Son yaşanan olaylarla birlikte gözler tekrardan İsrail- İran savaşına çevrildi. ABD medyası, İsrail’in İran’a misilleme saldırısı başlattığını duyurmuştu. Ayrıca Dışişleri Bakanlığından da iki ülke arasında yaşanan çatışmaların kalıcı bir çatışmaya dönüşebileceği yönünde açıklama gelmişti. Peki, çatışmalar tüm bölgeye yayılabilir mi, ileriki günlerde bizleri neler bekliyor olabilir?
İRAN ve İSRAİL’İN DİNİ SİYASALLIK ÇATIŞMASI
Seta’da yer alan Muhammed Hüseyin Mercan'ın haberine göre, Şii ve Siyonist Yahudi siyasallıkları her iki devletin küresel siyaset yaklaşımını doğrudan şekillendiriyor, ayrıca bu durum özgün düzen tasavvuru ile toplumlarına alternatif bir gelecek ve mutlak kurtuluş öğretisi aşılıyor.
Ayrıca gelmesi beklenen bir gün ve figürle tüm yerküre üzerinde kurulacak hakimiyet inancı, İran ve İsrail’de devlet ve toplum yapısını doğrudan şekillendirmekte ve tüm stratejiler bu yolla egemenliğin mutlak surette kendilerinde olacağı bir zemin üzerinde geliştirilmektedir. Şimdiye kadar iki ülke arasındaki gerilimin söylemsel karakteri ve ortaya koyulan pratikler, çatışan iki siyasallığın dengeleyici mücadelesini göstermekteydi.
Siyonist Yahudiler ve “Beklenen İmam”ın ortaya çıkışıyla dünya hakimiyetini elde edeceğini düşünen “On İki İmam” inancını benimseyen Şiilerin hedefleri, Kudüs üzerinde tam bir egemenlik tesis etmektir. Kutsal amaca ulaşmanın yolunun Kudüs’ten geçmesi, İran ve İsrail arasında eninde sonunda gerçekleşecek bir savaşı kendi siyasal tasavvurları bakımından zorunlu tutmakta.
GAZZE UNULUTULDU
Independent Türkçe haber sitesinde yer alan İbrahim Altun'un makalesinde “Peki İran'ı kışkırtmak için yaptığı saldırılarda İsrail neyi amaçladı ve bu saldırılar sonrasında ne kazandı?” sorusu yanıtlandı.
Devamında ise şu ifadelere yer verildi:
"Evet, İran'ın attığı hiçbir füze İsrail'in bir tavuğuna bile değmedi bunun yanında İran'ın attığı her füze İsrail'e bir taşla çok kuş vurma fırsatı verdi. Dikkat edin! Şu an herkes İsrail-İran savaşını konuşuyor. Farkında mısınız bilmem ama Gazze bir anda unutulup gitti. Hatta bir çoğunuz bu yazıyı okurken bile Gazze'yi unuttu ve tümüyle İsrail İran gerilimine odaklandı. Zaten İsrail'in kısa vadede yapmaya çalıştığı şey tam olarak buydu aslında. Özellikle son zamanlarda gerek içerde gerekse dışarıda Netanyahu yönetimindeki İsrail'e çok yoğun bir baskı oluşmuştu. Netanyahu hem içerde hem de dışarıda yoğun bir protesto görüyordu. İşte tam da bu noktada Gazze hususunda dünya genelinde üzerinde oluşan bu baskıdan kurtulmak isteyen İsrail, Gazze'yi gündemden düşürmek ve bu baskıdan kurtulmak için İran'la böyle bir çatışma ortamı oluşturmuş olabilir.
An itibarıyla da bunu başarmış görünüyor. Zira tüm dünya İsrail İran gerilimini konuşurken ve İran sayısız füzeyi İsrail üzerine gönderirken, İsrail İran'a karşılık verme yerine Gazze'yi ara vermeden vurmaya devam etti."
NEDEN SAVAŞIN TİYATRO OLDUĞU SÖYLENİYOR?
