Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (MFRR), “Medya ve Basın Özgürlüğü İhlalleri İzleme Raporu”nu yayımladı. Rapora göre Türkiye'de deprem ve genel seçimlerin ortasında basın özgürlüğü krizi derinleşiyor.
Avrupa Birliği’ne üye ve aday ülkelerde basın ve medya özgürlüğü ihlâllerini inceleyen Medya Özgürlüğü Acil Müdahale’nin (MFRR) son “Medya ve Basın Özgürlüğü İhlalleri İzleme Raporu” yayımlandı. Rapordaki verilere göre, Türkiye bir kez daha, istila
altındaki Ukrayna'yı da geride bırakarak en yoğun ihlalin raporlandığı ülke oldu.
Rapor'da bağımsız medya üzerinde yoğun bir baskı olduğu belirtilerek şöyle denildi:
"Şubat ayında gerçekleşen yıkıcı depremlerin ardından ve Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri öncesinde Türkiye, medya özgürlüğü ve bağımsız medya üzerinde yoğun bir baskıya tanık olmuştur. İzleme dönemi boyunca, MFRR Türkiye’de 320 kişi veya medya kuruluşunun dahil olduğu 236 basın ve medya özgürlüğü ihlali vakası tespit etmiştir."
Raporun devamında ise şu ifadeler kullanıldı:
"Hukuki vakalar, kaydedilen tüm vakaların yarısından fazlasını (%51,3) oluşturarak baskın tehdit olarak ortaya çıktı. Türkiye hükümeti ve yetkilileri, gazetecileri baskı altına almak ve eleştirel haberciliği engellemek için ev baskınları, keyfi gözaltı ve tutuklamalar, suç isnatları ve mahkumiyet kararları uygulamaya devam etti. Gazeteciler terörizm, kamu görevlilerine hakaret, cumhurbaşkanına hakaret, kamuoyunu yanıltıcı bilgiyi alenen yayma ve nefrete azmettirme gibi suçlamalarla karşı karşıya kaldı.
Dünya çapında en çok gazeteci hapseden ülkelerden biri olan Türkiye'de, bu raporun yayınlandığı tarihte 13 gazeteci hapisteydi. Özellikle gazeteci Sinan Aygül, 2022 yılının sonlarında yürürlüğe giren "dezenformasyon yasası" kapsamında ceza alan ilk gazeteci oldu. Anayasa Mahkemesi, büyük eleştirilere rağmen yasayı onayladı ve yürürlükte kalmasını sağladı.
Depremlerin ardından afet bölgelerinde haber yapan gazeteciler gözaltına alındı ve bazıları hükümetin müdahalesini eleştirdikleri için dezenformasyon yasası kapsamında tutuklandılar. Nisan ayındaki eş zamanlı şafak baskınları, seçimlerden önceki geniş çaplı baskıların bir parçası olarak on Kürt gazetecinin tutuklanmasıyla sonuçlandı. Yabancı muhabirler de dahil olmak üzere gazeteciler Türkiye'ye giriş ve çıkışlarda engellerle karşılaştı.
Birçok muhabir, özellikle seçimleri, gösterileri ve depremden etkilenen bölgeleri takip ederken polis, özel şahıslar, kamu görevlileri ve onların koruma görevlileri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldı. Kasım ayında Başka Gazete genel yayın yönetmeni gazeteci Yaman Kaya arabasıyla seyir halindeyken yakın mesafeden vuruldu. Bursa'da yolsuzluk ve çevre suçları üzerine yaptığı haberlerle tanınan Kaya, silahlı saldırıdan yara almadan kurtuldu."
Raporda basın mensuplarına yapılan sözlü taciz ve tehditlerden de bahsedildi. Bu olaylar şu ifadeler ile aktarıldı:
"Özellikle depremlerin ardından ve seçimler sırasında gazeteciler, özel şahısların yanı sıra kamu yetkilileri ve düzenleyici kurumlardan da hem çevrimiçi hem de şahsen sözlü taciz ve tehditlere maruz kaldı. Siyasetçiler ve hükümet yanlısı medya, bağımsız yayın organlarını ve gazetecileri defalarca itibarsızlaştırdı ve sindirdi. Murat Ağırel ve Murat Bay gibi gazeteciler çalışmaları nedeniyle internet üzerinden ölüm tehditleri almış, aralarında Yağmur Kaya, Ferit Demir, Tele1 ekibi ile Fırat Akay ve Selim Turan'ın da bulunduğu çok sayıda muhabir görev başındayken ciddi şiddet tehditleriyle karşılaştı.
İktidar kontrolündeki medya düzenleyici kurumu RTÜK, eleştirel haberlere karşı ayrımcı yaptırımlar uygulamaya devam ederek para cezaları ve geçici yasaklar getirdi, Türkiye mahkemeleri de çok sayıda haber ve sosyal medya paylaşımına erişim engelleme kararı verdi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle'nin Türkçe servisinin işletme lisansını yenilemeyerek gazetecileri sabit sözleşmeleri veya sosyal güvenlik hakları olmadan serbest çalışan olarak çalışmaya zorladı.
Depremlerin ardından, muhabirlerin afet bölgelerinde çalışmalarını yürütmeleri, çoğu zaman polis tarafından olmak üzere, özel şahıslar ve kamu yetkilileri tarafından da defalarca engellendi. Yetkililer gazetecilerin deprem bölgelerine akreditasyonunu keyfi olarak reddetti ve daha sonra birçok muhabirin farklı şehirlerdeki oy verme süreçlerini takip etmesi engellendi. Depremlerin ardından hükümet Twitter'a (X) erişimi geçici olarak engelledi. Ulusal seçimler öncesinde X, Türkiye'den gelen yasal taleplere uygun olarak, platformun ülke içinde belirli içeriklere erişimi sınırlayacağını duyurdu."
