Sevgili Arsız Ölüm
Latife Tekin
Can Yayınları. Syf: 248. Basım Tarihi: 2018. İlk Yayın Tarihi: 1984.
Türk edebiyat yazarı. 1957'de Kayseri'nin Bünyan ilçesine bağlı Karacahevenk köyünde doğdu. 1966'da 9 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Ortaöğrenimini Beşiktaş Kız Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Telefon Başmüdürlüğü'nde kısa bir süre çalıştı. İlk kitabı "Sevgili Arsız Ölüm" 1983'te yayınlandı. Anadolu'daki köy yaşamı ve insanlarını masalımsı bir atmosferde ve "Yüzyıllık Yalnızlık" (Gabriel Garcia Marquez) tadında anlattığı bu ilk romanıyla büyük ün kazandı. Büyülü gerçekçilik akımına da yakıştırılan bu romanının ardından peş peşe diğer romanları geldi. Eserleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Farsça ve Hollandacaya çevrildi. Değişik üslubu ve yaklaşımıyla kuşağındaki edebiyatçıların önde gelen isimlerinden biri oldu.
“Gövdemden bir şey geçti, gövdemden bir ateş geçti ve ben bu kitapları yazdım” demiş Latife Tekin. Otobiyografik bir roman ve yazarın 1983 yılında yayımlanmış da ilk romanı. Yazılma hikâyesi kadar kullandığı teknikler de bir o kadar ilginç. 3. Dünya ülkelerinin çeşitli sorunlarını ele alan büyülü gerçekçilik yine burada da aynı görevde. Biyolojik/kültürel melez olan veya bulunduğu çevrenin “kara koyunu” konumundaki bir karakter yine bu tür romanlarda sıkça kullanılır ve burada da bundan geri kalınmamış. Büyülü gerçekçiliği fantastik türden ayıran temel özellik hikâyenin ayrı bir dünyada değil bildiğimiz “gerçek” dünyada geçmesi ve ne karakterlerin, ne de okurun gerçekleşen “büyülü” olayları kullanılan yazım teknikleri sonucu olağan dışı olarak algılayamamaları. Çok sıkı ve hızlı ilerleyen olay örgüsü birçok kişi tarafından sorgulanıyor ki bu da yine bu akımın temel özelliklerinden birisi. Açıklama yapmayan ketum bir anlatıcı tarafından aktarılan bu olaylar kasıtlı olarak bu böyle sunulmuş; zira bize açıklamalar sunsa durup düşünmeye fırsatımız olacağından ve “büyülü” durumların farkına varıp sorgulamaya başlayabileceğimizden olay örgüsüne amaçlanan uzaklıkta kalamayız
Sevgili Arsız Ölüm, beş çocuklu bir ailenin, bireylerinin tek tek serüvenlerini konu ediniyor. Kitapta zaman, mekân, betimleme ve olay örgüsü gibi unsurlarda halk edebiyatından yararlanılmış. Anlatım, birbirinden kopuk olaylar dizisi gibi ve bu küçük olaylar arasında nedensellik bağı yok. Modern edebiyattaki gibi kişilerin iç dünyasından, psikolojisinden, ne hissettiğinden haberdar olamıyoruz okurken. Bu nedenle de başlarına ne kadar trajik olaylar gelirse gelsin bireysel pencerelerden bakamıyoruz ve bir destan okur gibi olay okumaya devam ediyoruz. Bize köyden kente göçen bir ailenin yaşam koşullarını, inançlarını, kutsalın onlar için ne anlama geldiğini ve Dirmit’ in ideolojik bakımda aileden koparak aydınlanmasını anlatıyor. Bu aslında Dirmit’in varoluş hikâyesi. Her çocuk dünyaya biraz ya da tamamen anne babasının gözünden bakar fakat bu çerçevenin dışına çıkabilen, dünyaya kendi gözünden de bakabilen insanlar gerçekten var olur. İşte Dirmit de bunu başarıyor aslında. Kitapta bir ideolojik çatışmanın var olması ve bir kişinin kişisel gelişim konusunu halk edebiyatından farklı kılıyor. Ailenin yaşadıkları ve Latife Tekin’in yaşadıklarını karşılaştırınca romanın aslında otobiyografik özellikler de taşıdığını görüyoruz. Okuyucular tarafından Yüzyıllık Yalnızlık’a da benzetilmiş. Evet, hem konusu hem de büyülü gerçekliği kullanışı bakımından Yüzyıllık Yalnızlık’a benziyor. Gerçek olamayacak olaylar gerçek olaylarla harmanlanıyor ve bu olay örgüsünü bozmuyor. Karakter de buna şaşırmıyor. Belli ki Latife Tekin bu kitabı yazmadan önce Marquez okumuş. Hani Yaşar Kemal de diyor ya: Beni okuyan sadece beni okuduğunu mu sanır. Benim okuduklarımı da okumuş olur’ diye tam da öyle.