Milli Eğitim Bakanlığı'nın kararı ile hayata geçirilen Uzman Öğretmenlik Sınavı'na tepkiler günden güne artarken Bakan Özer'den çarpıcı bir açıklama geldi.
Fatih Altaylı, Bakan Özer'in kendisini aradığını belirterek şu yazıyı kaleme aldı:
Dün “Bakanlar da sınava girsin o halde” deyince Bakan Mahmut Özer aradı.
Yemin ederim aradığı sırada ben yazımın yayına alındığını dahi bilmiyordum.
Sürate şaşırdım.
Bakan Özer lafa şöyle girdi, “Ah Fatih Bey ah, bilgiye bilime bu kadar önem veren siz bile bu sınava böyle karşı çıkıyorsanız, ben artık ne diyeyim, derdimi kime anlatayım” diye.
Ben de “Mahmut Bey, ben sınava karşı çıkmadım ben adaletsizliğe karşı çıktım” dedim.
“Peki nasıl yapacaktık, öğretmenlere verdiğimiz ara eğitimlerin sonuçlarını nasıl ölçecektik, siz söyleyin” dedi.
“Sizinle daha önce yaptığımız bir sohbette siz bir örnek vermiş ve eğitimde başarılı ülkelerde öğretmenler arasında lisansüstü eğitim ve doktora derecelerine sahip öğretmenlerin oranının çok yüksek olduğunu belirtmiştiniz. Sizin bu önermenizden yola çıkarak böyle bir sınav yerine öğretmenlerin lisansüstü eğitim ve doktoraya yönlendirilmesi çok daha doğru olmaz mıydı, uzman öğretmen ve başöğretmen olmayı bu eğitimlere bağlamanız tüm bu tartışmaları bitirmez miydi? Üstelik doktora yapmanın bir yaşı da yok” dedim.
Bakan Özer yine derin bir “AH” çekti.
“Biz de tam bunu düşündük. Ama ne yazık ki, öğretmen sendikaları ayağa kalktı. Kabul etmeyiz dediler. Bu sizin söylediğiniz yine de var. Eğer lisansüstü eğitiminiz var ise, doktoranız var ise, bu lisansüstü eğitim ve doktoranız öğretmenlik yaptığınız branş ile yüzde yüz alakalı değilse bile bu sizi sınavdan muaf tutuyor ve lisansüstü eğitimle uzman, doktora ile doğrudan başöğretmen oluyorsunuz. Ama ya gerisini ne yapacağız. Burada sayı yetersiz kalıyor” dedi.
Bakan Özer, Kamu Personel Kanunu’nda olmayan bir şeyi icat etmediklerini söyleyip başka meslek alanlarında yükselmek için sınavlar yapıldığına değindi.
“Bu sınav başından belli idi. Uzaktan eğitimle 180 saatlik eğitim ve bu eğitimin sonuçlarını ölçmek için bir sınav yapacaktık. Burada ne ayıp var? Bakın Fatih Bey, mülakat da yapabilirdik. Ama mülakatlar ile ilgili Türkiye’de durumu siz de biliyorsunuz. Bitmek tükenmek bitmeyen spekülasyonlar olacaktı. Bu yüzden mülakat istemedim. Mülakatı kaldırdım. Adil, tartışmasız bir sınav yapılsın dedim. Eğitim verdiğimiz öğretmenlerin bu eğitimden ne aldığını ölçmenin başka yolu var mı, varsa birisi söylesin. Anlamadığım, bir öğretmen nasıl olur da ölçme ve değerlendirmeye karşı çıkar.”
Sonra ilginç bir cümle ekledi Bakan Özer.
“Bugüne kadar eğitim sistemimizin başarısını veya başarısızlığını ve kalitesini hep öğrenci üzerinden ölçtük. Yani çıktıya baktık. Bunca yıldır bu yöntemle eğitim kalitemizi artırdığımızı söyleyemeyiz. Demek ki, farklı bir bakış açısı gerekiyor. Eğitimdeki tüm bileşenleri ölçmek lazım. Yani okul ve öğretmen üzerinden de ölçmemiz lazım. Öğretmenlerimiz ne kadar yeterli, öğretmenlerimiz gelişen bilgiye ne kadar adapte olabiliyor ve bizim de bakanlık olarak fiziki altyapısını, okulların eğitim verme biçimindeki yeterliliği ölçmemiz gerekiyor. Çıktı üzerinden yaptığımız ölçümler bize sorunu tam göstermedi.”
Bakan Özer’e “Bu cümlenize katılırım. Çok katılırım” deyince yine bir “Ah” çekti ve “Peki Fatih Bey sizin gibi biri nasıl olur da bu ölçüme karşı çıkar” dedi.
Güldüm ve Bakan Bey’in lafını kestim.
“Hocam sınava karşı çıkmadığımı bir kez daha hatırlatayım. Ben adaletsizliğe karşı çıkıyorum. Her yerde hatayı çıktı ile arıyoruz. Sorumlu makamlara gelecek herkese sınav yapalım diyorum. Bir makama müdür atarken de sınav yapalım diyorum” dedim.
Anlattıklarını yazacağımı söyledim.
Kapattık. ''