23 Şubat... Türkiye için milat... Atatürkçü ve bağımsız bir Cumhuriyetten, bağımlı ve güdümlü bir devlete yönelişte ilk kırılma...
Bilgisel bu tweetin altında olacak. Yerinizi alın. Bu tweeti paylaşın.
1* Tarihler 19 Mayıs 1919... Atatürk Samsun'a çıktığında başkent işgal edilmiş, ordu silah bırakmış, posta ve telgraf hatları işgalcilerin eline geçmeye başlamıştı.
Doğu'da Ermeni, Batı'da Yunan, Güney'de Fransız ve İngiliz işgali sürüyordu.
2* İstanbul hükümeti bu durum karşısında teslim bayrağını çekmiş ve iflas etmiş bir haldeydi. Az sayıda kurtuluş yanlısı ise kurtuluşun "manda ve himaye" ile gelebileceğini düşünüyor, himayesine gireceği devleti seçmek için tartışıyordu.
İngiliz mandası mı? Amerikan mandası mı?3* Atatürk o tarihte bu durumu şöyle anlatmıştı:
Kurtuluş yolu ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke sayılmaktaydı. Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkamayacağımız kuruntusu bütün beyinlerde yer etmişti. (19.05.1919)4* Türk tarihinin en kötü günleri yaşanmasına rağmen Atatürk herhangi bir tehlikeyi bahane etmedi ve şu sözü söyledi:
Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!… O halde, ya istiklâl ya ölüm!5* Atatürk en kötü şartlarda dahi esareti reddetti. Bağımsızlık için mücadele verdi. Asırlık kapitülasyonlar tek tek kaldırıldı.
1925'te İngiltere ile Musul konusunda,
1930'larda İtalya ile Balkanlar konusunda,
1937'de Fransa ile Hatay konusunda mücadele etmekten çekinmedi.6* Atatürk, Batı'da küçük balkan devletleri ile ittifak kurdu. Doğuda ise İran, Irak ve Afganistan'la pakt kurdu. Böylece her iki yanı da güvence altına aldı.
O, Türkiye'yi yönettiği süre boyunca Sovyetler dışında herhangi bir Batılı büyük güçle ittifak anlaşması yapmadı.7* Atatürk 1937 yılına gelindiğinde ufukta savaşın olduğunu anlamış, bunun için bir strateji geliştirmeye çalışmıştır. Bu stratejinin temelinde büyük devletler arasındaki gerilime taraf olmamak ve Sovyetler Birliği ile dostluğu bozmamak vardı.
8* Atatürk bu stratejisini Celal Bayar'a şöyle anlatmıştır:
Büyük devletler arasındaki husumet o haldedir ki, bunların arasında bulunarak bir badireye karışmak ihtimali vardır. Bu ihtimale karşı çok tedbirli ve soğukkanlı bulunarak postu kurtarmaya çalışmak vaziyetindeyiz.
9* Artan savaş ihtimallerine karşı önce 20 Ekim 1937'de Yunan başbakanı Metaksas, akabinde 28 Ekim 1937'de Romanya başbakanı Tataresku Ankara'ya geldi. Atatürk, Tataresku ile yaptığı görüşmede çok önemli bir söz söyleyecekti.
10* Atatürk, kendi stratejisini Tataresku'ya şöyle açıkladı:
"Güçlü ile güçsüzün ittifakı, ne şekilde olursa olsun, GÜÇLÜNÜN GÜÇSÜZE TABİ OLMASI, onun EMRİ ALTINA girmesi gibi bir hadisedir. Bunun için hükümetim kendisinden daha güçlü olanlarla İTTİFAK SİYASETİNE GİRMEMİŞTİR."
11* Atatürk gerçekten de çok güçsüz olduğu 1919 yılından vefat ettiği 1938 yılına dek türlü badireler atlatmış ama buna rağmen güçlü devletlerle ittifaka girmemiştir. Çünkü Atatürk'e göre böyle bir ittifak demek "büyük devletlerin emri altına girmekle" sonuçlanacak adımlardı.
12* İkinci Dünya Savaşı, Atatürk'ün ölümünden kısa süre sonra 1939'da başladı ve 1945'te sona erdi.
