Erzurum Yolculuğu
Aleksandr Puşkin
Aleksandr Sergenyeviç Puşkin (1799-1837) Moskova'da soylu bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Anne tarafından Orta Afrikalı'ydı. 11 yaşındayken Fransız edebiyatını neredeyse hatmetmiş ve ilk eserlerini vermeye başlamıştı. 14 yaşında saray okulundan mezun olduğunda, çoktan edebiyatçı olarak tanınmıştı. Liberal ve özgürlükçü akımlarda etkin roller oynadı. Ama asıl damgasını, Batı dillerinden aktararak yarattığı kelimelerle Rusça'ya vurdu. Edebiyat dilinin gelişmesine de büyük katkıda bulundu ve modern Rus edebiyatının temellerini attı. 1831'de Natalya Gonçarova ile evlenerek saray sosyetesine katıldı. 1837'de, eşiyle bir gönül ilişkisi kurmaya çalışan George d'Athens ile yaptığı düelloda yaralandı ve iki gün sonra öldü.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Syf: 94. Basım 2022
“Erzurum Yolculuğu” eseri Puşkin’in; çok bilinmeyen fakat dönemin Osmanlısı ve Doğu Anadolu’su hakkında önemli detayları barındıran eseridir. Puşkin; 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında az bilinen yerleri keşfetmek, Doğu'yu, Rus ordusunun yanında savaşı gözlemlemek ve Kafkasya’daki sürgün arkadaşlarını görmek için; sivil olarak orduya dâhil olur. 1828 yılında Kafkasya’dan başlayan yolculuk, Kars ve son olarak Erzurum’da son bulur. Puşkin’in Erzurum’a girişini kendi ağzıyla dinleyelim: “Alaylarımız, Erzurum üzerine yürüdü ve 27 Haziran günü Poltova Savaşı’nın yıl dönümünde, akşam saat altıda, Rus bayrağı Erzurum Kalesi’nde dalgalanıyordu. Rayevski ile birlikte hareket ettik. Görülecek manzaraydı doğrusu.” Puşkin’in ilk izlenimleri ise şu şekilde olmuştur: “Erzurum Asya Türkiyesi’nin en önemli kenti sayılıyor. Nüfusunun 100.000'i bulduğu söyleniyorsa da, sanırım abartılmış bir rakam bu. Evler taştan yapılmış. Damlar çimle kaplı. Sert bir iklimi var buranın... Erzurum'da çeşmeden bol bir şey yok.” . Tekrar kitabın içeriğine dönecek olursak; Puşkin kitabı oldukça samimi ve mizahi bir üslupla ele almıştır. Buna örnek olarak şunu yazmadan edemeyeceğim: “Bu sular (kaplıcalar) Doğu’da çok ünlü. Fakat hekim olmadığı için halk sulardan kendi bildiğine göre yararlanıyor ve bu yüzden de sonuç pek başarılı olmuyor.” Puşkin’in ayrıca kişi tasvirleri ve olaylara yaklaşımı oldukça gerçekçi ve güçlüdür. Diğer yandan eseri kaleme alırken takındığı objektif tutum da takdire şayandır. Puşkin’in Erzurum Yolculuğundaki en önemli bölümlerden biri de; kentte yayılan veba salgını ve Puşkin’in olay karşısındaki özeleştirisidir. Türk insanının veba hastalarına karşı olan tutumlarını, dayanışmalarını hayretle seyreden ve hayran kalan Puşkin devamında şunları nakleder: “Bunu görünce Avrupalı ürkekliğimden utandım. Az sonra kente döndüm.” Eserde rastladığım en önemli eksi unsurun; Puşkin’in Erzurum’u dönemin Moskova'sı ya da St. Petersburg'u ile karşılaştırması olduğunu söylemeliyim. Puşkin Erzurum’a daha büyük beklentilerle gelmiş olmasına karşın; ordusunun bu şehri neden bu denli önemsediği konusunda daha somut sonuçlara ulaşamadığını düşünüyorum. Kitabı okuyunca –özellikle Erzurumlu iseniz– biraz kaşlarınızı çatabilirsiniz; fakat bence Aleksandr Puşkin Türk insanını ve toplumunu, çok az sayıda yazarda rastlayacağınız bir objektiflik ve gerçeklikle ele almıştır.