Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Ekrem İmamoğl'unun Eyüpsultan'daki ziyaretindeki sergilediği tavırlara tepki gösterdi.
İşte Bardakçı'nın yazısının ilgili kısmı:
Sizlere, İmamoğlu’nun önceki gün Eyüpsultan’ın yani Ebâ Eyyubü’l-Ensârî’nin kabrinin ve kabrin üzerindeki sandukanın bulunduğu odada namaz kılmak istemesi üzerine yaşananların namaz fotoğrafı gibi basına sızmamış ayrıntılarını anlatayım:
Ekrem Bey beraberinde kalabalık bir partili grupla beraber Eyüpsultan’a gitmiş, yanındakiler türbe görevlilerine “Başkan sandukanın bulunduğu odada namaz kılmak istiyor, hemen açın” demişler. Görevliler “Bunun için hem önceden haberdar edilmemiz hem de özel izin alınması gerekir” deyip kendi başlarına bir iş yapmaya çekinmiş ve türbelerin bağlı olduğu İstanbul Kültür Müdürlüğü’nü aramışlar. Kültür Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz aynı gerekçe ile, yani namazla ilgili olarak müdürlüğe önceden bilgi verilmediği ve izin başvurusu da yapılmadığı, üstelik üst makamlara soracak vakit de olmadığı için hemen inisyatifini kullanmış “Açmayın!” talimatını vermiş ve hemen Ankara’yı da bilgilendirebilmiş.
Ekrem Bey’in yanındakiler türbenin açılmaması üzerine görevlilere karşı biraz yüksek perdeden sözler sarfetmişler ama karşı taraf alttan almış ve Eyüpsultan’ın kabrinin ilerisindeki bir başka türbeyi gösterip “Burada kılabilirsiniz” demişler.
EVLİYA ÇELEBİ’Yİ ONUN SAYESİNDE BİLİYORUZ
Ekrem Bey’in namazını kıldığı ve dün TV’de “Yandaki küçük türbe” diye bahsettiği kabirde kim yatıyor bilir misiniz? Osmanlı Tarihi’nin çok önemli bir haremağası: 18. asırda Üçüncü Ahmed ile Birinci Mahmud’a otuz sene boyunca hizmet eden Hacı Beşir Ağa…
Ama, Hacı Beşir Ağa’nın hayatını öyle hareme intizam vermekle geçirmiş bir zenci bir hadım ağa olduğunu zannetmeyin… Sahip olduğu büyük serveti hayır işlerine harcayan ilim ve sanat hâmîlerinden ve aynı zamanda kitap meraklılarından idi! Cağaloğlu’nda hâlâ ibadete açık olan bir cami, çok sayıda çeşme ile başka hayır müessesesi yaptırmış, topladığı birbirinden nâdir elyazması kitapları yaptırttığı kütüphanelere bağışlamış, İslâm dünyasının ilk matbaacısı olan İbrahim Müteferrika’yı bu işe o teşvik etmiş, hattâ Müteferrika’nın kurduğu ve yine Türkiye’de ilk olan kâğıt fabrikası da onun Yalova’daki çiftliğinin arazisinde açılmıştı.
Hacı Beşir Ağa’nın kitapları bugün Süleymaniye Kütüphanesi’nde muhafaza ediliyor ama ilim dünyası onun ismini uyunca yaptığı bütün bu önemli işlerin haricinde bir başka büyük hayırı ile hatırlıyor: Evliya Çelebi’nin meşhur “Seyahatnamesi”ni unutulmaktan kurtarmasını, eserin Mısır’da olan tek elyazmasını İstanbul’a getirterek yine elyazması olarak çoğalttırmasını ve Evliya Çelebi’nin isminin onun sayesinde yaşamasını!
DEVLET, USUL VE ERKÂN DEMEKTİR!
Beşir Ağa 1746’da vefat etti ve bu büyük ilim ve sanat korucusunun hatırasına lâyık olduğu hürmeti gösteren devlet, onu Eyüpsultan’ın kabrinin ilerisine defnetti.
Ekrem Bey namazını Eyüpsultan’ın değil, işte bu çok önemli harem ağasının kabrinin başında kıldı. Ama müsterih olması lâzım, zira Eyüpsultan’ın kabir odasını açmamaları sayesinde çok hayırlı bir iş yaptı, neredeyse üç asırdan buyana kimselerin gidip de mezarının başında dua etmeyi düşünemediği Hacı Beşir Ağa Ağa’nın ruhunu namazı ve duası ile şâdetti!
İmamoğlu’nun önceki gün Eyüpsultan’da, dün de Fatih Camii’nde kıldığı namazları ve türbelerin başında ettiği duaları Allah kabul etsin ama önemli bir hususu hatırlatmadan da edemeyeceğim:
Devlet bir yerde usul ve erkân demektir; herşeyin, hattâ din büyüklerinin türbelerini ziyaret etmek istemenin de bir usulü vardır. Mazbatanızı henüz almamış olmanız bir tarafa, alsanız, hattâ değil belediyenin, devletin bile başına geçseniz bu kurallara ve asgarî nezaket kaidelerine uymanız, meselâ bir türbenin halka açılmayan bölümünde iki rekât namaz kılmak istediğiniz takdirde oraya çatkapı gitmek yerine yetkililere önceden haber verip nezaketen ricada bulunmanız gerekir. Sizin zahmet buyurmanıza da lüzum yoktur, gereken düzenlemeyi bu gibi tatsızlıkların yaşanmasını önlemekle vazifeli protokol memurları yaparlar!
Ama görevlilere haber vermeye lüzum bile hissetmeden Eyüpsultan’a gidip de “Mezar odasını açın, namazımı orada kılmak istiyorum” demek ile Anıtkabir’de “Ben saygı duruşunu mozolenin önünde değil, aşağıdaki mezar odasında yapacağım; derhal açılsın!” talebinde bulunmak arasında davranış bakımından pek bir fark yoktur!