"Haberin İşçisi, İşçi Haber."
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
34,5467 %0.18
36,0147 %-0.62
3.390.495 %-1.389
3.005,46 1,47
Ara
İşçi Haber Genel Ekrem İmamoğlu: İstanbul'da 2,5 milyon mülteci var, bu artış herkese haksızlık

Ekrem İmamoğlu: İstanbul'da 2,5 milyon mülteci var, bu artış herkese haksızlık

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Almanya'da Türk iş adamları ve sanayicileri ile buluştuğu toplantıda İstanbul'daki mülteci sayısına ilişkin konuştu.

İstanbul'daki mülteci sayısına ilişkin konuşan İmamoğlu "İstanbul'da 2,5 milyona yakın mülteci var. 16 milyon resmi nüfusun yüzde 17-18’i mülteci. Böyle bir artış mülteciye de İstanbulluya da haksızlık" dedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Almanya'da Avrupa Türk İş İnsanları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD) üyeleriyle bir araya geldiği toplantıda İstanbul'da 2,5 milyon mülteci bulunduğunu belirterek, "16 milyon resmi nüfusun neredeyse yüzde 17-18’i demek. Böyle bir artış olamaz. Doğru değil. Mülteciye de haksızlık, İstanbulluya da haksızlık” dedi.

İmamoğlu, Almanya’nın Düsseldorf kentinde, Avrupa Türk İş İnsanları ve Sanayicileri Derneği üyeleriyle bir araya geldi.

Bir Türk girişimcinin restoranında gerçekleştirilen toplantıda, sırasıyla; ATİAD Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Sarıyar, Türkiye Cumhuriyeti Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul ve İmamoğlu konuşma yaptı. Toplantıda İmamoğlu’na, Türkiye ve dünyadaki mülteci sorununa ilişkin görüşleri soruldu. Sorunun kaynağında ve çözümsüzlüğünde Avrupa’nın ve hükümetin yanlış politikalarının yattığını vurgulayan İmamoğlu, mülteci akınının yoğun olduğu bir dönemde Fransa’da, Nice'de 2015’te katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmayı aktardı.

"HİÇBİR ÜLKEYİ BÖYLE BİR HAKSIZLIĞA TABİ TUTAMAYIZ"

İmamoğlu, şunları aktardı:

Eurocities’in bir toplantısında, şunu söyledim, ‘Bakın; mülteci meselesini Avrupa'dan şöyle izlediğinizi görüyorum. ‘Türkiye, bu konuda duvar olsun. Oradan geçmesin de ne olursa olsun.’ Bir; insani değil mülteciler adına. İki; Türkiye, böyle bir ülke değil. Hiçbir ülke böyle olamaz. Hiçbir ülkeyi böyle bir haksızlığa tabi tutamayız. Mülteci meselesi, evrensel bir sorundur, global bir sorundur. Kaynağı açlık olabilir, susuzluk olabilir, iklim krizi olabilir. Daha kötüsü, savaş olabilir.

Böyle bir ortamda göç eden insanları, ‘Barışı nasıl oraya getirebiliriz’ ya da ‘Suyu nasıl oraya getirebiliriz’ ya da ‘Açlığı orada nasıl sona erdirebiliriz’ diye düşünmek zorunda olan ülkeler iken, ne yazık ki Türkiye'yi, ‘Şu kadar para verelim ve mültecileri orada tutun’ pazarlığı yapılan ülke haline getirdiniz. Ve bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti, kötü sınav vermiştir. Meseleye bu seviyede tutarak, mültecilerin gelişini alkışlamış ve alkışlattırmıştır. Bu olmaz.

"MÜLTECİYE DE İSTANBULLUYA DA HAKSIZLIK"

2,5 milyona yakın mülteci var İstanbul'da. Yani 10 senelik faturadan bahsediyoruz. 10 senede 2,5 milyon ne demek biliyor musunuz? 16 milyon resmi nüfusun neredeyse yüzde 17-18’i demek. Böyle bir artış olamaz. Doğru değil. Mülteciye de haksızlık, İstanbulluya da haksızlık. Şimdi bu bir durum tespiti. Yani geçmişe dair bu durum tespitini yapmazsak, bugünün insanlarını farklı yorumlarız ve farklı yerlerde yargılarız. Ama tekrar söylüyorum; insanlık dışı tariflerle, şiddeti öne koyan anlayışla mülteci meselesini tariflemeye çalışanlara da karşıyım.

Altını net çizeyim ama şunu da söyleyeyim, Bunu niye anlattım Nice’deki toplantıda? Aynen bu konuşmayı yaptım, ‘Bu yanlıştır’ diye Avrupa'daki bütün şehir belediye başkanlarının yüzüne. Kalktı o dönemde, işte iktidar partisiyle aynı partiden bir belediye başkanı, ‘Biz Osmanlı'nın torunlarıyız. Biz herkese kucak açarız. Gelirler.... Haydi… Bir Mehter Marşı eksikti. Böyle bir konuşma yaptı. Konuşması bitti. Dedim, ‘Kardeşim sen ne diyorsun Allah aşkına? Sen, kendi ilçende seçim konuşması mı yaptın, Avrupalıyla bir problemin çözümüne dair teknik bir konuşma mı yaptın? Ne konuşması yaptın’ dedim.

