Çağlar boyunca birçok isimle anılan İstanbul, Roma İmparatorluğu döneminde yerleşime açıldıktan sonra en çok göç alan kentlerden biri haline geldi.
Orta Doğu ve Avrupa arasında köprü görevi üstlenen konumu, "inci" olarak tabir edilen Boğaz'ı, binlerce yıl önceye dayanan geçmişi ve 7 gün 24 saat durmayan yaşantısı ile dünyanın gündeminde yer edinen kent, kurulduğu günden bu yana üç medeniyete başkentlik yaptı.
Dünyanın dört bir yanından aldığı göçlerle birlikte, farklı milletlerin bir arada yaşadığı kozmopolit bir şehir haline gelen İstanbul'da birçok ibadethane açıldı.
Cami, kilise ve sinagogların yan yana yer aldığı kent, bu sayede bütün din ve kültürlere ev sahipliği yaparak "Dünya Başkenti" haline geldi. Konumu nedeniyle geçiş noktası olan şehir, zaman zaman seyahat edenlerin de soluklanma noktası oldu.
Beyoğlu ilçesine bağlı Karaköy'de 19. yüzyılda inşa edilen hanların çatılarına da bu amaçla kiliseler yapıldı.
Sokaklarından geçenlerin fark etmediği ancak kuş bakışı görülebilen bu "çatı kiliseleri", şehrin bir yandan tarihine ışık tutarken, bir yandan da ibadet etmek isteyen mensuplarını ağırlamaya devam ediyor.
Bugün hala varlığını sürdüren bu çatı kiliselerinde her pazar günü ve dini bayramlarda ayinler gerçekleştiriliyor.
Kiliselerin tarihi
Yunanistan'daki Aynoroz Manastırı rahipleri, 1800'lü yılların sonunda Aynoroz Dağı'na gidenler ile hacı olmak için Kudüs'e giden ve ticaret yapmak için seyahat eden Rus Ortodoksların mola vermesi ve dinlenmesi için Karaköy'de hanlar inşa ettirdi.
Konaklayan Rusların ibadetlerini de yapabilmeleri için bu hanların çatısına "oda" şeklinde kiliseler yapıldı. "Aya Andrea", "Aya Panteleymon" ve "Aya İlia" isimleri verilen kiliseler, konaklamak için gelen Rusların ibadetlerini gerçekleştirdiği yerler olma vasfını kazandı.
Hanların çatı katında yer almaları sebebiyle "çatı kiliseleri" ve "apartman kiliseleri" olarak da bilinen bu yapılar, Rusya'da 25 Ekim 1917'de gerçekleşen Bolşevik İhtilali'nden kaçanlara da kapılarını açtı.
İhtilalden kaçarak İstanbul'a gelenler bu "çatı kiliseleri"nde ibadetlerini gerçekleştirdi.
Kiliselerden "Aya İlia" 1970'li yıllarda kapandı.
Karaköy semtinin ilgi çeken yapılarından biri haline gelen "Aya Andrea" ile "Aya Panteleymon" kiliseleri, 130 yıldır birçok ülkeden gelen farklı milletlerden Ortodokslara ibadet için kapılarını açıyor.
Kilisenin özgün dokusu korunuyor
Konaklama amacıyla kullanılmak üzere inşa edilen hanın beşinci katında bulunan "Aya Andrea" kilisesinin mavi renge boyalı duvarlarında haç sembolleri bulunuyor. Yapının tarihiyle ilgili olan eserler, bir bölümünde açılan müzede sergileniyor. Kilisenin girişindeki duvarları ise yıllar içinde ibadet edenlerin fotoğrafları süslüyor.
Bir oda büyüklüğünde olan kilisede, her hafta pazar günü ve dini bayramlarda ayin yapılıyor. Ayinlerde dualar Rusça ve Türkçe ediliyor. Ayinin ardından kilise cemaati, hep birlikte kahvaltı yapıyor.
Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlı olan Rus Ortodoks kilisesi, bunun yanı sıra salı günü hariç, 09.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Ayrıca, kiliseye ayine ve ziyarete gelenlerin ibadethanelere uygun olacak şekilde giyinmesi ve kadınların başörtü takması gerekiyor.
31 yıldır aynı kilisede ibadet ediyor
Letonya'dan 1992'de Türkiye'ye gelen ve İstanbul'da yaşayan Rus uyruklu Lina Kılıç, 31 yıldır Aya Andrea Kilisesi'nde ibadet ettiğini söyledi.
Kilisenin 1888'de kurulduğu günden bu yana kapılarını kapatmadığını aktaran Kılıç, binanın üstünde kilise olmasına herkesin şaşırdığını dile getirdi.
Kılıç, kilisenin duvarlarını, ressam Nikolai Konstantinovich Perov'un 1928 yılında çizdiği resimlerin süslediğini kaydetti.
Bakıldığında buranın Rus kilisesi olduğunun anlaşıldığını kaydeden Kılıç, kiliseye gelen herkesi tanıdığını söyledi.
Lina Kılıç, kilisede sadece Rusların ibadet etmediğini, Ukrayna, Belarus ve Moldova'dan gelenlerin de bulunduğunu, Gagavuzlar, Gürcüler ve Türklerin de aralarında olduğu farklı milletlerden kişilerin ibadete geldiğini anlattı.