İnsanoğlunun giyinme ihtiyacını yine insanoğlu kendisi sağlar. Günümüze kadar iş yükü insandan sağlanır. İnsanoğlu hayvandan elde ettiği hammaddeyi işler, diker, satar, giyinir ve kuşanır. Bilindiği üzere; 1960 yılında Amerika’da satılan kıyafetlerin %95’i yine Amerika’da üretilirdi. Bugünlerde ise bu oran %3’e kadar düştü. Geriye kalan oran ise, işçi hakkının verilmediği topraklarda işlenmeye devam etti ve ediyor. Bangladeş, Kamboçya, Haiti ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde üretilip tekrar Amerika’da satışa çıkarılıyor.
Günümüzde ‘’Fast Fashion’’ denilen ‘’Hızlı moda’’ akımı son podyum trendlerini ve yüksek moda tasarımlarını taklit eden, bunları düşük maliyetle toplu olarak üreten ve talep en yüksek seviyedeyken perakende mağazalara hızla getirilen bir iş modelidir. Bundan 20-25 yıl öncesinde iki ana sezon ve üç de ara sezon olmak üzere toplamda beş sezon koleksiyon çıkarılırdı. Şimdilerde ise sekiz ile yirmi dört koleksiyon hazırlanır hâle geldi. Böylece hızlı moda tüketimi çığ gibi büyümeye devam etti.
Modanın en büyük silahı; Fast Fashion…
Fast Fashion, tüketicileri mutlu etmek ve onları kendilerine bağlamak isteyen büyük markaların çıkardığı bir kavramdır. Fast Fashion başlığının alt mesajında ‘’gör, al ve at’’ mantığıyla insanları tüketen canavarlara dönüştürmek vardır. Hızlı moda, ürünleri ucuza satabilmek için daha çok ve daha ucuza üretim yapmaya çalışırken; bir yandan da tüketiciyi sürekli daha çok ve daha ucuza almaya itti. Bununla birlikte markalar, bir yıl içindeki koleksiyon sayısını artırıp, ürün adedini azalttı. Bu durumu kendileri lehine kullanmayı pek iyi bilen markalar, raflarda her üründen az sayıda ve bedende bulundurarak müşterilerde, “Her an bitebilir, almalıyım!” hissi uyandırdı. Böylelikle yaklaşık 15 günde bir yenilenen rafları merak eden tüketiciler, mağazaları yılda ortalama 17 kez gezmeye başladı. Diğer bir deyişle hızlı moda, tüketiciyi en son moda ürünlerini, en uygun fiyata satın alabilecekleri bir yarışa sokma amacına başarıyla ulaştı.
İşin başarısı, modayı ne kadar ucuza mâl etmeye mi bağlıdır?
Kapitalist dünya düzeninde ‘az insan gücüyle büyük işler çıkarmak’ düşüncesinin normal karşılandığını Zara giyim markasının sahibi Amancio Ortega’nın şu sözü özetliyor. Ortega diyor ki, ‘’İşinizin başarısı, modayı ne kadar ucuza sunabileceğinize bağlıdır.’’ bu da demek oluyor ki, kazanç zincirinin tepesindekiler; büyük markalar, ürünlerinin nerede yapacağını seçebilirler.
Yazımızın başında Amerika ve Avrupa ülkelerinde kullanılan kıyafetlerin sadece %3’lük bölümünü kendi ürettikleri, geriye kalan %97’lik kısmının ise gelişmekte olan ülkelerde üretildiğini belirtmiştik. Peki, gelişmekte olan ülkelerdeki bu insan gücünün değeri biliniyor mu?
Bangladeş işçileri ölmeye, kanlı giysiler lüks mağazaların vitrinlerini süslemeye devam ediyor!
