Havva Yorgancı /
Dönüşüm
Franz Kafka
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları syf: 74, İlk Yayın Tarihi: 1915, Basım Tarihi: 2022, Okunma sayısı: 221 bin
Hukukçu, Yazar Franz Kafka, 1883 yılında Prag'da doğdu. Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudi'si annenin çocuğu olan Franz Kafka'nın, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu olduğu söylenir. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka'nın iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyası'nın organize ettiği Yahudi katliamı Holocaust'da hayatlarını kaybettiler. Kafka, çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü. Ailesinin Prag'daki Alman toplumuyla kaynaşma çabaları sonucunda Alman okullarında okudu. 1924 yılı 3 Haziran gecesi, 1917 senesinde kaldırıldığı Viyana yakınlarındaki Keirling sanatoryumunda hayata gözlerini yumdu.
"Gregor Samsa bir sabah huzursuz düşlerinden uyandığında kendini yatağında kocaman bir böceğe dönüşmüş buldu." Franz Kafka'nın en çok okunan eseri Dönüşüm, bu, son derece etkili cümle ile başlar. Kitap reyonlarında, Dönüşüm'ün ününden bihaber dolaşan bir okur, eminim onu eline alıp bu cümleyi okuduğunda şaşıracak ve bu hikâyenin devamını merak edecektir. Bu açıdan ilk cümleler çok önemlidir, insana, bambaşka bir dünyanın kapılarının açılacağı hissini vererek, "hadi, ne duruyorsun, beni al ve hemen oku," diye seslenir. O halde, bu sese kulak verip, onun bize açtığı dünyanın kapısından birlikte girelim.
Gregor Samsa, anne babası ve kız kardeşiyle birlikte yaşar. Pazarlama işindedir ve sıradan bir işi vardır. Evde çalışan tek kişi o’dur ve haliyle evin geçimi onun eline bakmaktadır. Bu sarsıcı başlangıçta, ilk dikkatimizi çeken nokta, Samsa'nın bu acayip durumuna odaklanmayıp, tüm dikkatini işine geç kalmasına vermesidir. Büyük bir endişe duymaktadır. Saate bakar, ardından aceleyle yatağından kalkmaya çalışır. Sanki kalkabilse işe bu halde gidebilecektir! Bu zamana dek bir gün bile işine geç gelmemiş Samsa, bir kat daha şaşırır ve daha çok telaşlanır. Burada, aslında modern iş hayatına etkili bir hiciv söz konusudur. Bu hayat tarzı bizleri, farkında olmasak da birer makine haline getirmektedir. Yaşadığından emin olduğunu ancak bir böceğe dönüştüğünde anlayabilen bir hale… Bizi, varlığımızdan koparan bu hayat, alışkanlık denilen afyonla bizleri uyuşturur. İşte, yaşama istenci, artık bu afyonun etkisinden kurtulmak için Samsa'yı böceğe dönüştürür.
Gregor kapıyı zorlayarak açıp ev ahalisiyle yüz yüze geldiği anda Annesi utanç duyar, babası ise öfke. Zira işveren yetkili de bu ortamdadır; yani hayatın karşısında Samsa, ailesini utanç içinde yalnız bırakmıştır. Ve bu yüzden öfkelerini üzerine çeker. Öyle ki, ilk zamanlar Samsa'ya merhamet duyan ve onu besleyen, pisliğiyle ilgilenen kız kardeşi bile kitabın sonlarında ondan yüzünü çevirerek ondan kurtulmaları gerektiğine anne babasını ikna etmeye çalışır.
Hikâyenin diğer yüzünde ise Franz Kafka'nın babasıyla olan ilişkisi bulunmaktadır. Kafka, özgüveni düşük, sessiz, fizik olarak da zayıf bir insandır. Babası ise tam tersi biridir. Kafka bu nedenle hayatı boyunca babasının gölgesini üzerinde hissederek ruhen ezilmiştir. Öyle ki, bağımsızlık için babasıyla hesaplaşacağı uzun bir mektup yazar. Ancak bu mektup hiçbir zaman babasına ulaşmaz. Öldükten sonra "Babaya Mektup" adıyla yayınlanır. Zaten şu an bizlerin Kafka'yı tanımamız da onun yakın arkadaşının sayesindedir. Çünkü bu arkadaşına, eserlerini kendisi öldükten sonra yakmasını söyler ama arkadaşı bunu yapmaz. Belki etik olmayan bu davranış sayesinde, bizler bugün bu büyük yazarın eserlerini okuyabilmekteyiz. Hikâyenin sonlarına doğru, kendisini attığı bir elmayla yaralayan baba, merhamete gelir. Bu da aslında Kafka'nın babasından hayatı boyunca beklediği olumlu bir yanıt olsa gerek. Samsa'nın dönüşümünde, hepimize mesajlar bulunmaktadır. Bundan dolayı bence tekrar tekrar okunacak bir eserdir. Pek çok geceler yatağa, sabah uyanmama dileğiyle yatarız, ama tam uykuya dalacakken, bu dileğimizi yaşama istencimiz, yaşayalım ama sabah olduğunda her şey bambaşka olsun şekline çevirir. Bu hayata bir şekilde tutunuruz, afyon bizi sarar ne kadar istemesek de, gerekirse bizleri birer böceğe bile dönüştürse. Ve hepimizin gölgesini üzerinde hissettiği kişiler, işler, olaylar veya coğrafyalar, kültürler, inanışlar bulunmaktadır. Bunlarla mücadele etmek hayli zor ve bunlardan kurtulmak ise elimizde, ama işte hayat, bizleri ayağımızdan sıkı sıkıya tutar. Biz ise bundan sıyrılmak için bazen oldukça anlamsız yollar denemeliyiz. Çünkü insanın yaşamı, ya özgür olmaktır ya da hiç olmamaktır.