuşoğlu, Doğu Türkistan meselesi üzerine konuşulmayanları ele alarak değerlendirmelerde bulundu.
Köşe yazarı Onur Çavuşoğlu ile yaptığımız röportajda önemli açıklamalarda bulunan Çavuşoğlu, “Büyük bir ihtimal düşüncelerim kimsenin hoşuna gitmeyecek çünkü devlet meselelerinde duygusallığın zararlı olduğunu düşünüyorum.” sözlerini sarf etti. Gelin detayları haberimizden öğrenelim…
Soru: Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dramından biraz bahsedebilir misiniz? Şu anda neler oluyor? Uygurlar ne tür insanlık dışı muameleyle karşı karşıya bırakılıyor?
Aslında Çin çok sıkı bir enformasyon akışını kesen politika uyguluyor bu bölgeye. Kafanıza estiği gibi gidemiyor, göremiyorsunuz. Kuzey Kore gibi aslında. Kuzey Kore’ye bir gazeteci olarak bile gitmek pek mümkün değil. Devamlı gözetim altındasınız, devamlı kontrol altında tutuluyorsunuz. Bilgi ve enformasyonu materyal hale getirmemeniz için Kuzey Kore’nin uyguladığı bir politika. Bu enformasyon ambargosuyla birlikte Doğu Türkistan’da tam olarak bugün ne yaşandığını bilmiyoruz. Gördüklerimizin ötesinde şeylerin olduğu apaçık ortada. Çin ipleri çok sıkı tutuyor. Zira politik sahnede Doğu Türkistan meselesi, Çin ile gerginlik yaşayan ve uzun vadede daha da agresifleşme ihtimali yüksek olan ülkeler için öne çıkartılacak bir mesele.
Bugün ne yaşandığından ziyade geçmişte de bu mazlum halka yapılanların dahi kimse farkında değil. Psikolojik harp, işkence, aç bırakma ve daha niceleri geçmişte sistematik olarak yapıldı. Kızıl Çin Mao ile birlikte Doğu Türkistan’daki zalim uygulamalarına başlamadan önce sistematik adımlar attı. Halkın yaşayışıyla ilgili detaylı analizler, tespitler yapıldı. Halkın bütün mal, mülk ve serveti tespit edildi. Hükümetin müsaadesi olmadan kimse bir şeyini satamaz, ticaretini yapamaz hale getirildi. Bir diğer önemli mesele de, Kızıl Çin sicili bozuk olan insanları Doğu Türkistan’da dikkatli bir şekilde seçiyordu. İçeride çıkartılacak fitnenin baş mimarları olarak bu insanları kullanacaklardı. Her ailede, o ailede sicili en kötüye yatkın olanlar aile reisi olarak seçildi. Bunlar gündelik olarak ifade vermek zorundalardı. Ne yiyip ne içtiklerine kadar ifadelerin verilmesi gerekiyordu. Okullarda okuyan çocuklar ailelerinin günlük olarak ne yaptıklarını anlatmadıklarında kötü not alıyorlardı. Postanelerde Çinliler çalışıp, Doğu Türkistanlı insanların yazdıkları mektupları okuyor, hatta eğer yazı okunaksızsa bu şifreli denilerek mektup sahibi ağır bir şekilde cezalara çarptırılıyordu. Örneğin daha da halkı karıştırmak ve bastırmak için iftira atılıp, iftiraya maruz kalanı mahkemeye çıkartıp iftirayı kabul etmesi için her türlü yol deneniyordu. İftirayı kabul ettirmek için o kişinin ailesindeki herkese işkencelerin yapılması da kayıtlara geçmiş bir örnektir. Toprak reformu adı verilen süreç içerisinde de Komünist Çin akla hayale sığmayan işkencelere başvurdu. Kendi kendini defnetme cezasından tutun, kadın toprak sahiplerinden hamile olanların üzerine şikayetçi çıkartıp o kadını çiğneterek öldürmeye kadar… Çin cezaevlerinde mahkum olup çıkan birisinin Türkiye ve Çin’i kıyaslaması da var mesela: “PKK militanlarının gerçekleştirdiği olayların haberleri Türk medyasında yer alıyor. Aslında bu, PKK için bir tür propaganda rolüne bürünüyor. Çin ise yaşanılan bir olayı komşu köy duymadan ortadan kaldırıyor.” Daha akla hayale sığmayacak o kadar işkence yapılmış, bu halk o kadar tarumar edilmiş ki bırakın bugün ne yaşandığını buradaki geçmişin farkında da değiliz. Bu işkence ve barbarlıklarla ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler Zulpiqar’ın 'Doğu Türkistan’ın Gözyaşı' kitabını ya da Mustafa Güldağı’nın 'Derin Çin' kitabını okuyabilirler.
