Bu protokol, kamudaki 700 binden fazla kamu işçisinin mali ve sosyal haklarını belirleyen bir anlaşmadır. Ancak belediye ve belediyeye ait şirketlerde çalışan işçilerin henüz bu protokole dahil edilmediğini belirtti. Arslan, bu durumu kabul edilemez olarak değerlendiriyor ve yetkililerin bu konuda taleplerini dikkate almaları gerektiğini ifade ediyor.
Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ile belediyeler ve belediye şirketlerinin de Kamu Çerçeve Protokolü'ne dahil edilmesi konusunda bir mutabakat sağladıklarını belirten Arslan, şöyle konuştu:"Sözleşme müzakereleri devam ederken, Sayın Bilgin ile bunu konuştuk ancak, TÜRK-İŞ kendi sendikalarının talebi üzerine kamu çerçeveye belediyelerin dahil edilmesine karşı çıktı. Bu karşı çıkış olunca, HAK-İŞ olarak Sayın Bakan ile ayrı bir protokol yaparak bu işi çözme girişiminde bulunduk. Sayın Çalışma Genel Müdürü de Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS) Genel Sekreteri de bu konuda Sayın Bakan ile aynı şeyleri düşündü. Kamu Çerçeve Protokolü'nün imza töreninde Sayın Cumhurbaşkanımız da ilan etti. Cumhurbaşkanımız, Kamu Çerçevesi Protokolü kapsamına giren iş yerlerini belediyeleri de dahil ederek tek tek saydı. Buna rağmen belediyelerin kapsam dışı tutulması gerçekten kabul edilecek bir durum değil. Bütün muhataplarımızın, Kamu Çerçeve Protokolü'nün belediyeler için de uygulanması hususunda bizim taleplerimizi dikkate alması gerekiyor."
"Geri dönülmek istenmesini asla kabul etmiyoruz"
Yüksek Hakem Kurulunun diğer yıllardan farklı olarak bu yıl ilk kez Kamu Çerçeve Protokolü'nün prensip kararlarını dikkate aldığını vurgulayan Arslan, şunları kaydetti:"Bu kapsamda bir kısım belediyelerin toplu sözleşmeleri Kamu Çerçeve Protokolü doğrultusunda sonuçlandırıldı. Ama orada da yeni bir sorunla karşılaşıyoruz. Yüksek Hakem Kurulundaki bazı üyeler, Kamu Çerçeve Protokolü'nün prensip kararlarının kabul edilmesine karşı çıkmaya başladı. Biz işçiler olarak Yüksek Hakem Kuruluna zorunluluktan gidiyoruz. Grev yasaklarında, greve 'hayır' dendiği zaman gidiyoruz. Buna rağmen hem TİSK'in hem de işveren sendikasının buna itiraz etmesini ve yeniden geri dönülmek istenmesini asla kabul etmiyoruz."
"Belediye işçilerinin önemli bölümü ikinci iş yapıyor"
Yaşanan yüksek enflasyonun birçok iş yerindeki toplu iş sözleşmesinin ek protokollerle güncellenmesini zorunlu kıldığını dile getiren Arslan, şu ifadeleri kullandı:"Ek protokol imzalamadığımız iş yerlerinde maalesef işçi ücretleri, asgari ücret civarında seyrediyor. Bununla büyükşehirlerde asgari ücretle ev kirasını bile karşılama imkanı yok. Dolayısıyla bu yıkımın önüne geçmemiz gerekiyor. Belediyelerin kaynakları sınırlı olabilir ama çalışanların durumu da ortada. İstanbul'da bir araştırma yaptık. Belediye işçilerinin önemli bir bölümü ikinci iş yapıyor. Bu son derece üzüntü verici bir şey. İşçi mesaiden çıkıyor, ikinci bir işte çalışıyor. İkinci iş dediğimiz ne? Valelik, garsonluk, taksicilik. O insanlar hayata tutunmak için işten sonra bir daha çalışmak zorunda kalıyor."
"Özel sektörde sözleşmeler asgari ücret düzeyine düştü"
Arslan, asgari ücretin yaygın ücrete dönüştüğüne, 6 milyondan fazla çalışanın asgari ücret seviyesinde ücret aldığına dikkati çekerek, asgari ücretin diğer ücretlerden fazla artmasının özel sektördeki toplu iş sözleşmelerini de tehdit ettiğini söyledi.Özel sektördeki ücret politikasında büyük bir sıkıntının yaşandığını belirten Arslan, şöyle devam etti:"10 yıldır sendikaya üye bir işçinin ücreti, yeni giren işçinin ücreti ile eşitlenince toplu iş sözleşmesi anlamını yitiriyor. Asgari ücret artınca bütün ücretler aynı oranda artmıyor. Özel sektörde özellikle artmıyor ki 15 milyon sigortalı işçinin sadece 2 milyonu sendikalı. Bunların da zaten 1 milyona yakını kamuda. Özel sektördeki toplu iş sözleşmeleri istisnalar hariç asgari ücret düzeyine düştü. Bu konuda büyük sıkıntı yaşanıyor. Asgari ücret genel ücrete düştü. Bu gerçekten Türkiye için çalışma hayatı için çok önemli bir sorun."