Gazeteci ve yazar Halil Kurbetoğlu, Türkiye'nin gündeminde yer alan konuları değerlendirdi. iscihaber.net'e konuşan Kurbetoğlu, İsrail ile ticaretin durdurulması, 1 Mayıs eylemleri ve yeni anayasa konularını yorumladı.

Gazze'de adeta soykırım yaşanırken, tüm dünyadan İsrail'e tepki ve protesto haberi geliyor. Gazeteci Halil Kurbetoğlu da dünyada ve Türkiye'de üniversitelerde yapılan eylemler hakkında konuştu. İsrail ile ticaretin durdurulmasını da değerlendiren Kurbetoğlu, Türkiye'nin İsrail'e ambargo uygulaması kararı ve İsrail'e yönelik dünyadan gelen tepkiler hakkında şu şekilde konuştu: 

"Dünyada yapılan eylemlerin birkaç farklı nedeni var. En önemli nedeni bence insanların, insan olmaktan kaynaklanan vicdani sorumlulukları. Bu evrensel ve değişmez bir gerçek. Amerikalı da olsa, İspanyol da olsa, Portekiz de olsa, Hollandalı da olsa insanlar, insanların trajedisine sessiz kalamıyorlar ve kalmamaları gerekir. Tabi bunun başka politik sebepleri de olabilir. Amerika'daki yaklaşan seçimler bunun bir sebebi olabilir, sol grupların anti-kapitalist söylemleri ve hassasiyetleri bunda etkili olmuş olabilir. Ama en nihayetinde özellikle Amerika'daki gösteriler, işkence görmelerine rağmen, gözaltına alınmalarına rağmen, insanlık onurları, haysiyetleri çiğnenmelerine rağmen, bu gösterileri devam ettirmeleri ve bu kararlılıklarının Türkiye'deki üniversitelere de örnek olması lazım. Bizim burada sormamız gereken soru şudur, Türkiye'deki üniversitelerde, akademik camiada neden bu kadar hassasiyet yok, bunu sormak lazım.  

Bizim Gazze'ye yakınlığımız, hem bölgesel hem tarihsel olarak, hem de dini olarak yakınlığımız belli ki Amerikalılardan ve Avrupalılardan çok daha fazla. Buna rağmen yeterli düzeyde faaliyetler ve protestolar gerçekleştirilmediğini düşünüyorum. Akademisyenlerin bir toplumun önderleri ve eğiticileri olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla akademik camianın en azından bu gerçeği, dünyadaki bu hassasiyeti göz önüne alarak, bu konuda daha aktif rol almasını bekliyoruz. Bu işin birinci boyutu.

İkinci boyutu ise Türkiye'deki seküler laik isimlere bir mesaj; laikliğin, sekülerizmin, modernizmin merkezi olarak gördükleri odakların şu anda Gazze ile ilgili gösterdikleri hassasiyet kadar bizdeki sözde sekülerler, laikler, liberallerin bu hassasiyetleri gösterememesi de düşündürücü. Her konuda batıyı örnek alanların, bu konuda niye batıyı örnek alamadıklarını sorgulamak gerekir. 

"HAMAS'A TERÖR ÖRGÜTÜ DİYENLERİN SÖYLEMLERİ HİÇ SAMİMİ GELMİYOR"

