İsviçre sermayeli ABB Elektrik’in Dilovası fabrikasında, düşük ücret zammını kabul etmeyerek iş durduran işçilerin 12’si Kod 46 ile 25/2. maddeden tazminatsız işten atıldı. 2020’ye kadar yetkili sendika olan Birleşik Metal İş İstanbul 1 nolu şubesinin yetkisinin de düşürüldüğü fabrikada, düşük ücrete ve çalışma koşullarının ağırlığına karşı işçilerin tepkisi devam ederken işten atılan işçiler direnişlerine devam ediyor.
İşçiler, fabrika önünde yaptıkları basın açıklamasında şu ifadelerde bulunmuşlardı:
Değerli Basın Emekçileri, Bizler ABB Elektrik firması çalışanları olarak, iş yerimizde yetkili sendika olan Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın yetkisinin düşürüldüğü 2020 yılı Eylül ayından sonraki süreçte, işçi-işveren ilişkilerinin düzenlenmesi ve çalışma koşullarımızın, ücret ve diğer haklarımızın sendikal örgütlülük sürecinde olduğu üzere güvencelenmesi için, iş yerimizde seçimle oluşturulan ve işverenliğimiz tarafından da tanınarak işlerlik kazanan İşçi Temsilcileri Heyeti üzerinden taleplerimizi ifade ediyor, temsil ediliyorduk. Nitekim, sendikanın yetkisinin düşmesi üzerine, işverenliğimizce o dönemde bizlere topluca açıklamalar yapılarak, sendikal örgütlülük sürecimizde kazanılmış haklarımızın korunacağı, TİS ile verilmiş hakların geri alınmayacağı, bundan sonraki süreçte de emsal iş yerlerinde uygulanacak MES grup sözleşmeleri gözetilerek ücret ve diğer haklarımız ile çalışma koşullarımızın bu emsal iş yerlerindeki koşullar ile uyumlu olacağı, seçimle belirleyeceğimiz İşçi Temsilcileri Heyetinin temsil yetkisini tanıyacakları ve ilgili tüm iş yeri kurullarında katılımlarının sağlanacağı, işverenlikçe doğrudan muhatap alınacağı açıkça beyan ve taahüt edilmiştir. İlk dönemlerde bu söz yerine getirilmekteyken, özellikle pandemi süreci ve sonrasında verilen sözler, taahhütler unutulduğu gibi, tam tersi bir söylemle ve tutumla karşılaşmış olduk.
Bu nedenle yaklaşık iki yıldır, işveren vekilleri ile sorunlarımızı görüşüp çözme konusunda giderek artan bir kayıtsızlık hali, son dönmelerde işveren vekilleri tarafından sistemli şekilde uygulanan baskılarla (görev tanımı dışında işler yapmaya zorlanmamız, sürekli görev yerimizin değiştirilmesi, iş ve sayı baskısı altında çalıştırılmamız, iş yerinde her yere kamera sistemleri kurularak ve hatta kameralı pickerlar ve cep telefonları ile sürekli takip ve taciz altında bırakılmamız, fişleme ve sürekli tutanak tanzim edilerek yapılan psikolojik baskılar gibi) çalışma barışımız bozulmuş ve güven problemi oluşmuştur.
Sendikal haklarımızın korunacağı ve her yıl emsal sendikalı iş yerlerindeki ücret ve diğer haklara göre uyarlamalar yapılarak kazanılmış haklarımızın korunacağı vaatlerinin yerine, birer birer ortadan kaldırıldığı ve emsal sendikalı iş yerlerindeki ücret ve diğer hakların çok altında çalışmaya zorlanmamız karşısında, defaatle İşçi Temsilcileri Heyetimiz aracılığı ile çözüm için tüm muhataplık çabalarımız boşa çıkarıldı. Nihayet bizler tümüyle barışçıl, meşru ve demokratik taleplerimiz için üretimden gelen gücümüzü kullanmak zorunda bırakıldığımız için, tüm çalışanların açık oylaması ve oybirliği ile alınan kararlar doğrultusunda, işveren vekilleri bizimle ya da İşçi Temsilcileri Heyetimiz ile görüşüp muhataplık sağlanana, müzakere başlayana kadar iş bırakma tavrı aldık. İlk günden itibaren muhataplık ve müzakere taleplerimizi ısrarla ilettiğimiz halde, hatta tüm çalışanların imzaladığı toplu talep dilekçelerimizi sunarak ve yurt dışı yönetimine de sesimizi duyurmak için mailler göndererek çözüm istedik.
Her gün her an işe devam etme ve çalışma barışını sağlamak için hazır olduğumuzu, tek isteğimizin sorunların çözümü için müzakere başlatılması olduğunu yineledik. İki gün boyunca bizi tehdit ve baskılarla sindirmeye çalışan işveren vekillerinin üçüncü gün Temmuz ayında ücret ve diğer haklarımızın emsallere uyarlanması için gereken iyileştirmelerin yapılacağını beyan etmeleri üzerine derhal tüm çalışanlar olarak yine oybirliği ile çalışmaya kaldığımız yerden devam ederek ve varsa üretim kayıplarımızı gidermek üzere tüm çalışanlar olarak fazla mesai yaparak işe devam irademizi ortaya koyduk. İşveren vekilleri de bu nedenle memnuniyetlerini belirterek, temmuzda iyileştirmeleri yapma sözlerini yinelediler. Ayrıca işveren vekilleri tarafından, herhangi bir çalışanın iş akdinin sona erdirilmeyeceğini, bundan böyle işçi temsilcileri ile daha sıkı iletişimde olunacağı, olayın disiplin kuruluna taşınması durumunda dahi en fazla bir gün yevmiye kesme ya da yıllık izin hakkından sayma şeklinde uygulama yapılabileceği sözü verildi.
Bu mutabakat gereği 20-24 Mart arası süreçte, tüm çalışanlar olarak fazla mesailer yaparak özverili bir şekilde çalıştık. Hiç bir çalışandan savunma dahi istenmedi, herhangi bir ihtar da yapılmadı. Bizler artık çalışma barışının sağlanacağına ve sorunların çözüm sürecine gireceğine inanarak çalışmaya devam edeceğimizi düşünürken, iş günü olmayan hafta sonu sgk’dan gelen mesajlar ile 12 kişinin yani bizlerin Kod 46 ile işten çıkarıldığımızı öğrendik. Aynı şekilde bir kısmımıza mail olarak iş akdi feshi bildirildi.
Biz tüm sürecin günah keçisi olduk, işveren tarafından bir kez daha ayrımcılığa maruz kaldık, tüm çalışanlar olarak her adımda ve her aşamada oy birliği ile ve toplu olarak hareket ettiğimiz halde, işveren tarafından böl parçala yönet anlayışı ile işten çıkarıldık, kalanlara da göz dağı verilmiş oldu. Bizler yaşadığımız bu haksız işten çıkarmalara karşı hukuk mücadelemizi başlattık, avukatımız bu süreci yürütüyor, ancak yargı sürecinin uzun sürebileceği ve bu süreçte telafisi imkansız mağduriyetler yaşayacağımızı bilerek, siz değerli basın emekçileri, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri aracılığı ile sesimizi yurt içinde ve yurt dışında işveren vekillerine yeniden duyurmak, kamuoyunun desteğine başvurmak zorunda olduğumuzu gördük. Bu amaçla bu basın açıklamasını yapıyoruz. Tek istemimiz işe iademiz, işçi temsilcilerimizin muhatap alınması, söz verildiği üzere emsal iş yerleri ile çalışma koşullarımız uyarlanarak insanca yaşama imkanı verilmesi, çalışma barışının sağlanması suretiyle çalışma hak ve özgürlüğümüzün iade edilmesidir.
Bu konuda hukuk mücadelemizi sürdüreceğimiz gibi, demokratik, barışçıl ve meşru mücadele araçlarımızı kullanarak sesimizi duyurmaya devam edeceğiz. Bu aşamada bu açıklamamızı iş yeri önünde eylem yaparak değil, bu biçimde yapmaya karar verdik, çünkü içeride çalışan arkadaşlarımızın da işten çıkarılmasına bahane yaratacak şekilde istismar edilebileceğini düşündük. Ancak biz halen içeride çalışan tüm arkadaşlarımızın bizimle dayanışma ve mücadele duygusu, kararlılığı içinde olduklarını da biliyoruz. Gerekirse içeride ve dışarıda bu haklı mücadelemizi dayanışma ile büyüteceğiz. Hepinize bu duyarlılığınız ve dayanışmanız için teşekkür ederiz.