Soru: Bir ara Çin yönetimi tarafından yapılan açıklamada, eğitim yerleri olarak adlandırdıkları yerleri kapattıklarını iddia etmişlerdi. Ancak bu iddialara yönelik Uygur muhalifleri ise bazı merkezlerin kaldığı yönünde açıklamalar öne sürmüşlerdi. Bu konu hakkında bilgilerinizi bizlerle paylaşır mısınız, fikirleriniz nelerdir?
Hoş ve iyi görünmek adına her türlü açıklamalar yapılır. Konjonktüre göre barbarlığın seviyesi azaltılır, fırsat geldiğinde yeniden artar. Bu bir siyaset çünkü. Bu konu üstünde Çin’e az da olsa baskı yapılıyor. Bu baskıların neticesinde eğitim yerlerini kapatmış olabilirler. Diyelim ki öyle; eğitim yeri adı verilen yerleri inşa eden bir yaklaşım bugün o eğitim yerlerini kapatmış olsa bile başka bir uygulamayla bu faaliyetlerini sürdürmeye devam eder. Samimi açıklamalar ya da faaliyetler değil bunlar. Öyle olsaydı Çin baştan sona Doğu Türkistan’ı şeffaf bir yaklaşımla tüm dünyaya açar, oraya uluslararası komitelerin girmesine, bulunmasına ve denetlemesine izin verirdi.
Soru: Çin tüm bu politikalarını, eylemlerini gerçekleştirirken 2 temel meşrulaştırmaya başvuruyor. Bu iddialar, Uygurların içerisinde ayrılıkçı hareketin olması ve Uygur Türklerinin El-Kaide ve Işid’e katılımının hatırı sayılır bir seviyede olması şeklinde. Bu açıdan bakınca düşünceleriniz nasıl oluyor, bu durumu nasıl yorumlarsınız?
O halde Çin yarın ABD ve İngiltere’ye savaş ilan etsin. El-Kaide ve IŞİD söz konusu ise bu yapıları kuranın kim olduğu açık bir şekilde ortada. Donald Trump da bunu ifade etmedi mi: “IŞİD’i Hillary Clinton ile birlikte Obama kurdu”. Eğer Uygur Türklerinin hatırı sayılır bir kısmı El-Kaide ve IŞID’e katıldığı için bu halk üstünde net bir despotluk politikası ya da kontrol etme politikasına başvuruluyorsa o halde Çin bu işin baş mimarlarına yarın savaş ilan etsin. Bunlar bahane, meşrulaştırma yöntemi. Çinli olup IŞİD’e katılan hiç mi yok?
Soru: ABD ve Avrupa gibi Batı dünyası çoğunlukla siyasi sebeplerden ötürü tepki gösteriyor. Bu sebeple de bazı kesimlerden insanlar Doğu Türkistan konusuna “Batının kışkırtması” gözüyle bakıyor. Sizin bu konuda yorumunuz ve düşünceleriniz nelerdir?
