Havva Yorgancı
Korku
23.09.2019, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 80 syf 101 bin okunma sayısı
Neden korkacağını bilememenin verdiği bir korku girdabı.
Yazar: STEFAN ZWEIG, 1881’de Viyana’da doğdu. Avusturya, Fransa ve Almanya’da öğrenim gördü. Savaş karşıtı kişiliğiyle dikkat çekti. 1919-1934 yılları arasında Salzburg’da yaşadı, Nazilerin baskısı yüzünden Salzburg’u terk etmek zorunda kaldı. 1938’de İngiltere’ye, 1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Önceleri Verlaine, Baudelaire ve Verhaeren çevirileriyle tanındı, ilk şiirlerini ise 1901’de yayımladı. Çok sayıda deneme, öykü, uzun öykünün yanı sıra büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşam öyküleriyle de ünlüdür. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, Zweig’ın derin karakter incelemelerinde ifade bulur. Özellikle tarihsel karakterler üzerine yazdığı yorumlar ve yaşamöyküleri, psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. Zweig, Avrupa’nın içine düştüğü siyasi duruma dayanamayarak 1942’de Brezilya’da karısıyla birlikte intihar etti.
Stefan Zweig, "Korku" adlı eserini 1910 yılında kaleme almıştır ve orta sınıf hayat sürmekte olan, sekiz yıllık evliliği boyunca elindeki hiç bir şeyin kıymetini bilmeden hayatını yaşamaya devam eden bir kadının gayri ahlaki duygularını ve korkularını göstermektedir. İyi niyetli varlıklı bir avukat ile evli ve iki çocuk annesi olan Irene Wagner varlıklı bir ailenin kızıdır. Sürekli arkadaşlarıyla görüşüp eğlenmekte ve dilediği gibi para harcamaktadır. Roman boyunca çocuklarıyla ilişkisine bakılırsa onlarla pek ilgili olmayan daha ziyade kendi zevkleri ekseninde yaşam süren bir annedir. Irene içine düştüğü, nasıl ve neden düştüğünü kendisinin bile anlayamadığı durumdan çıkmak için verdiği uğraş, ruhsal çalkantılar ve girdiği bunalım, sessiz çığlıklar o kadar güzel anlatılmış ki İrene'nin hissettiklerini derinden hissetmemek elde değil. Kocasını aldatan bir kadının yakalanma korkusunun histerik kabuslarına kalem uzatmış.. Kadın bir gün bu korkuyla intihar mı edecek yoksa kocasına tüm yaptıklarını itiraf mı edecek?
Irene, evliliğinden ve hayatının gidişatından, can sıkıntısından kaynaklı ve bir tür çocukluk halinin/duygusunun da vermiş olduğu hislerle genç bir müzisyenle gönül ilişki kurmaya başlar. Her randevusunda, sevgilisinin evinden ayrılırken kontrol altına alamadığı ve dizginleyemediği duygular onun içinde günden güne yükselmektedir. Ve bu tedirginliğin ona vermiş olduğu en büyük korku/düşünce ise, bu tehlikeli aşk ilişkisinin bir gün kocası tarafından anlaşılacağıdır. Bu öyle bir korkuydu ki, her an sokakta bir yerde, hiç tanımadığı bir kadın tarafından durdurulmak ve kendisinin genç sevgilisi ile olan ilişkisinin boyutunu ele alan suçlamalar ile daha da dayanılmaz hal alıyordu. Korkularına yenik düşen Irene, çaresiz kalmanın eşiğinde, genç sevgilisine kendisini artık görmek istemediğini anlatan bir mektup yazar yazmasına, ama ertesi gün bir kafede onunla tekrar buluşur. Artık korkusunun ona vermiş olduğu bu duygular ile kendisini bir anda normal yaşantısının dışında bulan bir kadının, farkında olmadan göz ardı ettiği ailesine ve evine misafir olacağız. Aslında Irene ailenin bir parçası olsa da, evinde sanki uzun süredir varlığını kimsenin hissetmediğidir. O’da evine, çocuklarına, eşine ne kadar uzak kaldığını acı duygular ile tecrübe edecektir. Kocası, Irene’nin bu içsel ve ruhsal baskılarını hissetmektedir ve bir gün evde tesadüfen yaşanan ufak bir hadisenin ardından, Irene’ye bazı şeyleri vicdanen itiraf etmenin kişilere ne kadar da iyi geleceğini örnekler. Aradan geçen birkaç gün sonra, Irene’nin korkusu bu sefer en mahreminin kapısına kadar dayanmıştır ve kendisini pişmanlık duyacağı içinden çıkılamaz bir duruma sürükleyecektir. Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.
Zweig, bu 70 sayfalık kitabıyla okura korku hissini bu tarz korku kitaplarından daha başarılı olarak veriyor. Ayrıca bu eser ile biz okurlara, evlilikte iletişim eksikliğini, kadın ve erkek arasındaki rollerin anlaşılmasını, dürüstlük ve konuşma yoluyla korkunun serbest bırakılması konusunu daha iyi ve daha özlü bir hikâye olarak anlatmaya çalışmıştır. Yazar, yine kitabı ile biz okurların, konunun ana karakterinin psikodinamik gelişmelerine katılmamızı sağladı, bu da bu kısalıktaki kitabın okura etki edip korku hissini yaşatmasındaki başarısını gösteriyor aslında.