ÖZEL HABER/DAMLA EROĞLU
Türkiye’de tarım önemli bir gelir kapısı olarak karşımıza çıkıyor ve yerli üretim her geçen gün artmaya devam ediyor. Tarladan, fabrikadan her gün çıkan yüzlerce ürün uzun bir denetim ve kontrol sürecinin ardından önce raflara ve ardından sofralara yerleşiyor. Marketlerden kasaplardan aldığımız ürünlerin hiçbir zaman içeriğine bakmadan alıp hem kendimiz hem de sevdiklerimiz tüketiyor. Özellikle ekonomik şartları ve gıda enflasyonunu ele aldığımız zaman, tüketici alışverişte ilk önce daha ucuz olana yöneliyor. Tüketici, gıda enflasyonu karşısında içerikten daha çok etiket fiyatına bakarak canını değil de cebini düşünmek durumunda kalıyor.
Durum böyle olunca, üretici firmalar ve bazı sahtekârlar ise tüketicinin zayıf noktasını kullanarak ürünlerin içeriklerinde yapay ve zararlı maddeler kullanarak insan sağlığını tehlikeye atıyor. Özellikle denetimlerin aksaması ve eksik yapılmasıyla başlayan süreç, tüketicinin dikkatsizliği ile sofralara kadar ulaşıyor. Fabrikalardan raflara oradan da sofralara uzanan ürünlerin kontrol ve denetimini ise Tarım ve Orman Bakanlığı yapıyor. Bakanlık tarafından yapılan bu denetimlerde; taklit ve tağşiş ürünlerin tespit edilmesinden, fahiş fiyatlara kadar birçok alanda kontroller sağlanıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan market ve firma denetimlerinde kontrol edilen ürünlerin taklit ve tağşişine dair detayların kamuoyuyla paylaşılması 2012 yılında başladı fakat elektronik ortama sunulması ise 1 Ekim 2024 itibarıyla başladı. Bakan İbrahim Yumaklı’nın duyurusuyla tüketiciye açılan tağşiş ve taklit ürün listesi sayesinde vatandaşlar, hangi ürünlerin içinde insan sağlığına zararlı ve yabancı madde olduğunu öğrenebiliyor.
ÜRÜNLERİN İÇİNDEKİLER KISMINA DEĞİL FİYATLARINA BAKIYORUZ
Türk halkı olarak maalesef market ve kasap alışverişlerinde ürünlerin arkasındaki ‘içindekiler’ kısmından daha çok fiyat kısmına odaklanıyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı ‘taklit ve tağşiş’ ürünlerin ne olduğuna ise pek dikkat etmiyor hatta hiç bakmıyoruz.
Fakat, Köfteci Yusuf gibi adı ve ünü çokça duyulmuş ve tüketicisi çok olan işletmelerle ilgili gıda haberleri çıkmaya başladığında, gıda güvenliği hem basının hem de tüketicinin daha fazla dikkatini çekti. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Ekim 2024 yılında yapılan denetimler sonucunda ‘Köfteci Yusuf’a ait bazı firmalardaki köftelerin içinde ‘Domuz eti’ bulunduğu iddiaları gündeme bomba gibi düşmüş ve günlerce konuşulmuştu. Kamuoyu ve basında geniş yer bulan bu iddialar sonrası gıda denetimler hem arttı hem de üretici daha dikkatli olmaya çalıştı.
Köfteci Yusuf olayının ardından bakanlık tarafından açıklanan taklit ve tağşiş ürünler listesi daha çok gündeme gelmeye başladı. Bu olaydan aylar sonra 6 Ocak 2025 tarihinde yine gıda güvenliği konusu bir kez daha ön plana çıktı ve konuşulmaya başlandı. Peki, 6 Ocak 2025 tarihinde 'gıda güvenliği' konusunu gündeme getiren olaylar nelerdi?
KÖFTE YERİNE DOMUZ ETİ, SÜT YERİNE SU TÜKETİYORUZ
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından işletmelere firmalara ve ürünlere yapılan denetim ve kontroller sonucunda bazı ürünlerde özellikle adı duyulmuş ve tüketici tarafından oldukça fazla tercih edilen ürünlerde taklit ve tağşiş yapıldığı duyuruldu. Bakanlık tarafından yayınlanan taklit ve tağşiş yapılan ürünler şu şekilde:
Bazı sucuk ve köftelerde, domuz eti ve kanatlı eti bulunması, peynirlerde süt bulunmaması, zeytinyağı olarak satılan yağların içinde farklı tohum yağlarının bulunması, sütlerin içine su katılması gibi insan sağlığına zarar veren maddelerin bulunduğu tespit edildi. Açıklanan liste bir kez daha insan sağlığına zararlı gıdaların raflarda ne kadar kolay yer alabileceğini ve dikkat etmediğimiz takdirde sofralarımıza kadar girebileceğini ortaya koydu.
CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut, zararlı gıdaların sofralarımıza kadar geldiği süreci, ''Bilindiği üzere, 'Tarladan sofraya' dek güvenli gıdaya erişim çok önemli bir konudur. Çünkü gıda güvenliği, gıdanın kullanım amacına göre hazırlandığında veya tüketildiğinde tüketiciye zarar vermeyeceğini garanti eder. En başından sonuna dek, yani tarla ve bahçelerden, çiftlik ve üretim alanlarından tüketicinin sofrasına kadar gıda ürünleri, sağlıklı yaşam için kontrol edilmek zorundadır. Bunun yolu da etkin ve bilimsel yöntemlerle uygun çalışmaların yapılmasından geçer'' diyerek anlattı.
Halk sağlığıyla oynayan firmaların kötü niyetlerine karşı çıktıklarını vurgulayan ve devleti denetim görevini hatırlatan Barut, ''Aşırı kar hırsı ve maliyetten kaçınma gibi nedenlerle halk sağlığını tehlikeye atan firma ve kuruluşlar var mı, var. Yasal boşluklar, eksik veya yetersiz denetimleri fırsat bilip halk sağlığıyla oynayan firmalar ve kötü niyetli insanlar da var. Bunların böylesine kötü niyetlerle ve vahim girişimlerle halk sağlığını tehlikeye sokmasına karşı çıkıyoruz. Bu insanlara ve firmalara da en sert tepkiyi gösteriyoruz. İşte tam bu noktada, kamu idaresinin sorumluluğunu, etkin denetim ve yeterli kontrol için asli görevini de hatırlatmak mecburiyetindeyiz'' ifadesinde bulundu.
BARUT: BAKANLIK İKİ YIL BOYUNCA VERİLERİ AÇIKLAMAKTAN KAÇINDI
İki yıl boyunca bakanlığın verileri açıklamadığı ve şimdi açıklayarak, vatandaşı sorumluluğunu yerine getirdi gibi göstermeye çalışıp kandırdığını ifade eden Barut, ''Net olan bir şey var ki, burada kamu idaresinin ve iktidarın sorumluluğu birinci derecede önem taşımaktadır. Her ne kadar neredeyse iki yıl boyunca taklit ve tağşiş konusunda verileri açıklamaktan kaçınan, yasal görevini yerine getirmeyen Tarım ve Orman Bakanlığı, şimdi açıkladığı listelerle adeta övgü bekliyor. Aksine en sert eleştirilerin muhatabı olması gereken Bakanlık, 'Cambaza bak' misali sorumluluğunu üstünden atmaya, güvenli gıdaya erişim hakkı için hedef şaşırtmaya çalışmaktadır. Bilsinler ki kimseyi aldatamaz, sorumluluklarından asla kaçamazlar'' dedi.
Yıllardır fabrikalardan sofralarımıza kadar uzanan onlarca kontrolden geçmesine rağmen bazı halk sağlığını tehlikeye atan gıdalar, eksik denetimler ve boşluklardan yararlanarak insanları hem sağlığından hem de parasından etmeye devam ediyor. Köfteci Yusuf ile başlayan iddiaların gündeme gelmesiyle birlikte hem tüketici hem de basın organları açıklanan listeleri daha dikkatle incelemeye başladı. Açıklanan marka ve ürünlerin bunca zamandır raflarda nasıl yer aldığı sorgulanmaya başlandı. Üretimden tüketime kadar geçen onca kontrol ve denetimlerde, ürün içindeki yabancı ve zararlı maddeler nasıl oldu da tespit edilemedi?
BARUT: NİYE HALK SAĞLIĞINI KORUMADINIZ?
Tarım ve Orman Bakanlığının neden ürünler piyasaya sürülmeden bu gıdaları kaldırmadığı ve dağıtımına izin verdiğini eleştiren Ayhan Barut, ''Öncelikle açıklanan listelerle örtülü propaganda yapmaktan vazgeçip, bunca zamandır, böylesine ürkütücü gerçekler karşısında ne yaptıklarını ifade edecekler. Neden korkutucu duygular yaşatan bu riskli ürünler piyasaya sürülmeden önce halkı korumadıklarını açıklamak zorundalar. Ülkemizde çok uzun zamandır bu taklit ve tağşiş konusunda vahim iddialar gündeme geliyor, çok sayıda sahtecilik konusunda gelişme yaşanıyor zaten. Niye tümüyle önlemek için harekete geçmediniz, sorumluluğunuzu yerine getirip halk sağlığını korumadınız?'' isyanında bulundu.