Ülkemizin İsrail'le ticareti durdurması zaten önceden beri konuşulan bir karardı. Öncesinde 54 kalemde ticaret durdurulmuştu 9 Nisan'da. Sonrasında da tümden ticaret durduruldu çünkü spekülasyonlar devam ediyordu. Ben bu konuda şunu söylemek istiyorum, burada bazı insanların yine algılar ve olguları belirlemeye çalıştığını görüyorum. Özellikle 1997'den sonra Kudüs gezisi olayından sonra Recep Tayyip Erdoğan ve o zamanki siyasi yol arkadaşlarına bedel ödettirenlerin, bugün kalkıp Hamas'a terör örgütü diyenlerin (CHP'nin, İmamoğlu'nun röportajlarda Hamas'a terör örgütü demesi), bedel ödeyen insanların İsrail dostu olduğuna dair söylemleri hiç samimi gelmiyor! Bunlar tamamen siyasi rant elde etmek için, seçimlerde bir takım taktiksel başarılar sağlamak için ortaya atılmıştır. Bir tarafta hayatını bu mücadeleye vakfeden siyasi kadrolar var. Bir tarafta da bu işin sadece edebiyatını yapan insanlar var, seçimden seçime bu konuları hatırlayanlar var. Dolayısıyla ben halkımızın bu noktadaki gerçekleri gördüğünü düşünüyorum. Doğru bir karar olduğunu düşünüyorum ticaretin sonlandırılmasının. Zaten bunun tedbirleri alınmıştır hükümet tarafından. 

Burada yine ikinci bir mesele var, ticareti yapmaya devam eden, İsrail'e mal satmaya çalışan tüccarların, iş adamlarının, iş dünyasının da sorgulanması gerekiyor. Hükümet zaten alacağı kararları almış, daha ne yapması gerekiyor hapse mi atması gerekiyor? Resmi yollarla şu an ticaret yapmaları mümkün değil. Hükümet bu konuyla ilgili üzerine düşeni yapmıştır, geç yapmıştır ama yapmıştır. Burada sorgulanması gereken hala İsrail'e mal satmaya çalışan tüccarlardır. Vicdanlarını para karşılığında satan iş adamları varsa onları toplumun linç etmesi, toplumun dışlaması ve deşifre etmesi gerekmektedir. Her şeyi devletten beklemenin alemi yok. Toplum Filistin davasını sahipleniyorsa, ki toplumun çok büyük bir kısmı sahipleniyor, iş adamlarının da toplumun hassasiyetlerine saygı göstermeleri gerekiyor, her şey para değil."

"AK PARTİ İÇİN İŞÇİ DÜŞMANI DİYORLAR"

Gündemde sıkça yer alan ve toplumun ikiye bölündüğü 1 Mayıs eylemlerini de değerlendiren Kurbetoğlu darbe döneminden de bahsetti. 12 Eylül darbesini gerçekleştiren ve destekleyen zihniyetin 1 Mayıs kutlamalarını yasakladığını hatırlatan Kurbetoğlu; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1 Mayıs'ı resmi bayram ilan ettiğini ifade ederek; "Burada sormak lazım! 1 Mayıs'ı kutlamayı yasaklayan zihniyet mi işçi düşmanı? Taksim'i ve kitlesel gösterileri yasaklayan mı işçi dostu? Yoksa 1 Mayıs'ı işçiye bayram ilan eden ve Taksim'e ve diğer kitlesel gösterilere müsaade eden Recep Tayyip Erdoğan mı işçinin dostu?" diye konuştu. "Ayrımı iyi görmek lazım" diyen Kurbetoğlu çarpıcı ifadeler kullandı:

"1 Mayıs yıllardır zaten kutlanıyor. 2008-2009 döneminde ilk defa AK Parti hükümeti işçi bayramı ilan etti ve 1 Mayıs'ı kitlesel gösterilere açtı. 1980 askeri darbesinden beri yasaktı. Darbeci zihniyetin yasakladığı bir şeydi işçi bayramını kutlamak. Şimdi aynı AK Parti için işçi düşmanı diyorlar. Burada sormak lazım! 1 Mayıs'ı kutlamayı yasaklayan zihniyet mi işçi düşmanı? Taksim'i ve kitlesel gösterileri yasaklayan mı işçi dostu? Yoksa 1 Mayıs'ı işçiye bayram ilan eden ve Taksim'e ve diğer kitlesel gösterilere müsaade eden Recep Tayyip Erdoğan mı işçinin dostu? Bu ayrımı iyi görmek lazım. Burada yapılmak istenen olay şudur, devlet tüm modern ülkelerde olduğu gibi bazı gösteri alanlarını ilan etmiştir, bunlardan biri de Maltepe'dedir. Orada da gösteriler için devlet bir alan yaptı. Diğeri de Yenikapı'dır. Bu şekilde 5-6 tane nokta var büyük gösteri yapılabilecek. Kalkıp da kafamıza göre her yerde biz gösteri yaparız derseniz, hastası var, hastaneye yetişmesi gereken insanlar var, acil işi olan insanlar var, düşüncesiz bir özgürlük içerisine girmiş olursunuz. Özgürlüğümüz bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter. Dolayısıyla oradan sonrası zorbalığa girer. 1 Mayıs özgürlüğünü yaşarken başkalarının özgürlüğüne de saygı duymak lazım. 