Sizin de ifade ettiğiniz gibi siyasi sebep ve çıkarlarından dolayı bunu yapıyorlar. Ama unutmayın Ukrayna’ya ses çıkarttıkları kadar Doğu Türkistan’a ses çıkartmıyorlar. O yüzden Batı dünyasının bu konuda çıkarttığı sesin hiçbir anlamı ve etkisi yok. Batı, Rusya’ya Ukrayna yüzünden uyguladıkları tarifenin binde birini uygulamıyor Doğu Türkistan meselesinden dolayı Çin’e. Fakat Batı’nın kışkırtması olarak görmüyorum. Tarih ve orada yaşanılanlar ortada. Aynı Batı’nın Doğu Türkistan’ın tarihine baktığınızda Çin’e yardımcı olduğunu da görürsünüz. İngiltere mesela…
Batı da bu durumun farkında. Orada insanlık dışı muamelenin geçmişten bugüne yaşandığını biliyor. Çin’e karşı Doğu Türkistan’ın mazlumluğu kullanışlı gerçek bir acı hikaye. Ara ara konuşuyorlar tepki gösteriyorlar sonra yine gündem değişiyor. Batı’nın bu konuyu samimi olarak gündemde tutma gibi bir çabası yok.
Soru: Türkiye’nin Doğu Türkistan meselesinde ortaya çok fazla tepki koymadığı yönündeki düşünceleri nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce hangi sebeplerden ötürü Türkiye daha geri planda kalıyor, bu sebeplerde haklı mı? Ya da sizce verilen tepkiler yeterli mi? durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Etki ve tepki meselesi aslında her şey bana göre. Tarihi coğrafya fazlasıyla önemlidir. Türkiye devlet olarak Doğu Türkistan konusunda içeride fikirleri olan, adımları atmaya çalışan ve buna hazırlıklar yapan bir ülke. Bu bir anda olan bir şey değil maalesef. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan geçtiğimiz günlerde Doğu Türkistan’ı ziyaret etti. Ayrıca önemli bir nokta da şu ki Hakan Fidan Doğu Türkistan’ı ziyaret eden ilk Türk yetkili oldu. Yani bu Türkiye’nin devlet olarak net bir şekilde oraya ayak bastığının da bir göstergesi. Hakan Fidan’ın açıklaması da çok önemliydi bence: “Kaşgar ve Urumçi kadim Türk ve İslam şehirleridir.” Hem bu açıklamalar hem de bu ziyaret, Türkiye’nin Doğu Türkistan meselesiyle ilgili derinliklerini ifade ediyor. Belki şunu sorabilirsiniz, “Geç kalınmadı mı?” Buna duygusal cevap verirsem evet geç kalındı. Realist olunacaksa maalesef şartlar bunu gerektiriyordu.
Tarihi coğrafya dedim ya… Türkiye bu konuya net müdahil olabilecek coğrafyada değil. Politik olarak da kendi çevresinin bu kadar karışık olduğu ve her yerden herkesin Türkiye’ye karşı harekete geçtiği bir ortamda Türkiye teşrik-i mesaisini akıllıca yürütmek zorundaydı. Uzun bir süre hem de. Rusya ve Ukrayna savaşı, NATO-Türkiye ilişkileri… Bunları maalesef görmezden gelemeyiz. Ayrıca Türkiye, içindeki FETÖ yapılanmasının Türkiye’ye kaybettirdiği vakti ve istikrarı da hesaba katmak gerekiyor. Türkiye bir anda Çin hükümetini hedefe alarak sert çıkışlar mevcut koşullarda yapamaz. Zira sözünüzün geçmesi için ya eşrafı yanınıza almanız gerekiyor ya da eşrafı da dize getirebilecek güce sahip olmanız gerekiyor. Doğu Türkistan konusunda eşrafın baskısı olsa da kısa sürüyor ve bunlar da politik çıkarlar nezdinde gerçekleşiyor. Türkiye de bu iklimde sert bir şekilde bu konunun üstüne vura vura hareket etmek için bana göre doğru zaman ve doğru konumu bekliyor.