Türkiye 1941 yılından itibaren ABD'den herhangi bir anlaşma yapmadan yardım almaya başlamıştı. 1945 yılına gelindiğinde ise ABD yardım için anlaşma yapılmasını talep etti.
13* Türkiye savaşa girmemişti fakat Sovyetler Birliği Türkiye'nin savaş sırasında yürüttüğü politikadan rahatsızdı. Boğazlarda üs istiyor, Kars ve Ağrı illerini iade etmemizi talep ediyordu.
Özetle Türkiye'de Rus tehdidi yükseliyordu.
14* Türkiye, Rus tehdidine destek aradığı dönemde, 23 Şubat 1945 tarihinde ABD ile önemli bir anlaşma imzaladı: ABD'nin 1941 Tarihli Ödünç ve Kiralama Kanunundan Yararlanmak İçin Yapılan Anlaşma!
15* Anlaşmanın giriş bölümünde "Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve hükümranlığını korumak için" anlaşma yapıldığı bilgisi vardı.
Böylelikle Türkiye, bağımsızlığını korumak için büyük bir güçle ittifak kuruyor ve Atatürk'ün geleneksel stratejisi terk ediliyordu.
16* Anlaşmaya göre ABD 1941'den bu yana yaptığı yardımlara yapmaya devam edecek, Türkiye ise karşılığında gerekli "hizmet ve savunma bilgilerini" ABD'ye sağlayacaktı.
Peki bu hizmetler neydi? ABD'ye ne tür savunma bilgileri sağlayacaktık? Belirsizdi.
17* Üstelik yapılan yardımlar "Türkiye'nin bağımsızlığını korumak için" yapılan yardımlar, ABD başkanının emri ile geri alınabilecekti.
Yani "Türkiye'nin bağımsızlığının korunması" ABD başkanının iki dudağının arasında olacaktı. Atatürk öleli daha 6 buçuk yıl olmuştu.
18* Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için TBMM'den geçmesi gerekiyordu. Bu nedenle 2 Haziran 1945'te Dışişleri Bakanlığı komisyonuna havale edildi. Dışişleri Komisyonu 12 Haziran 1945'te raporunu sundu.
Rapor öyle hızlı yazılmıştı ki anlaşmanın tarihi bile yanlış yazılmıştı!
19* Anlaşma 2 Temmuz 1945 tarihinde TBMM'ye sunuldu. Atatürk'ün değişmez dış politik stratejisini değiştiren ve Türkiye'nin ABD güdümüne girmesine neden olacak anlaşma TBMM önündeydi.
Uzun uzun tartışılmadı. Üç cümlede geçirildi: Kabul edilmiştir!
20* Anlaşma 10 Temmuz 1945 tarih, 6053 sayılı Resmi Gazete ile yürürlüğe girdi. ABD ağı sarmış ve avını yakalamıştı. Şimdi avı tamamen sarmak ve kontrol altına almak zamanıydı. 1946'da ilk defa kredi anlaşması imzalandı.
21* Türkiye'nin anlaşmada taahhüt ettiği ama içeriğine ilişkin bilgilerin yer almadığı "hizmet, bilgi ve kolaylıkların" ne olduğu konusu 1947 yılında yapılan anlaşma ile çözüldü. 1950 yılında ise eğitim anlaşması yapıldı. Böylece ordunun ardından eğitime de el atılmış oldu.
22* Türkiye'nin Atatürk çizgisinden çıkışının ilk tarihi 23 Şubat 1945'tir. Atatürk yıllar evvel "büyük ülkelerle ittifak kuran ülkelerin emir altına gireceğini" söylemiş. Tam da öyle oldu!
İnönü döneminde 4 ikili anlaşma imzalandı.
Menderes döneminde ise bu sayı 30 olacaktı.
23* Başlarda yapılan anlaşmalar TBMM'den geçirilmek zorundaydı. Fakat her anlaşmada daha ağır tavizler konuyordu. Türkiye, yardım alabilmek için taviz üzerine taviz veriyordu.
Tavizlere tepki verilemesinden çekinen hükümet, anlaşmaları TBMM'ye getirmemeye başladı.
24* İçeriğinde ağır şartlar olan, TBMM'nin dahi haberi olmayan onlarca "gizli" ikili anlaşma imzalanmaya başlandı. Hemen her devlet kurumuna ABD'li danışmanlar gelmeye başladı.