GÜNDEMDE GENİŞ YER BULAN OLAYLARA GENEL BİR BAKIŞ
Yayımlanan raporda 2023 yılının en önemli iki olayı üzerinden de genel bir değerlendirme paylaşıldı. Değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:
"2023 yılına iki önemli olay damgasını vurmuştur: Şubat ayında Türkiye’nin güneydoğusunda 11 ili etkileyen, en az 30 gazeteci dahil 50.000’den fazla kişinin ölümüne, 100.000 kişinin yaralanmasına neden olan yıkıcı depremler ve Mayıs ayında AKP/MHP ittifakının mecliste tekrar çoğunluğu sağlamasıyla ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesiyle sonuçlanan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi ve Cumhurbaşkanı Seçimi. Her iki olay hükümetin söylemi kontrol etme çabaları ile gazetecilerin haber yapma ve kamuoyunu bilgilendirme girişimleri ile karşı karşıya getirerek gazeteciliği sınava tabi tuttu. Depremden sonraki 48 saat içinde hükümet, sitede dezenformasyon yayıldığını ve bunun kurtarma çalışmalarını engellediğini iddia ederek X/Twitter’a erişimi engellemişti. Hükümet, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine ertesi gün yaklaşımını yumuşattı, ancak bilgi kaynaklarını kontrol etmek ve bastırmak için hızla hareket etmeye hazır olduğunu göstermekten çekinmedi. Depremi takip eden haftalarda RTÜK, hükümetin afeti yönetme şeklini eleştiren ve yıkıma katkıda bulunan kaçak inşaatların rolünü sorgulayan yayıncılara hem para hem de yayın durdurma cezaları verdi."
"PARTİLER TRT EKRANINA EŞİT ERİŞİMDEN MAHRUM BIRAKILDI"
Değerlendirmede TRT ekranında yer alan partilerden de bahsedildi:
"Seçim kampanyaları, medya özgürlüğüne yönelik doğrudan ihlallerden büyük ölçüde uzak kalabildiyse de, hem devlet medyası hem de hükümet yanlısı medya üzerinden yürütülen yoğun bir propaganda ile şekillendi. Muhalefet partileri ve cumhurbaşkanı adayları, seçim zamanında tüm siyasi partilere dengeli ve eşit erişim sağlamak gibi yasal bir yükümlülüğü olan kamu yayıncısı TRT ekranına eşit erişimden mahrum bırakıldı."
ELEŞTİREL SEÇİM HABERCİLİĞİNE YÜKLÜ PARA CEZALARI
Eleştirel seçim haberciliğine yüklü para cezaları verildiğini belirten raporda şunlar kaydedildi: "Seçimi takip eden günler ve haftalarda birkaç gazetecinin şiddet görmesiyle birlikte eleştirel seçim haberciliği sebebiyle dört kanala para cezası verildi. HaberTürk siyasi köşe yazılarını yayınlamayı durdurdu ve TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tutukluluk şartlarını eleştirdiği için ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan tutuklandı. IPI’ın gözlemlerine ve CHP Milletvekili Utku Çakırözer’in raporlarına göre RTÜK, 2023 yılının ilk 11 ayında Halk TV, FOX, TELE1, Habertürk, Flash Haber, KRT ve TV5 kanallarına 22 milyon TL’nin üzerinde (yaklaşık 700.000 avro) ceza kesti. Ekim 2022’de kabul edilen Dezenformasyon Yasası kapsamında 30’dan fazla gazeteci sorgulama, gözaltı ve dava gibi işlemler gördü. En az beş gazeteci tutuklandı. Birçok kişinin korktuğu gibi, seçim kampanyası sırasında basını susturmak için genel bir araç olarak kullanılmamış olsa da, yetkililer yine de bu yasayı bağımsız gazeteciliğe karşı yeni ve baskıcı bir araç olarak giderek daha fazla kullanıyor. Kasım ayında Anayasa Mahkemesi (AYM), kanunun 217/A maddesi kapsamındaki “dezenformasyon suçu”nun anayasaya uygunluğunu incelemiş, ancak ifade hürriyetine yönelik anayasal güvenceleri ihlal ettiği gerekçesiyle yaygın bir şekilde tepkiler almasına rağmen, iptal talebini reddetmiştir. Terör örgütü üyeliğiyle suçlanan Kürt gazetecilere karşı açılan davalar 2023 yılı boyunca devam etti. Bir yıla kadar tutuklu yargılanan 16 gazeteci iki ayrı davanın ilk duruşmalarında tahliye edilirken sanıklar halen 15 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya. Evrensel gazetesinin Basın İlan Kurumu’na (BİK) karşı resmi ilan yayınlama hakkını iptal ettiği gerekçesiyle açtığı davanın ilk duruşması 28 Kasım günü İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nde görüldü. Mahkemenin ikinci duruşmada kararını açıklaması bekleniyor. Ekim 2022’de Türkiye’de 42 gazeteci parmaklıklar ardında bulunurken 1 Aralık 2023 itibarıyla IPI’ın gözlemlerine göre 14 gazeteci cezaevinde bulunuyor."