Konuya ilişkin Star’da yer alan Faik Tanrıkulu'nun köşe yazısı neden bu tarz iddiaların dillerde dolaştığını açıklar nitelikte. Benzer bir durumun, ABD tarafından öldürülen İran'ın üst düzey komutanlarından Kasım Süleymani'nin ölümü sonrasında yaşandığı belirtilirken, Süleymani'nin öldürülmesinin, uluslararası alanda büyük yankı uyandırmış olması ve İran'ın atacağı adımların merakla beklendiği bildirildi. İran hükümeti ve halkı tarafından kahraman olarak görülen Süleymani için İran, intikam yemini etmişti.
O zamanın ABD Başkanı Trump, yıllar sonra bir açıklamada bulundu. Açıklamada, İran'ın kendisini aradığını ve yalnızca göstermelik birkaç füze saldırısı yapacaklarını söylediklerini aktarmıştı. Daha sonrasında gerçekten de İran, ABD'nin Irak'taki üslerine sınırlı füze saldırıları düzenleyerek bu intikam yeminini yerine getirmiş gibi görünmüştü. Ancak bu saldırılar, genel beklentilerin aksine, herhangi bir Amerikan askerinin ölümüne yol açmadı. Bu yaşanan gelişmeler, İran'ın iç kamuoyuna yönelik bir gösteri ve ABD ile daha büyük bir çatışmaya girmekten kaçınma çabası olarak düşünülmüştü.
Yaşanan olaylarda İran’ın takındığı bu tavır günümüzde yaşanan savaşında aynı amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmiş olabileceğini akıllara getiriyor.
“DANIŞIKLI DÖVÜŞ” İDDİALARINA RED
Artıgerçek haber sitesi İran-İsrail savaşına ilişkin haberinde, İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani’nin açıklamalarına yer verdi.
Şam'daki büyükelçiliklerine saldırı düzenleyen İsrail'e karşı misillemelerinde "danışıklı dövüş" yaşandığına dair iddiaları reddeden Kenani, İsrail'e düzenledikleri misilleme saldırılarında herhangi bir ülkeyle önden yapılmış bir anlaşma bulunmadığını belirtti.
GERÇEK BİR SALDIRI MI?
Yaşanan savaşın gerçek bir savaş olduğunu, iddiaların asılsız olduğunu belirten ve Perspektif’te yer alan Mehmet Akif Koç'un yazısına göre ise esasen her iki ülkenin de birbirinin gücünün ve kapasitesinin farkında olduğunun, doğrudan karşı karşıya gelmemeye çalıştığının aşikâr olduğu bildirildi. Bundan ötürü İsrail’in İran’a yıllardır kendi topraklarında doğrudan saldırmadığı (genelde vekil güçlere saldırılar ve Suriye sahasında bombalamalar vs.) açık bir realite olduğu aktarıldı. Aynı şekilde İsrail’in yoğun bir ABD desteğiyle bölgede hareket etmesinin İran üzerinde caydırıcı olduğu ve (1980-88 İran-Irak Savaşı’nda görüldüğü gibi) kendi topraklarına doğrudan saldırılmadığı müddetçe açık bir sıcak çatışmaya girmediği de belirtildi.
Yazının devamında ise şu bilgiler yer alıyor:
"Ancak bu temkin ve birbirinin gücünün farkında olma halinin örtülü bir iş birliği ve müsamere formunda sunulması, son derece yanlış ve yanıltıcı bir çerçeveye yol açıyor.
Şunu açıkça ifade etmekte bir beis yok: İran ile İsrail arasındaki çatışma bir müsamere değil, gerçek bir bölgesel güç rekabeti ve şu an için vekil güçler üzerinden yürüyor. İran 13 Nisan’daki sınırlı saldırısıyla İsrail’e doğrudan bir mesaj gönderdi, daha fazlasını da yapabilirdi ancak maliyeti nedeniyle buna girişmedi. Fakat bu bir tiyatro değil, üstelik bazı hamlelerin sembolik ve politik önemi, askeri öneminin çok daha önünde yer alabiliyor. İran-İsrail çatışmasının geleceği açısından 13 Nisan’daki İran saldırısı kuşkusuz önemli bir adımdı. Bunun tam teşekküllü bir savaşın fitilini ateşleyip ateşlemeyeceğini görmek içinse, önümüzdeki dönemde atılacak karşılıklı adımlarla birlikte bölgeyi daha yakından takip etmek gerekecek."