Geçtiğimiz günlerde cemaat yurdunda baskı yaşadığını iddia eden öğrenci Enes Kara'nın intihar etmesi tarikat yurtları ve cemaatler hakkında tartışmalar yaşanmasına yol açmıştı. Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu da köşe yazısında Enes Kara'nın ölümü sonrası cemaat/tarikat yurtları konusunda başlayan tartışmayı değerlendirdi.
"Kızlı-erkekli evlerde cesetleri parçalanan kızların; bir değil, iki değil, on değil, yüzler ve çok daha fazla örnekleri önümüzde dururken, 'Kimseye kızlı-erkekli evlerimizi yedirmeyiz' diyenler.... Kafa karışıklığı yaşan bir üniversiteli gencin.... Tek bir fiziki şiddet görmediğini kendisi itiraf eden bir gencin.... Topu topu.... En kabadayısı.... Gerçekten inanmıyorsa.... Sabah 10 dakika önce kaldırılıp, sureta kıldığı dört rekat namaz sebebi ile.... Özgürlüğünün tadını çıkaramadığını sanıp.... Akşamleyin.... Hiçbir fiziki şiddet olmaksızın. Cebir olmaksızın.... 'Katılmazsan, seni yumruk manyağı yaparım' tehdidi almaksızın. 'Toplantımıza geç gelirsen, seni parçalarım, anne baban parçanı bile bulamaz' şeklinde hiçbir tehdit almaksızın.... Arkadaşları ile birlikte, Risale-i Nur okumalarına katılmayı (kendi beyanına göre) arzu etmediği halde, bir saatliğine istemediği bir okuma yaptığı için.... Özgürlüğünün yok edildiğini sanıp.... İnsanların, hatta üniversiteli gençlerin, kendi iddialarına göre sokaklarda yattıkları bir dönemde, lüks bir semtteki doğalgazlı, her türlü konforu olan bir dairede. 7. kattan atlayıp, ölmeyi arzu ettiğinde....
''Hep birlikte ayağa kalkıyorlar''
'' Hep birlikte ayağa kalkıyorlar: 'Tarikat evleri kapatılsın.' Tarikat evlerinde kalmadım. İlim Yayma Cemiyeti’nin yurdunda kaldım. Hem de üniversite çağında değil, ortaokulda iken, 11’li yaşlarda iken kaldım... Bugünlerde evlerde kalanlara göre, çok daha zorlu şartlarda yatılı okudum.... Mazot yokluğundan, kaloriferin yanmadığı dönemler oldu... Elektrikler kesik olduğu için, kalktığımızda göz gözü görmediği günlerimiz oldu... Sabah namazına kaldırıldık... İyi ki kaldırılmışız... Sabahleyin çay yerine çorba verildiği günler, bize ölüm gibi geliyordu... Şimdi, 'İyi ki bir gün çay, bir gün çorba vermişler, hayatın zorluklarına bizi alıştırmışlar' diyorum. 'İyi ki... Ellerinden bir şey gelmeyen durumdan da kaynaklı olsa, mazot yokluğundan kaloriferin yanmadığı sabah vakti bizi kaldırıp, buz gibi soğuk suda, abdest almamızı sağlamışlar' diyorum... Sıcağın bir nimet olduğunu, ibadetin bir vazife olduğunu öğretmişler...
Ki, kızlı-erkekli evlerde, arkadaşını kum torbasına çeviren gençler olmadık. Kızlı erkekli evlerde, arkadaşını, diğer kişilere peşkeş çeken sapıklardan olmadık. Katillerden olmadık. Namussuzlardan olmadık..."