Dünya tekstil devlerinin gözdesi hâline gelen Bangladeş’te, pek çok tanınmış tekstil markasının giysilerinin ardından işçi katliamlarına yol açan çalışma koşulları ve ucuz işçilik devam ediyor. Kimse bilmiyor ki, dev tekstil markalarının vitrinlerini süsleyen ürünlerin pek çoğuna işçilerin kanı bulaşmış durumda olduğunu. Çünkü; Bangladeş’te kitlesel işçi ölümlerinin ardı arkası gelmiyor. Nasıl mı? Şöyle; 24 Nisan 2013 günü Bangladeş’in Dhaka kentinde Rana Plaza adlı bir tekstil fabrikasının bulunduğu sekiz katlı bir bina çöktü. Çöken fabrika, 1134 cana mezar oldu. Bu olaydan birkaç ay önce de bir tekstil fabrikasında çıkan yangında 100 kişi; Rana Plaza olayından bir hafta sonra başka bir fabrikada çıkan yangında 8 kişi; Ali İşletme adlı fabrikada 289 kişi; Tazreen Moda adlı fabrikada ise 11 kişi hayatını kaybetti. Rana Plaza olayından önceki olaylardan dünya haberdar değildi, tâ ki binden fazla insan ölene kadar.
Bangladeş’te işçiler devlet tarafından darp edildi.
Rana Plaza çalışanları, çalıştıkları binanın yetersiz ve dayanıksız olduğunu yetkililere bildirdi. Bu uyarılara rağmen iyileştirme yapılmadı ve işçiler grev yapma haklarını kullandı. Ardından devletin güvenlik güçleri tarafından dövülerek zorla işlerine döndürüldü.
2000’e yakın işçiye mezar olan tekstil sektörü, en kârlı yılını yaşadı!
Yaşanan olumsuzluklar, çıkan yangınlar, çöken binalar sonucunda ölenlerin sayısı 2000’e kadar yükseldi. Bangladeş acı kayıplar verirken, modanın kalbi Avrupa ve Amerika’da trendler yükseldi, mâl sahipleri kârlı bir ticaret yaptı. Küresel moda sanayii 3.5 trilyonluk dolarlık bir sanayi olurken, Bangladeş; Çin’den sonraki en büyük ikinci giysi ihracatçısı konumuna geldi. Yaşanan onca ölüme rağmen Bangladeş’teki imalat hâlâ çok ucuz ve sendikaların gücü sınırlı kalmaya devam etti.
Bangladeş’te işçi sendikasına öncülük yapan bir işçi kadının yaşanan ölümlere ve insanların susmalarına dair sözleri şu şekilde: “Her sabah erkenden kalkıyoruz. Fabrikaya gidip bütün gün çok ama çok çalışıyor, büyük emeklerle giysi yapıyoruz. İnsanlar da onları giyiyorlar. Bizim o giysileri yapmamızın ne kadar zor olduğunu bilmiyorlar. Sadece satın alıp giyiyorlar. O giysilerin kanımızla üretildiğine inanıyorum. Bir sürü giyim işçisi farklı kazalarda ölüyor. Mesela Rana Plaza’da bir çökme oldu. Orada bir sürü işçi öldü. Bu bizim için çok acı bir şey. Kimsenin bizim kanımızla üretilen şeyleri giymesini istemiyorum. Küresel bir dünyada yaşıyoruz ama insanların canını önemsemiyorlar. Söz konusu temel insan hakları. Büyük firmalar, kendileri için çalışan işçilerin güvenliğini neden sağlayamıyor?''
İnsan hayatının ucuz olduğu Bangladeş’teki işçilerin hangi şartlar altında, ne kadar ücrete çalıştıklarını ve yaşam şartlarını sorduklarında yöneticiler, ‘’Bu insanlar buralarda çalışmazlarsa daha kötü şartlar altında çalışacaklar.’’ gibi söylemlerde bulundu.
Peki, Bangladeş işçileri ölmeye, kanlı giysiler lüks mağazaların vitrinlerini süslemeye devam mı etsin? İnsanoğlunun gözlerini açtığı bu temel ihtiyaç; ölümü olmamalı… Evet, giyinmek tüm insanlığın hakkı ama başka bir insanın da sonu olmamalı…