Soru: Şu anda ya da geçmiş yıllarda Çin ile Türkiye arasında bulunan anlaşmalar ve bu anlaşmaların önemi nelerdir? Sizce bu anlaşmalar söz konusu meselede etki unsuru oluyor mu?
Pekin’den başlayıp Lonra’ya giden tren yolu projesi Türkiye için çok önemli. Hatta şu anın en önemli anlaşmalarından bir tanesi. Türkiye bu projeye yeni denklemler eklemeye çalışıyor ki dünyadaki küresel ticaret dengesini değiştirebilecek türden denklem bunlar. Türkiye, Kuzey Irak kalkınma yoluna öncü olarak Çin’den başlayıp Londra’da biten tren projesine büyük bir avantaj sağlamak istiyor. Çin’in Tek Kuşak Yol projesine karşılık ABD öncülüğünde Avrupa’da IMECE projesi başlatıldı. Bu iki proje de Süveyş kanalını kullanıyor ve Süveyş kanalı şu an için neredeyse işlevsiz bir halde İsrail-Filistin savaşı sebebiyle. Türkiye ise Irak Kalkınma Yolu projesi ile birlikte Süveyş kanalını devre dışı bırakıyor. Bu durum küresel ticaret dengesini ciddi ölçüde etkileyecek değiştirecek ve Türkiye’ye ciddi katkılarda bulunacak bir süreç. Özellikle de Türkiye’nin terör mücadelesinde.
Zira Tek Kuşak Yol projesine ciddi bir katkı sağlayan Irak Kalkınma Yolu projesi için Türkiye’nin bu bölgeyi terörden tamamen arındırması gerekiyor. Bu da Türkiye’nin ticaret için avantaj sunduğu ülkelerin Türkiye’nin terörle mücadelesine dolaylı yoldan destek vermesi anlamına gelebiliyor. Sorunuza gelirsek evet, tüm bunlar Türkiye’nin tavrında dolaylı yoldan etkili bence.
Soru: Toplum içerisinde Çin ile ilişkilerde zarar görülmemesi gerektiğini, bir şekilde ticaret vb. ilişkilerin devam etmek zorunda olduğunu savunanlar var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ülkemizin iyiliği de göz önünde bulundurularak sizce nasıl adımlar atılmalı, denge nasıl kurulabilir?
Çin dünyanın en büyük üretim ve iş gücüne sahip ülkelerin başında geliyor. Coğrafi olarak çok önemli avantajlara sahip. Çin, 20 farklı ülkeye giden en az 19 uluslararası nehrin kontrolünü elinde bulunduruyor. Hindistan, Bangladeş ve Pakistan’ın en büyük nehirleri Batı Tipet’ten başlıyor. Tipet de 1951’de Çin tarafından ilhak edildi. Sadece Türkiye değil, mevcut koşullarda hem üretim kapasitesi hesaba katıldığında hem de coğrafi avantajları hesaba katıldığında Çin ile iyi geçinmek şu an pek çok ülkenin çıkarına gibi görünüyor.
Cevaplarım belki tatmin etmeyebilir ama gerçekler bunlar. Dünyada küresel ölçekli bir ekonomik krizi yapay yollarla da olsa tetikleyebilecek tek ülke ABD değil, Çin de bu yetkinliğe sahip. Türkiye’nin de Çin ile ilişkileri ve yatırım bazlı çıkarları ekonomik anlamda Türkiye için önemli. NATO her ne kadar Türkiye’ye muhtaç olsa da Türkiye ve NATO arasında yaşanılabilecek bazı gerginliklerde Türkiye’nin Rusya ve Çin ile iyi ilişkiler içinde olması bir dengeyi tutturuyor. Ya da Rusya ve Çin ile gerginlik yaşadığında NATO unsuru Türkiye’yi dengede tutuyor.
