Milli mücadele dönemi sürerken ordunun talebi üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı bir yarışma düzenler. Ödüllü yarışmaya 720 şiir katılır, bunlardan altısı seçilip mecliste okunur. Ancak hiç biri milli mücadele ruhunu yansıtan yeterlilikte gelmez. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Burdur Milletvekili Mehmet Akif Ersoy’un yarışmaya vadedilen para ödülünü almak istemediği için katılmadığını öğrenir. Ve bir mektupla katılımını rica eder.
YARIŞMA ÖDÜLÜNÜ ALMAK İSTEMEDİ
Bunun üzerine Mehmet Akif bir şiir yazar ve 7 şiir mecliste yeniden ele alınır. 12 Mart1921’de Mehmet Âkif'in şiiri meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okunur, bazı itirazlara rağmen Akif’in şiiri coşku içinde kabul görür. Yarışmayı kazanan Mehmet Akif Ersoy, başta olduğu gibi ödülü almayı istemez, ancak yarışmanın kuralı gereği 500 liralık ödülü almak zorundadır. Bunun üzerine M. Akif parayı alarak yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesai'ye bağışlar.
Şiirin meclis tarafından kabulünün ardından Milli Eğitim Bakanlığı (o dönem Maarif Vekaleti deniliyor) bu defa da beste yarışması açar.1924 yılında 24 müzisyenin katıldığı yarışmada Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi kabul görür. Ancak daha sonra Çağatay'ın bestesinin Türk müziğinin etkisi altında olduğu gerekçesiyle 1930 yılında alınan karar uyarınca Osman Zeki Üngör'ün bestesi, “İstiklal Marşı” olarak benimsenir.
MEHMET AKiF ERSOY’UN HAYATI
M.Akif Ersoy 20 Aralık 1873 tarihinde İstanbul Fatih’in Karagümrük mahallesinde dünyaya gelmiştir. Annesi Buhara'dan Anadolu'ya gelen bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım, babası ise Arnavutluk’un İpek kasabasından İstanbul’a gelerek Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi’dir.
Babası Mehmet Tahir Efendi ebced hesabına göre adını Ragif koymuştur. Ancak telaffuzu kolay olmadığı için annesi ve arkadaşları ona Akif demişlerdir. Mehmet Tahir Efendi ise vefat edene kadar O’nu hep Ragif olarak çağırmıştır.
4 yaşında Fatih’teki Emir Buhari Mahalle mektebine başlar.Ardından 1882’de orta öğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’ne devam eder. Babasından Arapça, Fatih Camisi'nde Farsça dersleri alır. Rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde her daim birincilikler alır. Şiire ilk olarak bu yıllarda Fuzuli'nin "Leyla ve Mecnun"u okuyarak merak salar.
Rüştiye’den sonra dönemin önemli okullaından Mülkiye İdadisi’ne kaydolur ancak, 1988’de babasını kaybeder ve hemen ertesi yıl o dönem çıkan büyük Fatih yangınında evlerini kaybederler. Bunun sonunda yoksulluğa düşerler. Hem meeslek sahibi olmak ve hem de yatılı okulda okumak istediği için Mülkiye İdadisi'ni bırakır. Yeni açılan veteriner yüksekokulunda "Ziraat ve Baytar Mektebi"ne başlayan Ersoy, 1893'te mektebin baytarlık bölümünü birincilikle bitirir.
1898’te 25 yaşında Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanım’la evlenir.
Okul yıllarında spora da ilgi gösteren Ersoy, başta güreş ve yüzücülük olmak üzere uzun yürüyüş, koşma ve gülle atma yarışlarına katılır.
Okul hayatından sonra 1893 yılında memurluk hayatı başlar. 1913 yılına kadar Ziraat Bakanlığı’nda (Orman ve Vaadin ve Ziraat Nezareti) görev yapar. Veteriner müfettiş yardımcılığı görevinde merkez İstanbul olsa da Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan'da çalışma fırsatı bulur. Bu O’ nun halkla yakın temas kurmasında büyük rol oynar. İstanbul’da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi (1906)'nde kompozisyon (kitabet-i resmiye), sonra Çiftçilik Makinist Mektebi'nde (1907) Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atanır. 1908 yılından sonra ise Edebiyat Fakültesi ile Darulhilafe Medresesi’nde Osmanlı Edebiyatı hocalığı yapar.
Baytar Mektebinde iken ilk şiirini yazan usta şairin yayımlanan ilk şiiri Kur'an'a Hitap’tır. 1908'den itibaren aruz ölçüsü ile manzum hikâyeler yazar. Hikâyelerinde halkın dert ve sıkıntılarını anlatır. Halkın içinde halkın sıkıntıları ile hem hal olan usta şair, 1920 yılında Burdur Milletvekili seçilir. İstiklal Marşı’nı vekilliğinin peşi sıra 1921 yılında yazar.
1923 yılında Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gider. Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır'da yaşar ve orada 1929-1936 yılları arasında Camiü’l Mısriyye üniversitesi’nde Türkçe dersleri verir. Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan'a, sonra Antakya'ya gider fakat Mısır'a hasta olarak döner. 17 Haziran 1936'da tedavi için İstanbul'a döner. Büyük Usta Mehmet Akif Ersoy 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul'da, Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda hakka yürür. Usta şairin kabri kabri Edirnekapı Şehitliği'nde bulunuyor.
İSTİKLAL MARŞI
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecdile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.