Arkeofili, Türkiye'deki arkeolojik keşifleri halka tanıtmayı hedefleyen bir oluşum olarak, 2024 yılında Türkiye'de yapılan en önemli arkeolojik keşifleri sıraladı. İşte, 2024’te Türkiye'deki arkeolojik keşiflerin öne çıkan başlıca bulguları:
Çemka Höyük
Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan Çemka Höyük bölgesinde yapılan kazılar, 12.000 yıl öncesine ait sıra dışı bir mezar alanını ortaya çıkardı. Mardin'deki Artuklu Üniversitesi'nden arkeologlar, Dicle Nehri yakınlarındaki bu alanda, bir kadına ait kalıntılar buldu. Kadının mezarındaki yabanî hayvan kemikleri ve diğer cenaze eşyaları, kadının şaman ya da ruhani bir lider olabileceğini düşündürüyor.
Bu bulgu, Neolitik dönemde kadınların ruhani rolleri üzerine yeni bir bakış açısı sunuyor. Kadınların bu dönemdeki şamanik ve ritüel görevleri, geleneksel cinsiyet rollerine dair algıları sorguluyor. Çemka Höyük’teki bu keşif, şamanizm ve Neolitik toplumlar üzerine yapılan araştırmalar için büyük bir öneme sahip.
Arkeologlar, bu bulgunun, Neolitik dönemde kadınların toplumsal ve ruhani yaşamda önemli bir yer tuttuğunu gösterdiğini belirtiyor.

Göbeklitepe’nin Kardeşi
Şanlıurfa’da Göbeklitepe’nin ikizi olarak bilinen Karahantepe keşfi, dünya çapında büyük merak uyandırdı. 10.500 yıl öncesine tarihlenen bu tarihi alan, bölgedeki halkın tarihe sahip çıkmaması nedeniyle zarar gördü. Ünlü arkeolog Andrew Collins, Göbeklitepe'nin ikizini bulduktan sonra, bölgenin korunması gerektiğini vurguladı.
Harran ilçesi yakınlarındaki Keçili Köyü yakınlarında keşfedilen Karahantepe, yağmurlar sonrası gün yüzüne çıktı. Göbeklitepe’nin 10.500 yıl önce inşa edilen bu tarihi kalıntılar, üzerine tarım yapılamayan bir tepeye gömülmüş. Arkeologlar, bu bölgenin kasıtlı olarak toprakla örtüldüğünü belirtiyor.
Karahantepe’de yapılan kazılar, Göbeklitepe ile benzer “T şeklindeki taşlar” bulgularına işaret ediyor. Ancak, bölgede yapılan kaçak kazılar ve bazı taşların zarar görmesi, keşfin önemini artırıyor. Karahantepe, arkeologlar tarafından “Unfinished Monolith” yani “Bitmeyen Anıt” olarak adlandırıldı. İnşası sırasında gizli bir şekilde kapatıldığı düşünülen bu alan, Neolitik dönemin sırlarını hala saklıyor.

3 Bin 600 Yıllık Minos Hançeri
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Antalya’nın Kumluca ilçesi açıklarında gerçekleştirilen su altı kazılarında, Girit-Minos Uygarlığına ait 3.600 yıllık bir tunç hançer bulunduğunu duyurdu. Akdeniz Üniversitesi'nden Doç. Dr. Hakan Öniz önderliğindeki kazılar, Girit-Minos uygarlığına ait gümüş perçinli hançeri gün yüzüne çıkardı.
Tunç hançer üzerindeki gümüş perçinler, eserin Girit-Minos Uygarlığı'na ait olduğunu doğrularken, araştırmacılar, hançerin Girit’e yol alan bir geminin batışı sırasında denize düştüğünü tahmin ediyor. Bu keşif, sadece Türkiye’nin değil, dünya su altı arkeolojisinin de önemli keşiflerinden biri olarak kayıtlara geçiyor.