Dünyada denge siyasetini izlemek zorunda olan ve bu koşulları elinde barındıran nadir bir ülke Türkiye. Bu avantajı uzun vadede kendi çıkarlarını elde etmek adına iyi kullanabilir ve bana göre de bunu şu an gayet iyi başarıyor. Coğrafyamızda duygusallıktan çok realizm ve pragmatizm hakim olmalı. Duygusal olduğumuzu düşündüğümüz konularda bile duygusal olmak mantıklıysa duygusal oluyoruz. Bu sebeple Türkiye’nin, eşrafı yanına almadan net bir şekilde Doğu Türkistan meselesinde Çin ile net bir gerginlik yaşaması devlet çıkarları adına faydadan çok zarar sağlar. Görülecek zarar ise sonrasında Doğu Türkistan’a fayda sağlayabilecek bir aşamayı topyekun ortadan kaldırır.
Soru: İsrail ile ticaret çok fazla tepki çekip boykotlar ve protestolar yapılırken, Doğu Türkistan konusunda Çin ile ticarette görünür bir boykot, ticaret tepkisi ya da protesto yok. Bu konuda düşünceleriniz neler? Çin ile olan ilişkiler sizce neden gündemde bu kadar yer tutmuyor?
Filistin meselesi ile Doğu Türkistan meselesi çok fazla kıyaslanıyor. Çin ile İsrail’in dünyadaki manevi değeri aynı değil. İsrail kolektif bir azınlığın ürünü ve bu azınlığın kutsallık atfettiği bir misyonu var. Bu sebeple tüm dünya medyası ve tüm dünya devletleri bu kutsallık atfedilen meseleyle ilgileniyor, ilgilenmek zorunda da. Burada ülkeler taraflarını açıklamaktan çekinmiyor. Coğrafi olarak da Çin ile kıyaslandığında daha göz önünde bir bölge ve enformasyonu dışarıya saklamak pek mümkün değil. Bu yüzden tüm medya kuruluşları bir şekilde enformasyon akışı sağlıyor ve insanlar her gün orada olan biten, diri diri yanan çocukların, kadınların görüntülerine şahitlik edebiliyor. Bu görüntülerin karşısında sessiz kalmak mümkün de değil. Çünkü insanların duygularına net bir şekilde seslenen görüntüler, envanterler mevcut.
Aynı şekilde toplumların aksülameli de pek çok şekilde tahrik ediliyor. ABD milyarlarca dolar Ukrayna’ya yardım yaptığında ya da Fransa, Almanya, İngiltere, buranın vatandaşları “bizim paramız neden Ukrayna’ya gidiyor yeter” diye isyan edebilecek bir tepki gösterebiliyor. Aynı maddi desteğe isyan bayrağı İsrail için de çekilmiş durumda. Bu yüzden dünya halkı bu konuda şikayetini dile getirerek bu meselelerin tüm dünyada konuşulmasına vesile oluyor. E bir de oradaki dehşet verici zulüm sadece yazılı bilgilerle değil görsel materyallerle de kamuoyuna daha fazla düşüyor ve bu durum karşısında tüm dünya halkı ayağa kalkıyor. Kimi devletler İsrail’in işlediği insanlık suçuna bu kadar görüntü, kayıtlı belgeyle sessiz kalmıyor ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini resmi olarak tanıyan tasarılarını meclislerinden geçiriyor. Örneğin İrlanda, İspanya, Norveç ve Slovenya. Şimdi oradaki dehşet bu kadar medya sayesinde yayılabildiği için bu sefer tüm dünya taraf oluyor, halklar hükümetlerine baskı yapabiliyor.
Filistinli insanların yaşadığı dehşet verici görüntüler bu kadar medyaya yansımamış olsaydı, devletler İsrail’e desteklerini bu kadar açık yapmış olmasalardı bu konu da o kadar gündeme gelmeyecekti. Zira yıllardır İsrail orada bu zulmü işliyordu ve ara ara gündeme gelip yine sönüyordu. Şimdi yangın söndürülemeyecek, gizleyemeyecek kadar büyüdü. Bütün dünya halkı neredeyse Filistin için sokakta ve hükümetlerine baskı yapıyor. Böylesine geniş çaplı bir baskı hükümetlere adım attırır. Bu yüzden de Türkiye’de İsrail ile ticaret konusunda net bir adım atılabildi. Çünkü arz-talep küresel ölçekli oldu.