BARUT'TAN İKTİDAR VE BAKANLIĞA HAREKETE GEÇİN ÇAĞRISI
İktidar ve bakanlığın önlem ve tedbir için harekete geçmesi gerektiğini ve gıda denetimi sürecinde gerekli personelin alınması gerektiğini vurgulayan Ayhan Barut, ‘’Bir genelge yayınlayarak sorun çözülemez. Tarladan sofraya çiftçilerden gıda mühendislerine kadar her alan ve uzmanlık konusuyla ilgili görevinizi yerine getirecekler. Çiftçiye ve tarıma destek olacaklar, ekonomik reform ve teşviklerle tarımsal sanayiye katkı sunacaklar. Kamuya yeterli önlem, denetim ve tedbir için ziraat mühendisinden gıda mühendisine, veteriner hekimden tekniker ve teknisyenlere kadar personel alacaklar. Bu konuyla ilgili yeterli şekilde ihtiyaç duyulan tüm düzenlemeler yapılacak. Asli görevin halk sağlığını korumak olduğunu unutmadan, yeterli önlem ve tedbir için iktidar ve bakanlık harekete geçmelidir!’’ ifadesinde bulundu.
ÇİFTÇİYİ VE TÜKETİCİYİ ZOR BIR YIL BEKLİYOR
Geçtiğimiz ay Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülen Tarım ve Orman Bakanlığı 2025 yılı bütçesi, yapılan görüşmeler sonucunda kabul edildi. Bütçe görüşmeleri sonucunda yeni yılda ayrılan bütçe miktarı 438 milyar lira olarak açıklandı. Bu bütçe oranı bir önceki aya göre yüzde 55 artış yaşanarak 438 milyar TL’ye yükseldi. 2025 yılı bütçesinin 178 milyarı yatırım yapmaya ayrılırken, çiftçi destek programları dahil edildiğinde tarıma ayrılan kaynak 706 milyar lira olarak planlandı.
Çiftçi ve hayvancılıkla uğraşan üreticiye verilen destek artarken üreticinin harcamaları ise her geçen gün artmaya devam ediyor. ÖTV ve KDV’deki zam oranları maalesef çiftçiye sağlanan destekleri yetersiz bırakıyor.
BARUT: MAZOT FİYATLARI 7 LİRADAN 45 LİRAYA ÇIKTI
2025 yılı için tarım alanından ayrılan bütçenin artmasına rağmen yetersiz olduğunu ve yakıtlara yapılan zammın çiftçinin belini büktüğüne değinen Ayhan Barut, ‘’AKP üretime ve üreticiye düşman gibi davranıyor. Bu tutumu da devam ediyor. 2023 yılında bütçeden tarıma ayrılan kaynak 142,3 milyar lira iken 2024 yılında 384 milyar liraya çıkarılmıştı. 2025 bütçesinde ise tarıma toplamda 706 milyar lira. Daha vahimi ise tarımsal destek programları için yalnızca 135 milyar lira kaynak ayrıldı. Çiftçinin en temel maliyetlerinden birisi olan mazot fiyatları bile 3 senede 7 liradan 45 liraya çıktı’’ açıklamasında bulundu.
2025 yılı Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesine baktığımızda ise tarıma 135 milyar TL ücret ayrıldı. Çiftçiye sağlanan destek ne yazık ki üreticinin kullandığı gübre, tohum ve mazottaki zamlarla eriyip gidiyor. Bu sene çiftçiye sağlanan destek 91 milyar iken çiftçinin borcu en az 760 milyar lirayı bulmuş durumda. Üretici sattığı üründen alacağı kar yerine zarar etmeye devam ediyor. Durum böyle olunca da tarım alanlarının sayısı her geçen gün azalmaya devam ediyor. Üretemeyen çiftçi nedeniyle oluşan ürün eksikliği ise ithalat aracılığıyla çözülmeye çalışılıyor.
Ticaret Bakanlığı tarafından Kasım 2024 verilerine baktığımızda ithalatın yüzde 2,4 oranında artış göstererek 29 milyar 654 milyon dolara yükseldiğini görüyoruz. Üretemeyen çiftçi nedeniyle piyasada az bulunan ürünler için maalesef dışa bağımlı hale geliyoruz. Bu durum hem vatandaşın cebini hem de ülke ekonomisini zora sokuyor. Çiftçi üretemiyor, üretici ise daha fazla para vererek alabiliyor. Durum böyle olunca, olan yine vatandaşa oluyor.
BARUT: ÇİFTÇİMİZ VE TARIMIMIZ İÇİN KARA BİR YIL YAŞANACAK
2025 yılında çiftçi ve tarım için zor bir sene olacağını, ithalatın bu sene yine artacağını belirten Ayhan Barut, ‘’Tarıma geçen sene 63 milyar, bu sene 91 milyar, gelecek yıl ise 135 milyar destek vereceklerini söylüyorlar. Maliyetler en az 5-6 kat artarken tarımsal desteklerin adeta yerinde sayması tarıma ve çiftçiye darbedir. Bu nedenle çiftçi borçları 760 milyar lirayı aşarken ülkemiz ithalat rekorları kırıyor. Bu tablo gösteriyor ki, 2025 yılında da çiftçimiz ve tarımımız kara bir yıl yaşayacak. Çünkü bunların niyeti üretimi ve üreticiyi desteklemek değil, ithalat lobisine çalışmaktır’’ tepkisinde bulundu.