1968 yılına gelindiğinde Türkiye'de 24 bin ABD askeri/danışmanı bulunuyordu. Paraları biz veriyorduk.
25* Başbakan Demirel 1965 yılında iktidara geldiğinde "farklı makamların yaptığı, herhangi bir ilkeye dayanmayan, içeriği bilinmeyen" pek çok anlaşmanın imzalandığını ve neyle karşı karşıya olduklarını bilmediğini açıklayacaktı.
26* Atatürk'ün yıllar önce söylediği şey gerçekleşmiş, Türkiye "büyük güçlerin emri altına" girmişti.
Ordu,
İstihbarat,
Siyaset,
Basın,
Üniversiteler,
Eğitim,
Tarım,
Cemaatler,
ABD her alana sızmıştı. Gülen'le ilk temas 1962'de yapıldı.
27* Londa Üniversitesi Ortadoğu Kürsüsü'nden bir profesör 1965 yılında Türkiye'ye geliyor ve şu cümleleri kuruyordu:
"Bakanlıkların hepsinde ABD'li danışmanlar bulunuyordu. Bu beyler çalıştığı yerlerde sizden daha yetkiliydi."
28* 70'lere gelindiğinde MİT'in üçüncü adamı şöyle söyleyecekti:
"Biz teşkilat olarak ABD heyetine rapor veriyorduk. ABD heyetinin kafasına bir şey takıldığında bana sormadan alt kademeden bilgi alabiliyorlardı. Konuyu merak edenler ikili anlaşmaları araştırabilir."
29* ABD başkanı Eisenhower, Ortadoğu için yeni doktrin oluşturmak ve Türkiye'ye güç sağlamak istiyordu. Petrol zengini ünlü Rockefeller ailesinden Nelson Rockefeller Eisenhower'a 1956'da mektup yazdı ve Türkiye için şöyle söyledi:
"Oltadaki balığın yeme ihtiyacı yoktur."
30* Yıllar sonra 1964'te Kıbrıs'ta Türkler katledildiğinde İnönü hükümeti müdahale kararı almış fakat ABD başkanı Johnson, ikili anlaşmalar gereğince ABD silahlarının kullanımını yasaklamış ve geri iade istemekle tehdit etmiştir.
Müdahale bu nedenle on yıl gecikmiştir.
31* İnönü durumdan şöyle dert yanacaktı:
"Çalışmalarımız gizli kalmıyor. Biz bir konuda çalışırken ya da karar aşamasındayken ABD elçisi, ertesi sabah, daha günlük çalışmaya başlamadan ABD Başkanı'nın o konuya ilişkin görüşünü ve eleştirisini getiriyor."
32* 71'de muhtıra ile devrilen Demirel hükümetinin dış işleri bakanı Çağlayangil:
"CIA yapar. Organik bağlarıyla yapar. Benim istihbarat şefimle, kendi haberi olmadan. CIA benim altımı oyar. Elinde imkanı var. Girmiş içime. Onun için hiç şaşmam. Aramam da... Bulamam ki!"
33* Atatürk döneminde, devlet yeni ve zayıf olmasına rağmen istihbarat servislerinin adım atamadığı Türkiye Cumhuriyeti, 23 Şubat 1945 tarihli anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte kafese girmeye başlamıştır.
Ve bugün bile hala kafesten çıkmış değiliz.
34* Darbeler, muhtıralar, katliamlar, sağ-sol olayları, medya operasyonları, manipülasyonlar, FETÖ benzeri cemaatler, dernekler, Amerikancı gazeteci ve siyasetçiler...
Türkiye 23 Şubat 1945'ten itibaren ağ ile sarılmıştır. İşte bugün, o günün yıl dönümüdür! Tarihinizi biliniz!
35* Son söz Mustafa Kemal'in:
Burada şunu da belirteyim ki bendeniz ne FRANSIZLARIN ve ne de herhangi bir YABANCI devletin SAHİP ÇIKMASINA TENEZZÜL EDEN kişilerden değilim. Benim için en büyük korunma yeri ve yardım kaynağı ULUSUMUN bağrıdır. - 1927
Bilgisel sona ermiştir!
LÜTFEN UYANIN!