1-
Nobel ödüllü yazar John Steinbeck’in ilk kez 1937 yılında yayınlanan eseri; çiftlikten çiftliğe dolaşarak çalışan iki yakın arkadaşın başından geçen maceraları ve onların hayallerine sıkı sıkıya olan bağlılığını konu ediniyor. Kendisi de bir dönem gezici çiftlik işçiliği yapmış olan John Steinback’in hayatından da izler taşıyan roman, realist yaklaşımı ile dikkat çekiyor. Gerçeğe yakın bir dil ile kurgulanan eser, oldukça sürükleyici ve etkileyici anlatımı ile günümüzde hala en çok okunan kitaplar arasında bulunuyor.
2-
Usta yazarın bu etkileyici romanı, sinemaya aktarılan Körlük, toplumsal yaşamın nasıl bir dehşete dönüşebileceğini müthiş bir incelikle gözler önüne sererken, insana dair son umut kırıntısını da bir kadının tek başına örgütlediği yardımlaşma ve direniş örneğiyle kitapseverlere sunan unutulmaz eserler arasında yerini almıştır.
3-
Simyacı, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho`nun üçüncü romaı, 1996 yılından bu yana Türkiye`de de çok okundu, çok sevildi, çok övüldü bu kitap. Bir Büyük Doğu klasiği olan Mevlânâ`nın ünlü Mesnevî`sinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurlar için bir "klasik" yapıt haline geldi.
4-
İlk kez 1915’te “Die Weissen Blaetter” adlı aylık dergide yayımlanan Dönüşüm, Kafka’nın en uzun ve en tanınmış öyküsüdür ve yayımlanmasının üzerinden nerdeyse bir asır geçmesine rağmen hâlâ tüm dünyada en çok okunan kitaplar arasındadır.
5-
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar birçok işde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos’un imza eseri Şeker Portakalı, “günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü”dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos’un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze’nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı “yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını” söyler.