HAVVA YORGANCI /
Francis Scott Key Fitzgerald,
Türkiye İş Bankası Yayınları syf: 56, İlk Yayın Tarihi: 1921, Okunma sayısı: 21,2 bin
‘ Hayatlarımızı bazen yakaladığımız fırsatlar belirler. Bazen de kaçırdığımız.’
Francis Scott Key Fitzgerald (d. 24 Eylül 1896, St. Paul, Minnesota - ö. 21 Aralık 1940, Hollywood) İrlanda asıllı ABD'li yazar. Yirminci yüzyılın en büyük Amerikan yazarlarından kabul edilir. 1890'larda doğmuş olan ve I. Dünya Savaşı sırasında yetişen neslini "Kayıp Kuşak" olarak tanımlar. Fitzgerald, Princeton Üniversitesi'nde başladığı öğrenimini tamamlamadı. I. Dünya Savaşı'na katılan yazar, savaş sonunda gazetecilik yapmaya başladı. Diğer yazarlardan ayrılan özelliği, kendi içinde iki karşıt görüşü veya duyguyu aynı anda barındırabilmesiydi. 1920 yılında Cennetin Bu Yanı adlı romanıyla adını duyurmaya başladı. Romanlarıyla kazancı artmaya başladı ve eğlence hayatına kendisini kaptırdı ve sağlığı bozuldu. Zamanla şöhretini kaybeden Fitzgerald, ruhsal bunalım içinde ve hayata küskün olarak Hollywood'da hayata veda etti.
Dünyaya yaşlı bir adam olarak gelip, insan ömrünü̈ kronolojik olarak tersine yaşayan Benjamin’in hikayesi...
Benjamin Button, Roger Button isminde, zengin bir iş adamının oğlu olarak dünyaya gelir. Doğduğu hastanede büyük bir karmaşaya sebep olur. Doğumu gerçekleştiren doktor da, hemşireler de, babasından oğlunu alıp hemen hastaneyi terk etmesini isterler. Kariyerlerine bir tehdit olarak gördükleri bu çocuk, yaşlı bir adam olarak dünyaya gelmiştir.
Doğduğu andan itibaren konuşmayı bilen, babasıyla da gerçekten yaşlı bir adammış gibi, ama aynı zamanda babasına saygı da göstererek garip bir şekilde konuşan bu çocuk, babasının zorlamasıyla çocuk gibi giydirilip, çocuk gibi görünmeye zorlanır. Bedenen insanlara rehberlik edecek kadar olgun olsa da, zihni ve ruhu buna hazır değildir. Kahramanımız yaşlı doğduğu için insanlara yardım edebilecek yaşta görünse de aslında yardıma muhtaç küçük bir çocuktur. Babası Roger, tüm çocuklardan farklı olmaması için her şeyi yapmak ister ve bunun için komşu çocukları onunla oynamaya davet eder. Ancak Benjamin sadece onu memnun etmek için itaat eder. Fiziksel olarak yaşlı biri olarak, birlikte yaşadığı insanlara faydalı olmak ister. Bunun neden başına geldiğini anlamaz, sanki bu hayat bir izdüşümü haline gelir, boşa harcanan zamanın ve durumun somutlaşması gibi.
Ebeveynleri, Benjamin’i beş yaşındayken anaokuluna gönderir, ancak çocuklar eğlence sırasında sürekli uykuya daldıklarında hemen evlerine götürülürler. Farklı bir zamanda var olduğu için çocuklarla aynı düzeyde gelişemez ve burada bir özelliği daha ortaya çıkar. Çabuk yoruluyor ve herkesle oynayamıyor. On iki yaşına geldiğinde, ailesi onun yaşlandığının değil, gençleştiğinin farkına varır. Bu onları mutlu ederken diğer yandan da korkutur çünkü ne zaman değişmeyi bırakacağı bilinmez. Bu değişiklik onun karakterini de etkiler. Gençliğe doğru değişimi burada başlar. Herkesin kendi kaderini belirlediği bu yaşam dönemini insan için en önemli dönemlerden biri olarak bilmek ister.
Değişiklikler, yeni duygular ve izlenimler talep eder. Bu duygu eksikliğini, eylemlerinin ve bunun kendisi için doğru karar olduğuna dair inançlarının yardımıyla fark eder. Benjamin on sekiz yaşında Yale Üniversitesi’ne gitmeye çalışır, ancak kayıt gününde saç boyası biter ve sınav görevlileri onun genç bir adam değil elli yaşında bir deli olduğuna inandığı için Benjamin'i eve gönderilir. Toplumdan ve çevresindeki insanlardan onay ve tanınma ister.
Hayatının her ters döneminde bunun için çabalar. Üniversiteden mezun olduktan sonra Benjamin eve döner ve beklenmedik bir şekilde karısının İtalya’ya taşındığını öğrenir. Bundan sonra ne yapacağını bilmez hale gelir. Bu süre zarfında kendisini sevmeyen ve ona çok sert davranan Roscoe ile birlikte yaşar ve Benjamin’i yaşını göstermediği için evin konuklarının önünde ona “Amca” demeye zorlar. Yıllar onu değiştirirken Benjamin, huysuz bir gençten performanslarıyla dikkat çeken yeni yürümeye başlayan çocuğa dönüşür. Gelecekte, Roscoe’nun çok küçük bir çocuk olan Benjamin ile anaokuluna giden bir oğlu vardır. Benjamin, anaokulundan sonra yavaş yavaş hafızasını kaybetmeye başlar, bu da erken yaşını ve hemşiresi dışında kesinlikle her şeyi unutmasına neden olur. Kendisine bakan ve önemseyen kişinin tek dostu ve müttefiki olduğunu düşünür. Sonra her şey karanlığa gider ve kimse fark etmez.
Benjamin Button artık sadece etrafındaki seslere basit anlamlar yüklemeye çalışan, yeryüzünde bir tür iz bırakan yaşlı bir adam olarak değil yeni doğmuş bir bebektir ve bir gün, sanki hiç yaşamamış gibi, doğmamış gibi bir beşikte gözlerini kapatır.