Kabuk Adam
Aslı ERDOĞAN
Everest Yayınları, Syf: 155. Basım Tarihi: 2018. İlk Yayın Tarihi: 1994
1967 İstanbul doğumlu. Bilgisayar mühendisliği ve Fizik okudu, yüksek lisansını CERN'de (Avrupa Yüksek Enerji Fiziği Laboratuvarı) hazırladı. Rio de Janeiro'da başladığı Fizik doktorasını yarıda bırakarak yazmayı seçti, iki yıl Güney Amerika'da yaşadı. İlk romanı Kabuk Adam 1994'te, öykü kitabı Mucizevi Mandarin 1996'da yayınlandı. Tahta Kuşlar adlı öyküsü, Deustche Welle Ödülü kazandı, dokuz dile çevrildi. İkinci romanı Kırmızı Pelerinli Kent (1998), Fransızca, Norveççeye çevrilerek Astes Sud tarafından yayınlandı, Gyldendal Yayınları'nın 'Marg' (Omurilik) Serisi'ne seçildi. Radikal'de yazdığı köşe yazılarını Bir Delinin Güncesi ve Bir Kez Daha adlı kitaplarında toplandı. Şu anda beş dile çevrilmekte olan Aslı Erdoğan, 'Geleceğin 50 Yazarı' arasında gösterildi. 2004'te Hayatın Sessizliği adlı çalışması yayınlandı. 2009'da çıkardığı son kitabı ise Taş Bina ve Diğerleri.
Neden Kabuk Adam? Nedir kabuklarımız? İyileşmeye başlayan yaralarımızı kanatmamamız için oluşan fizyolojik bir koruyucu mu? Kaşıyıp kanatarak unuttuklarımızı hatırlatan bir özeleştiri butonu mu? Ya da kabuklarının altında gizlenmiş, gördüklerimizin değil de göremediklerimizin asıl doğru olduğunun izahatı mı? Avrupa’nın sayılı nükleer fizik laboratuvarından birinde çalışan, iyi bir eğitim almış, ancak intihara teşebbüs edecek kadar mutluluğu sevgiyi yakalayamamış, isimsiz roman kahramanı kadın gibi. ‘’Bir balona şekil veren hava gibi, benim de hayatıma şekil verecek bir şeye gereksinimim var. Şu anda bunun ne olabileceğini bile bilmiyorum, belki ancak sevgi diye tanımlanacak bir şey’’. Bu satırlara gelene kadar roman kahramanının anlattıklarından romantik film tadında gittiği adada Kabuk Adam ile tanışacağı anı hayal etmeye çalışıyorsunuz. Her ne kadar tanıtımında bir "aşk" hikâyesi olarak sunulmuş olsa da roman, insanın iç yolculuğunu, kendi ile hesaplaşmasını ve değişimini anlatan bir destan aslında. Aslı Erdoğan'ın diliyle "çıldırtıcı gücünü sonuna dek yaşanmayan arzulardan, en gizli hayallerden alan bir tutkuyu, ölümle yaşamın sınırında kurulan mucizevi bir dostluğu ve bütün yıkımların nedeni olan korkuyu, insanın en temel özelliği olan korkusunu, alçaklığını, umutsuz yalnızlığını" anlatan bir roman. Bu otobiyografik romanda ırkçılığın üst seviyede olduğu, zenginlik ile yoksulluğun, medeniyet ile az gelişmişliğin, hayat ile ölümün kol kola yaşandığı, suçun ve nefretin yaşamın doğal bir parçası haline geldiği tropikal bir adada düzenlenen yaz okuluna katılan kahramanımızın gözünden adada yaşadıklarını ve bu yaşananların iç dünyasındaki etkilerini okuyoruz. Sessizce; güzel tabiatın ve yaşanan duygu yoğunluğunun büyüsünü bozmaktan korkarak. İyi okullarda okumuş, fizik gibi kadınların pek tercih etmediği bir alanda son derece başarılı bir kariyere ulaşmış, Cenevre'de çoğu meslektaşının gıpta ile baktığı bir araştırma projesine kabul edilmiş, bu çok uluslu ekibin içerisinde teknik bilgisi ile istese daha da yıldızlaşabilecek kahramanımızın hikâyesi. Yirmi beş yaşında olmasına karşın çocukluğundan bu yana başarının en önemli kıstas olarak belirlendiği, bunun değişmez parçası rekabetin hep canlı tutulduğu, para kazanacağı bir iş sahibi olmanın hayattaki en önemli şey olduğu öğretilmiş küçük bir kız aslında... Üzerine eklenen çocukluk travmaları -mutsuz bir aile, sorunlu ebeveyn ilişkileri, şiddet, hayal kırıklıkları- ile aslında hiç büyümemiş, büyüyememiş, kendi hayatının kontrolünü ele alamamış bir kız çocuğu. İçinde bulunduğu rekabetçi camianın belirlediği başarı ölçülerinin hapsinden, hırs ve sürekli çalışma sonucu yalnızlaşmadan, farklı kültürden kaynaklı yabancılaşmadan dolayı artan travmaları ile boğulmak üzere olan ve derdini, "normal" bildiği yakınlarının hiçbir zaman anlayamayacağı bir çocuk... Seyahat ettiği tropikal adada, korkunç görünüşü ile kimsenin dönüp bakmaya tenezzül etmediği, hiçbir yönü ile -giyimi, yaşamı, suç ile yakın ilişkisi- tanıdığı "normal" çevresine benzemeyen "Kabuk Adam’la kurduğu sıra dışı ilişki sayesinde korkularından yavaş yavaş sıyrılır, kabuklarını teker teker atar kahramanımız. Bu sayede geçmişi ile hesaplaşır, hayatı özümser, kendini tanır. Roman boyunca her yaşanan macera ile anlarız ki aslında bu sayede büyür. Hayatın bizim dışımızda belirlenen başarı kriterlerinden ibaret olmadığını, basmakalıp yargılarımızın anlamsızlığını, kabullenmenin getirdiği huzuru, insanın ancak kendi ile hesaplaşmasını tamamladığında büyüyebileceğini, hayat ile ölümün sınırında gidip gelirken anlatır bize.
Kabuk Adam ile en kısa sürede tanışmanız dileğiyle.
Havva YORGANCI