Marjinal gruplar CHP'nin çağrısıyla yoğun olarak katılım sağladı, bu grupların da artık 1 Mayıs'tan soyutlanması lazım. Bu grupların insana, vatana, millete faydaları olduğunu düşünmüyorum. Yıllardır kendilerini göstermeye çalışıyorlar ve 1 Mayıs'ı kullanıyorlar."

"1982 ANAYASASI BİR OLDUBİTTİ ANAYASASIDIR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Özgür Özel'in görüşmesi de halkın dilinden düşmeyen konulardan. Görüşmenin içeriğine tam olarak hakim olunmasa da yeni anayasa konuşulan konulardan biri. Kurbetoğlu da bu görüşmeyi ve yeni anayasa konusu hakkında şu ifadeleri kullandı:

Dışişleri Bakanlığı'ndan İsrail'e savaş suçu kanıtlarıyla yanıt Dışişleri Bakanlığı'ndan İsrail'e savaş suçu kanıtlarıyla yanıt

"Olması gereken oldu, Türkiye'nin en büyük muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı ile görüşmesi doğaldır, olağandır, olması gereken buydu. Yıllardır Kemal Kılıçdaroğlu nedeniyle yapılamıyordu. Özgür Özel ile birlikte CHP de bir vizyon değişikliğine gitti, bu da güzel bir şey. Konuşulan önemli konulardan biri de yeni anayasa çalışmalarıydı. Özgür Bey'in konuşmasının medyaya yansıdığı kısmına göre sıcak baktığını düşünüyorum. Zaten Türkiye'deki neredeyse bütün siyasi partiler, 1980'de yapılan askeri darbe ile birlikte gelen bu 1982 Anayasası'nı yeterli bulmuyor. Aşağı yukarı bütün partiler yeni, katılımcı ve demokratik bir anayasanın yapılması gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla bu anayasa yapılmalıdır. 1982 Anayasası Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı'nın bir oldubitti anayasasıdır. Bir avuç insanla 236 günde anti-demokratik bir zeminde yaptıkları ve halka dayattıkları bir anayasadır. Bu anayasanın 96 maddesi zaten değiştirilmiştir ama bu değişiklikler esaslı değişiklikler değil tâli değişikliklerdir. 23 maddesi tamamıyla ihlal edilmiştir. Halen şu an uygulamada kullanmadığımız pek çok şey anayasada geçer. Örneğin ilkokul, ortaokul, lise diye bir şey yok artık, ilköğretim diye bir şey var. Müsteşarlık artık yok, bakan yardımcılıkları var. Yani sistemle uyumlu olmayan, bugünün sorunlarını karşılamayan çokça değişiklik yapıldığı için maddelerde ruh bütünlüğü bozulmuş ve en önemlisi anti-demokratik bir zeminde hazırlanmıştır, Türkiye'nin renklerinin düşüncesi ve eleştirisi dikkate alınmadan hazırlanmış ve dayatılmış bir anayasadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin artık bu utançtan kurtulması gerekir. Sivil, katılımcı, demokratik bir anayasayı bir an önce yapması gerekmektedir."

Muhabir: Yudum Özel