II. Abdülhamid, Pasteur’u 1. dereceden Mecidiye Nişanı ve 10.000 altın ile ödüllendirerek, çalışmalarını İstanbul’da sürdürmesi için davet etmişti. O dönemde İstanbul’da 50 altına bir ev alınabildiği düşünüldüğünde, bu ödülün büyüklüğü oldukça dikkat çekiciydi.
Pasteur’un daveti kabul etmemesi üzerine, II. Abdülhamid, Pasteur’un çalışmaları için bir alternatif teklif sundu. Bu teklif, Osmanlı hekimlerine kuduz aşısı üretimi ve uygulanması konusunda eğitim verilmesini kapsıyordu. Pasteur, bu öneriyi kabul edince, eğitim için İstanbul’a gönderilecek ekip belirlendi. Ekip, Askerî Tıbbiye Mektebi’nden müderris Alexander Zoeros Paşa, Kaymakam Dr. Hüseyin Remzi ve Kaymakam Veteriner Hüseyin Hüsnü Bey’den oluşuyordu.
KUDUZ AŞISI İSTANBUL'A HIZLI BİR ŞEKİLDE ULAŞTI
II. Abdülhamid, bu ekibi huzurunda kabul ederek, Pasteur’a olan yüksek saygısını ifade etmiş ve Zoeros Paşa’ya, Pasteur’un insanlık için çok önemli bir iş yaptığını belirterek, nişanın doğru şekilde takdim edilmesini emretmişti. Osmanlı Devleti, 1852-1910 yılları arasında toplamda 40 Mecidiye Nişanı dağıtmıştı. Değerli taşlarla süslü olan bu nişan, askeriye ve ilmiyeden seçkin kişilere verilmekteydi.
Pasteur, çalışmaları için kuduz mikrobu enjekte edilmiş kemik iliğini Osmanlı araştırmacılarına teslim etmişti. O dönemde sınır geçişi için 15 günlük karantina süresi gerekmekteydi, ancak Pasteur’un “mikroplu iliği”, padişahın özel izniyle İstanbul’a hızlı bir şekilde ulaştırılmıştı. Bu, Pasteur’un Osmanlı İmparatorluğu’na olan katkılarının ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösteren tarihi bir anı olmuştur.