Bir gün Doğu Türkistan meselesine milyarlarca insan ayaklanırsa, oradaki yangının görüntüleri küresel medya aracılığıyla gizlenmezse, tüm dünya Çin ve Doğu Türkistan konusunda kararlı bir duruş ve taraf sergilerse o zaman mevcut işleyiş de fazlasıyla değişir.
Soru: Türkiye’nin sizce bu hassas konuda tavrı nasıl olmalıdır?
Büyük bir ihtimal düşüncelerim kimsenin hoşuna gitmeyecek çünkü devlet meselelerinde duygusallığın zararlı olduğunu düşünüyorum. Duygusal olmak mantıklıysa duygusal olunmalı. Türkiye yeterli gücü ve ekonomik şartları sağlamadan kimsenin tam anlamıyla sesini çıkartmadığı Doğu Türkistan meselesine içten içe hazırlanmalı. Sadece Türkiye’nin sesini net bir şekilde yükseltip bu konu üstünde vura vura ilerlemesi Türkiye’ye çok ciddi zarar verecektir. Sadece Çin ile ilişkilerin bozulması anlamında demiyorum tüm dengeler alt-üst olacak. Çin ile büyük bir gerginlik demek Rusya ile dolaylı yoldan kademe kademe Türkiye’nin de arasının açılması anlamına gelecektir. Bu durum Türkiye’yi ABD ve NATO karşısında alternatifsiz bırakır. Böyle bir ortamda Türkiye kaybettiği denge politikası ile birlikte çok daha sancılı dış politika süreçleriyle baş başa kalır. Bu durum ise Doğu Türkistan’a asla fayda sağlamaz.
Türkiye gerekli güce, üretime, ekonomik şartlara ve üstünlüğe sahip olduğu ilk an Doğu Türkistan meselesine daha sert değinirse bunun değer-gerçeklik kavramı karşısında bir anlamı olur. Hem coğrafi hem de mevcut politik konjonktür göz önünde bulundurulduğunda Türkiye Doğu Türkistan meselesini bugün çözüme kavuşturamaz ama gelecekte bunu yapabilecek konumu kollamaya çalışması da yanlış değil. Sonuçsuz kalacak bir mücadeleden zararlı çıkmaktansa sonucunu alabileceği zamanı beklemek Doğu Türkistan’daki mazlumların da kurtuluşu anlamına gelir. Ben böyle düşünüyorum.
Soru: Toplum olarak insanlarımızın bu konudaki bilinçlerini nasıl buluyorsunuz, toplum olarak neler yapılabilir ya da yapılıyor mu sizce?
Eğitim bence bu konuda bir numaralı etken. Müfredatta tarihe Doğu Türkistan’a daha fazla yer verilebilir. Yani yerleşik hayata ilk geçen Türk Devleti'nin Uygurlar olduğundan daha öte olması gerek müfredatın. Bana sorarsanız baştan sonra falso müfredat. Bugün ise bu konuda bilinçlendirme yalnızca kişilerin kendi merak ve isteğiyle gerçekleşir. Türkiye’de de dünyada da gündem o kadar hızlı değişiyor ve insanların odağı o kadar hızlı bir şekilde başka yerlere kitleniyor ki bir konu üstünde küresel ölçekli bir tepki olmadıkça o konu üstüne radarımızı kilitleyemiyoruz. Boş gündem meselelerinin içinde o kadar boğuluyoruz ki gerçekten değerli olan çok az şeyi yakalayabiliyoruz. O yüzden bugün Doğu Türkistan’ı ya tüm dünya konuşacak herkes gözünü buraya dikecek ya da yetişen yeni nesilleri tarih bilincini daha doldurarak büyüteceğiz.