İnsan Hakları Eğitim Programı'nda konuşan Altun'un açıklamalarından öne çıkan başlıklar şunlar:
"Karşımızda bir dijital faşizm rejimi ve bu dijital faşizm rejimini ayakta tutmaya çalışan dijital diktatörler var. Karşımızdakini çok iyi bilmeli ve tanımalıyız. Bunların en temel iktidar stratejisi ise gündelik hayatı, gündelik hayatlarımızı kolonileştirmek, gündelik hayatlarımızı sömürge altına almaktır. Bu hedefe ulaşmak için, bu yapılan yapay, aşırı tüketim kültürünü özendirmeye çalışmakta, insanların uyuşturan dijital bağımlılık sistemini ayakta tutmak için çabalamaktır. Gizli sansür ve örtülü özendirme yöntemleriyle siyasal davranış değişikliklerini medyana getirmeye çalışmaktadırlar. Bütün bu süreçlerde elbette devletlerin ve özellikle Batı dışı devletlerin denetim, düzenleme ve hukuki müdahalelerinden kendilerini muaf tutmaya çalışmaktadırlar. Kendilerini hukukun üstünde konumlandırıp hesap vermek istememektedirler. İngiltere'de yaşanan olaylarını hepiniz yakından takip ettiniz. İngiltere Başbakanı bu olaylar üzerine dün sosyal medya platformlarına bir çağrı yaptı. Dedi ki, iki büyük sosyal medya şirketine ve yönetenlerine sesleniyorum. Şirket olayları internet ortamında görülüyor. Bu bir suçtur ve sizin platformlarınızda yayınlanıyor. Hukuk her yerde geçerli olmalıdır. Biz de İngiltere Başbakanının söylediğini söylüyoruz. Herhangi bir şekilde internet ortamında suçun teşvik edilmesini doğru bulmuyoruz. Hukuk her yerde geçerli olmalı diyoruz.
Esas itibariyle bu şirketler, Batılı devletler için ayrı, Batılı olmayan devletler için ayrı bir tutum takınıyorlar. Sosyal medya şirketlerinin ilişkilerinde özellikle Batılı devletler dahi bir regülasyon ihtiyacından bahsediyorlar. Bu şirketler çoğunlukla Amerikan, Alman, Fransız yasalarına saygı duyarken örneğin Türkiye Cumhuriyeti yasalarına saygı duymuyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti egemen bir devlet olarak, bağımsız devlet olarak elbette bunu kabul etmez, edemez. Biz bunu her zaman söylüyoruz.
ALTUN'DAN SİBER VATAN AÇIKLAMASI
Nasıl ki Mavi Vatanda, Gök Vatanda varlık gösteriyor, egemen haklarımıza sahip çıkıyorsak, aynı şekilde siber vatanda haklarımıza, egemenliğimize sahip çıkmak zorundayız. Bizim bu sosyal medya platformlarından beklentimiz çok açıktır. Hukukumuza, egemen haklarımıza, vatandaşlarımızın ifade özgürlüğüne saygı duyun. Terörizme, örgütlü suçlara, yasal olmayan faaliyetlere zemin hazırlamayın. Türk yargısıyla, emniyetiyle, kurumlarıyla iş birliği yapın. Devletimiz bu mücadeleyi kamu çıkarı için, vatandaşının hak ve özgürlükleri için vermektedir. Elbette devletimiz bu mücadeleyi verirken popülizm namına somut verilerle bağdaşmayan yorumlar yaparak açıkça yalan söyleyerek, bizleri hedef alanları da maşeri vicdanın insafına bırakıyorum. Peki ne yapmalıyız? Doğru bilgi, hakikat, temiz iletişim için mücadele etmeliyiz, savaşmalıyız. Bu alanda dezenformasyonla mücadele bu bağlamda son derece stratejik bir mücadele alanı olarak görüyoruz. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizi kurduk.
"ANAYASA MAHKEMESİ'NİN BU KARARI ÜZERİNE DERHAL DEZENFORMASYON TEDAVÜLE SOKULDU"
Cuma günü Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının kuruluş kararnamesi olan 14 No'lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin bazı maddelerini iptal etti. 'Bu kararlar Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile değil kanunla düzenlenmeli' dedi ve 9 ay süre verdi. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı üzerine derhal dezenformasyon tedavüle sokuldu. Birincisi Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın, Bilgi Teknolojileri Kurumu'nun, Instagram'a erişim engeli kararı alması sonrasında Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı aldığı yalanı devreye sokuldu. Bir kere Anayasa Mahkemesi'nin ilgili kararı gece, BTK'nın Instagram kararı öncesi alındı ve Resmi Gazete'de yayımlandı. Apaçık bir burada anakronizm var. Maddi, somut olarak gösterebilecek bir gerçek var. Eğer ki Anayasa Mahkemesi sözüm ona böyle bir karar alacak olsa o zaman bu kararı Instagram'a erişim engelli kararı alan BTK için alması gerekiyordu. Oysa birdenbire Anayasa Mahkemesi'nin bir hafta önceki toplantıda aldığı ve yasal prosedürlerden geçerek ancak Cuma günü Resmi Gazete'de yayınladığı ve duyurduğu karar birdenbire birbiriyle ilişkiliymiş gibi gösterildi. Bu apaçık bir yalan.
Ama siyaset yapan, medyada kendisini kanaat önderi gibi gösteren insanların bu kadar açıkça çürütülebilecek olan bir yalanı dolaşıma sokması gerçekten kabul edilebilir bir durum değil. Bunu da kamuoyunun vicdanına emanet ediyoruz.
DEZENFORMASYONLARA İLİŞKİN AÇIKLAMA
Bu süreçte Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararla Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin kapanacağı ve yasal dayanağının kalmayacağı yönünde yalanların da gündeme getirildiğini aktaran Altun, "Bu da bir dezenformasyondu. Zira Dezenformasyonla Mücadele Merkezini biz elbette Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla, Başkanlık oluruyla, bizim imzamızla kurduk ve aynı gün Cuma günü bu olurumuzu yineledik. Kamuoyunu doğru bilgilerle, zamanında aydınlatma fonksiyonumuz çerçevesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizin yaptıklarıyla biz gurur duyuyoruz. İsrail'in bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleştirdiği ve yine bütün küresel medya şirketlerini arkasına alarak dünyadan gizlemeye çalıştığı soykırımı biz Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz üzerinden defalarca bütün dünyaya gösterik. Büyük uluslararası medya şirketleri dahi bizim verilerle, görüntülerle ispat ettiğimiz İsrail'in yalanlarını deşifre etmemizi onlar da yayınlamak zorunda kaldılar. Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz kurulduğu günden bu yana binlerce hakikati ortaya çıkardı ve çalışmalarına bu yaklaşımla devam edecek."