Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı
Mark Manson
Mark Manson, ünlü bir blogger olarak bilinir ama aynı zamanda bir internet girişimcisi ve yazardır. Çalışmalarında genellikle kişisel gelişim ve deneyimler üzerine odaklanır. 1984 doğumlu Amerikalı eski pickup artist (Kadın Tavlama Sanatçısı). Bu olaya 2007 yılında girmiş olup 2008 yılında işini bırakıp kendini tamamen kendi internet sitesine, pua dersleri vermeye ve dünyayı gezmeye adamıştır. 40tan fazla ülkeyi dolaşmıştır. yakın bir zamanda kendini pua topluluğundan ayırmış ve yaşam koçluğuna başlamıştır. Ona göre hayattaki kişinin asıl kriteri kişilik gelişimi, doyum ve mutluluk olmalıdır. Bunlara sahip olan kişi istediği statüye, paraya ve sekse de zaman içinde sahip olacaktır.
Butik Yayınları. Syf: 200. Basım Tarihi: 2017. İlk Yayın Tarihi: 2016.
Öncelikle kitap, hiçbir şeyi kafaya takmamayı öğütlemiyor. Kitabın isminden yola çıkarak böyle bir düşüncenin içerisine girerseniz yanılırsınız. Mark Manson’da birçok yerde bu açıklamayı yapıyor okuyucuya. Zaten kitabın ana öğretisinin, önemsiz şeyleri kafaya takmayıp enerjimizi önemli şeylerin üzerinde yoğunlaştırmamız tavsiyesi üzerine kurulu olduğunu düşündüğümüzde yazarın bu tavsiyesini gayet makul bulmak mümkün. Gerçekten de asıl mesele neyi kafaya takacağımızı ve neyi kafaya takmayacağımızı seçebilmemizdir. Negatif duyguları inkâr etmek yerine benimseyip, onlarla geçinmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Bütün kişisel gelişim kitaplarında olduğu gibi, bu eserde de yazarın ana amacı insanları mutluluğa ulaştırmak. Manson, kafamıza taktığımız gereksiz şeyleri ve dertleri önemsiz bularak mutluluğa erişebileceğimizi söylüyor. Sanırım bu kitabı diğer kişisel gelişim kitaplarından ayıran temel özellik de son derece güncel konular üzerine tavsiyeler veriyor olması. Ben yazarın vermek istediği mesajların birçoğunun hayatımızın içerisinde yer aldığını ve birçoğunun hepimiz tarafından kafamıza taktığımız gereksiz ayrıntılar olduğunu fark ettim. Ayrıca yazar hayatın bazı gerçeklerinin bizim tarafımızdan kabul edilmesini istiyor. Diyor ki: "Siz ne yaparsanız yapın, hayat başarısızlıklarla, kayıplarla, pişmanlıklarla doludur ve ölüm vardır." Yani, ne kadar çabalarsan çabala hayatın içerisinde başarısız olabilirsin ve tam başardım derken kafana bir saksı düşüp ölebilirsin... Kitabın en beğendiğim kısmı ise, sürekli pozitif olmanın hayatın sorunları için geçerli bir çözüm değil, bir inkâr biçimi olduğunun ifade edildiği kısımdı. Kesinlikle katılıyorum yazara. Çünkü sembolik ifadesiyle " polyannacılık " insanları gülümseyen bir ölüye çevirmekten başka bir işe yaramıyor. Son zamanlarda yaygın bir bakış açısı bu. Birçok kişi, her şeyi iyi yanından görmenin kendisini mutlu ettiğini söylese de bu bakış açısı bana göre insan doğasına aykırıdır. Zira hayatta mutsuzluk da vardır, başarısızlık da vardır, kaybetmek de vardır.