Türkiye'nin Gezi Davası'nda Osman Kavala için verdiği karar, Avrupa'da büyük yankı uyandırdı. Bu kararla Avrupa'ya meydan okuyan Türkiye hakkında konuşulmaya devam ediliyor. Son olarak Euronews'e konuşan Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor da Türkiye'nin Kavala için verdiği kararı eleştirdi.
Amor, "Türkiye kendisi AİHM kararlarına uyacağına dair taahhüt vermiştir, kendini bağlamıştır. Ancak Türkiye'nin yaptığı sadece hukuki değil aynı zamanda siyasi bir hatadır ve bunun böyle olduğu konusunda 26 ülke hem fikirdir. Sayın Erdoğan'ın Ukrayna örneği üzerinden giderek AB'yi kısa vadeli politikalar gütmekle suçlaması isabetli değil çünkü burada olumsuz etkilenen Türkiye'nin AB üyeliği sürecidir. Biz AB olarak Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri içerisinde olmaya devam etmek istiyoruz." dedi.
Amor sözlerine şöyle devam etti:
"Mesele AB üyesi olmaksa başka, yok mesele farklı alanlarda işbirliği yapmaksa o başka. Jeopolitik meseleler, ticaret, göç, güvenlik, enerji pek çok alanda işbirliği yapabiliriz ama bunları AB üyesi olma süreciyle karıştırmayın. Çünkü bu, 'tam demokrasi' olma yolunda adımlar atmak demek. İster Ukrayna ister Gürcistan, Balkanlar veya Türkiye eğer bir ülke adaylık veya üyelik yolunda atması gereken adımları atmıyorsa o alandaki ilişkinin ileri gitmesi mümkün değil. Bir noktada çok net olmamız lazım: Biz Kavala kararına bir misilleme yapmadık, aslında hiçbir şey yapmadık. Biz sadece Türkiye'nin bir aday olarak Avrupa perspektifini sonlandırdığını not ettik."
Ukrayna'ya AB Üyeliği ve Türkiye
Ukrayna'ya AB üyeliği için özel bir prosedür uygulanırsa Türkiye'ye haksızlık edilmiş olur mu? sorusuna karşılık olarak
"Kesinlikle olmaz çünkü Türkiye 2004'ten bu yana bu sürecin içinde ve ülkenizi transforme etmek için çok zamanınız oldu. Türkiye zamanını gerekli reformları yapmaya harcamadı bu da Türk siyasi elitinin bir tercihi oldu. Ukrayna'nın durumu bu değil. Ukrayna'ya adaylık fırsatı sunulur ama Ukrayna, Moldova veya başka herhangi bir ülke gereken adımları atmazsa onlar da üye olamazlar. Ukrayna savaşı ile birlikte tüm gözler Türkiye'ye çevrildi. Üç temel noktada Türkiye çok çok önemli hale geldi: Enerji güvenliği, ticaret yolları ve savunma-güvenlik kimliği inşası. Bunların üçü de Türkiyesiz olmaz denildiği sırada 4.5 yılın ardından apar topar böyle bir Kavala kararı alınmasını anlaşılır bulmuyorum. Olsa olsa kendi ayağına ateş etmektir bu. Bu siyasi bir mesaj mı? Bak ben çok önemliyim her türlü istediğimi yaparım kabadayılığı mı bilemiyorum. Üstelik bu üç alan dışında iki savaşan ülke arasında arabuluculuk yapıyor olmak gibi bir rolü varken Türkiye'nin." dedi.
Brüksel'deki düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezi'nde (EPC) Türkiye uzmanı olan Amanda Paul ise şöyle konuştu:
"Bu son Kavala kararının ardından artık tam üyelik konusunda üyeliğe dair olasılıklar çok azaldı. Hali hazırda ilişkiler pek çok anlamda olumsuzluklar yaşanmıştı. Yüksek düzeyli temaslar yeniden başlamış olsa da Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, vize serbestiyeti...vs gibi konuların ilerleyişi durdu. Bundan sonra daha seçim sonrasına kadar da bir hareketlilik olmaz. Türkiye'ye karşı dürüst bir yaklaşım içinde olmadılar ve bu da gelinen noktada çok etkili oldu. Türkiye o zamana kadarki tüm adaylardan farklı muamele gördü. Süreç siyasi sebeplerle bilerek tıkandı. Kıbrıs'taki sorunlar çözülmeden AB üyeliğine kabul edilmeleri muhtemelen bu konuda yapılan en büyük siyasi hatadır. Türkiye süreci tamamlamış ve AB üyesi olmuş olsaydı ikinci bir Macaristan vakası olur muydu bunu kesin olarak bilmemiz mümkün değil elbette. Çünkü 23 ve 24 gibi kilit fasıllar açılmış olsaydı, engellenmemiş olsaydı Ankara belli adımları atmak durumunda kalacaktı. İlişkiler muhtemelen bugünkü hali kadar kötüye gitmezdi."
Haber Kaynağı: Euronews Türkçe