"BU SON 10-12 YILIN FATURASIDIR"

Meseleyi bu seviyeye evirerek, şu anda ülkemizi büyük bir sorun yumağıyla karşı karşıya bırakmıştır ve bu son 10-11-12 yılın faturasıdır. Artık ülkemizde kaç milyon düzensiz göçle gelen insan vardır, bilmiyoruz. Efendim, bunu şöyle tanımlayanlar var, ‘Bak onlar olmasaydı, tekstil sektöründe biz işçi bulamazdık, bilmem ne sektöründe işçi bulamayanlar var.’ Böyle bir tarif olabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çalışan insana ihtiyacı varsa, gider, nasıl Almanya anlaşmayla Türkiye'den, Yunanistan'dan, başka ülkelerden iş gücü talebinde bulundu; sen de gidersin, ne bileyim Türkmenistan'dan geldi, işte Afganistan’dan iş gücü talebinde bulunursun, resmi iş gücünü ülkende çalıştırırsın.

İş gücünü bir ülkeye getirmenin hem evrensel hem ülke hukukunda yeri var. Bunda birtakım hafifletmeler yaparsın, farklı uygulamalar yaparsın, getirirsin. Ama Türkiye'de, gelecekte hesabını veremeyecekleri kötü bir uygulamayla, ardına kadar kapıyı açarak ve de altını çizeyim, Suriye'de veya Irak'ta başta olmak üzere, orada yaşanan birtakım karışıklıkları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dünyadaki dış ilişkilere bakışına ters bir biçimde, iç işlerine müdahale edecek şekilde yöneterek, göçü de tetiklemişiz.

"ATIP TUTMAKLA, ASIP KESMEKLE OLMUYOR"

Ama orada bir yanlış var ise, evrensel hukuk çerçevesinde tepkini gösterirsin o ayrı bir şey. Kendi güvenliğiyle ilgili bir tehdit varsa, güvenlik tehdidini ortadan kaldıracak tedbirler alırsın, o ayrı bir şey. Ama biz bu çizgiyi aşarak, başka bir evrede dış politika yöneterek, yürüterek göçü de tetikleyen bir duruma getirdik. Bakınız çocuk, kadın, genç, yaşlı onlar da mutlu değil, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere. Türkiye'miz de bu anlamda mutsuz. Şimdi bugünün dünyasında, bugünün Türkiye'sinde bu sorunu, çok evrensel bir biçimde ele alarak, farklı platformlara taşıyarak ve altını çizerek söylüyorum; Türkiye'yi, 'Orta Doğu'yla aramızda bir duvar olsun, kalanlar orada kalsın, buraya geçmesin bize yeter...' Böyle bir şey olmaz. Zaten olmadı da. Başaramazsın. Başarılamadı da yani. Aynı şekilde o mülteci akını, şimdi Avrupa'nın sokaklarında da var. İtalya'da da var, Fransa'da da var, Almanya'da da var. Bu bağlamda evrensel zemine taşıyarak, dünyanın farklı kurumlarında bu işi tartıştırarak çözüm bulmamız gereken bir konudur. Ama dediğim gibi, bir insanı konuşuyoruz. Kaldı ki biz sokak canlısını da düşünmek zorundayız. Başka şeyi de düşünmek zorundayız. Ama insanı konuşuyoruz. Çocuğu konuşuyoruz. Kadını konuşuyoruz. Yani kolay değildir. Öyle atıp tutmakla, asıp kesmekle bu işler olmuyor" ifadelerini kullandı.

"MİLLETİMİZE KARŞI SORUMLUYUZ"

İmamoğlu, "Almanya, Türkiye’yi kıskanıyor mu?" şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:

Ben tabii Almanlar arasında bir anket yaptırmadım, bizi kıskanıyorlar mı diye. Kesinlikle bir kere kıskanılacak bir topraklarda yaşıyoruz. Türkiye'miz cennet. Başka bir ülke. Ama biz ülkemizin, o toprakların, o cennet vatanın hak ettiği değerde bir yönetimle ya da orayı koruyan, geliştiren, dünya ölçeğinde hak ettiği yere taşıyan bir seviyeye taşıma konusunda başarılı olamadık. Bunu kabul edelim. Yani bugün 8 bin dolarlarda, 9 bin dolarlarda kişi başı milli geliri konuşuyorsak, bizim suçumuz var. Yakışmıyor o topraklara. Halbuki bizim topraklarımız paranın ilk defa gezdiği topraklar, basıldığı yer. Ticaretin ilk defa yapıldığı yer. Sadece o mu? Kültürün, sanatın, dilin, yazının icat edildiği yerdeyiz biz. Doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle felsefenin, tarihte ne varsa aslında var olduğu yerde yaşıyoruz. Dünyada başka bir örneği yok.

Ama bugün 8 bin dolar, 9 bin dolar kişi başı gelir… Ya da ilk 500 üniversite arasına üniversite sokamıyorsak, bilimde, icatta ya da patentte, teknolojide, sanayide, eğitimde, kültürde, sanatta milletçe hak ettiğimiz yerde değiliz. O bakımdan, yapacak çok işimiz var. Sorumluyuz. Cumhuriyet'e sorumluyuz. Binlerce yıllık Anadolu'nun medeniyetlerine karşı sorumluyuz. Milletimize karşı sorumluyuz. Atatürk'e karşı sorumluyuz. Hayatını feda etmiş nice liderlerimiz, güzel insanlarımıza karşı sorumluyuz. O bakımdan biz, şu anda kıskanılacak durumda değiliz. Toprak parçası olarak, cennet vatanımız olarak, bütün dünyanın kıskanacağı bir yerde yaşıyoruz. Ama ne yazık ki kıskanılacak durumda değiliz. Kıskanılacak durumda ne zaman oluruz? Kişi başı gelirde Almanya'yla yarışırsak, bilimde, sanatta, kültürde yine dünyanın başka ülkeleriyle yarışacak duruma geldiğimiz zaman. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *