Veronika Ölmek İstiyor
Paulo Coelho
Can Yayınları syf: 216, İlk Basım Tarihi: 1998, Okunma sayısı: 76,6 bin
‘Her yeni gün bir mucizedir.’
Paulo Coelho Rio De Janeiro, Brezilya, 24 Ağustos 1947 tarihinde doğmuştur. Yazarlığa başlamadan önce ülkesinde tanınan bir şarkı sözü yazarıydı. Bir süre gazetecilik de yapan Paulo Coelho, 1986 yılında Hıristiyanların Batı Avrupa'dan başlayıp İspanya'da Santiago de Compestela kentinde sona eren geleneksel hac yolculuğunu yaptı. Bu deneyimini Hac (özgün adı: "The Pilgrimage") adlı kitabında anlattı. 1988 yılında yayınlanan romanı Simyacı, Coelho'yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. 42 ülkede yayınlanan, 26 dile çevrilen Simyacı, benzersiz bir başarıya ulaştı ve bu kitap sayesinde Gabriel Garcia Marquez'den sonra en çok okunan Latin Amerikalı yazar oldu. Yazar 2002 yılında Brezilya Edebiyat Akademisi'ne kabul edildi. Coelho, ayrıca pek çok saygın basın kuruluşu için haftalık köşe yazıları yazmaktadır. Paulo Coelho Rio de Janerio'da yaşamaktadır.
Paulo Coelho 17 yaşındayken ailesi tarafından akıl hastanesine yatırılmıştır. Kendisi o günlerden şöyle bahseder: “Deli değildim, sadece gerçekten yazar olmak isteyen 17 yaşında bir çocuktum. Bunu kimse anlamadığı için aylarca kilit altında tutuldum ve gırtlağıma kadar sakinleştiriciye boğuldum. Tedavim sırf elektroşoktan ibaretti. Bir gün bu yaşadıklarımı yazacağım ve böylece genç insanların hayatlarımızın en erken aşamalarından itibaren kendi rüyalarımız uğrunda savaşmak zorunda olduğumuzu anlamalarını sağlayacağım konusunda söz vermiştim kendime.” Belki de yazarımız orada gördüğü şeylerden esinlenerek yazdığı bu kitabıyla sözünü tutmuştur.
Veronika 24 yaşında her şeye sahip, genç ve güzel lakin hayatından memnun olmayan mutsuz bir kadındı. New York'ta yaşayan zengin, bir Sloven ailesinin kızı olan Veronika iyi bir öğrencilik yılları geçirmiş mezun olduktan sonra da yüksek bir maaş ile işe de başlamıştı. Etrafında kendisine hayranlık duyan kadınlı erkekli pek çok kimseye rağmen kendisini yalnız hissediyordu. Bir gün Slovenya'nın Ljubljana kentinde yaşayan Veronika soğuk bir kasım gününde aniden intihar etmeye karar verdi. Banyo yapıp en güzel geceliğini giyerek yavaş yavaş beş kutu uyku ilacı içmiş, ölümünü beklerken uyuyakalmıştır. Gözlerini açtığında kendini bir hastanede bulan Veronika, ellerini yatağa bağlanmış ve ayağa kalkamaz halde olduğunu gördü. İki haftayı komada geçirdikten sonra bir sanatoryumda uyandı. Uyandığında hiç kimsenin içeriden dışarıya çıkmadığı Vilette Akıl Hastalıkları Hastanesi'ne kaldırılmış olduğunu anladı. Onunla konuşan Dr. İgor, çok yüksek dozda uyku ilacı aldığı için komaya girdiğini, ama bu ilaçların kalbine büyük zarar verdiğini, en fazla 1 haftalık ömrünün kaldığını söylemişti. Dr. İgor, ömründeki bu son bir haftayı da bu hasta hanede ve deliler arasında geçirmek zorunda olduğunu anlattı. Veronika üzüntü ve daha öncelerinde hiç yaşamadığı garip duygulara kapıldı. Zaten ölmek istiyordu fakat şimdi yaşama seçeneği kalmamıştı. Bir gece çocukluk yıllarında çalmayı çok sevdiği piyanoyu çalmaya başladı. Piyanonun sesini takip eden Eduardo; şizofren bir gençti. Bu kişinin kendisini izlediğini fark edince Veronika o anda yeniden yaşama isteği ile dolduğunu, sevmek ve sevilmeye büyük bir ihtiyaç hissettiğini anladı. Bir hafta önce hayatından vazgeçen Veronika’ya ne olmuştu da bir anda yaşamın değerini anlamıştı. Evet, dünyada her şeyi alt üst edebilen, hayatı yaşanılır kılan yegâne şey aşk. Âşık olmuştu Veronika. Dr. İgor’un dediği gün gelip çatmış ve Veronika’nın öleceği gün gelmiştir. Son gününü bu akıl hastanesinde geçirmek istemediği için Eduardo ile Vilette hastanesinden kaçmayı başaran çift, birlikte şehrin en lüks restoranında, en pahalı yemekleri ve içkileri isteyip içlerinden geldiği gibi davranarak herkesi rahatsız ederek eğlenmiş, restoran sahipleri delice davranan Veronika ile Eduardo’yu restorandan atarak onlardan para da almamışlardır. Veronika ile Eduardo’yu kentteki eski bir şatoya çıkmak için şatonun dik yokuşuna tırmanırken rampa yolu onları çok yorunca uyuyakaldı. Sabah uyandıklarında ölmemiş olduğu için büyük bir şaşkınlık içindeydi. Aslında Dr. İgor, hayatın kıymetini anlayabilmesi için öleceği yalanı söylemiş ve bu tez ile de Veronika’yı yaşama sevincine kavuşturmuştur.
Kitabın vermek istediği ana mesaj ile de söylemek istediğim son sözüm ise şudur: Bu yaşamda geçici ve süreli olduğumuzun farkına vararak, bugünleri son günümüz gibi yaşayabilmemiz dileğiyle.