Van Garibin Tepe
Van'ın Tuşba ilçesinde yapılan arkeolojik kazılarda, Urartular dönemine ait önemli bir anıtsal yapı grubu ortaya çıkarıldı. Geçen yıl izinsiz kazılar sırasında tespit edilen alanda, Van Müzesi'nin önderliğinde ve Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü bilimsel danışmanlığında yürütülen kazılar, Garibin Tepe'de yeni bulgulara ışık tuttu. Kent merkezine 30 km, Ayanis Kalesi'ne ise sadece 3 km mesafede bulunan alanda keşfedilen yapı grubu içinde 13 adet pitos (küp) yer alıyor.
Bu keşif, Urartular'ın yaşam tarzı ve kültürel mirası hakkında önemli bilgiler sunarken, bölgenin tarihsel değerine de dikkat çekiyor. Garibin Tepe'deki bu yeni yapılar, bölgedeki arkeolojik çalışmaların derinleşmesini sağlarken, Urartu uygarlığının izlerini gün yüzüne çıkarıyor.
Kazıların başından bu yana tarihi bulgular ortaya çıkmaya devam ediyor ve arkeologlar, Urartular'ın günlük yaşamı, ticaret yolları ve kültürel etkileri hakkında daha fazla bilgi edinmeyi umuyor.

İzmir’deki 2 Bin 500 Yıllık Altın Sikke Buluntusu
İzmir'deki Notion Antik Kenti'nde, yaklaşık 2.400 yıl sonra keşfedilen altın sikkelerle dolu çömlek büyük bir arkeolojik buluş olarak dikkat çekiyor. Michigan Üniversitesi'nin liderliğindeki araştırma ekibi, Sinop Üniversitesi ile işbirliği içinde, Notion Arkeoloji Projesi'ni yürütüyor. Çalışmalar, Kültür Bakanlığı izniyle 2022'de başlamıştı ve önceki kazılarda antik döneme ait çömlek parçaları bulunmuştu.
Altın sikkeler, MÖ 5. yüzyıl sonlarına ait ve Pers İmparatorluğu'nun dönemine dayanıyor. Bu sikkeler, dareikos adı verilen altın paralar olup, Persler tarafından MÖ 6. yüzyılın sonlarına kadar basılmıştır. Arkeologlar, bu sikkelerin Manisa'nın Salihli ilçesindeki Sardis Antik Kenti'nde basıldığını düşünüyor. Ayrıca, dareikosların paralı askerlere ödeme yapmak için kullanıldığına inanılmaktadır.
Notion'da bulunan çömlek, bir evin odasında bulunan ve henüz geri alınmamış altın sikkelerle doluydu. Dr. Christopher Ratté'nin yorumuna göre, bu çömleğin yerinden alınmaması, bölgedeki eski sakinlerin büyük bir felaket yaşadığını gösteriyor olabilir.
Oxford Üniversitesi'nden Andrew Meadows da bu keşfi büyük bir bulgu olarak nitelendiriyor. Çömleğin keşfi, Ahameniş İmparatorluğu döneminin altın sikkelerinin kronolojisini hassas şekilde belirlememize yardımcı olacak. Bu tür bir define, Anadolu'da daha önce keşfedilmemişti.
Notion Antik Kenti, MÖ 6. yüzyılda Persler tarafından yönetiliyordu ve Atina'nın eline geçtiği MÖ 427'de önemli bir askeri çatışmaya sahne oldu. Arkeologlar, bu altın sikkelerin, Atina ve Sparta arasında yapılan Peloponez Savaşı ile bağlantılı olabileceğini ancak kesin bir bağlantı kurulamayacağını belirtiyor. Efes Müzesi'nde saklanan sikkeler, bölgedeki kazılarla ilgili daha fazla bilgi sağlamak için önemli bir kaynak oluşturuyor.

Aphrodisias Antik Kenti
Aphrodisias Antik Kenti, yerleşim tarihinin MÖ 5. bin yıl ortalarına kadar uzandığı bir antik yerleşimdir. Başlangıçta MÖ 6. yüzyılda küçük bir köy olarak varlık gösteren Aphrodisias, MÖ 2. yüzyılda Menderes Vadisi'nde yoğun şehirleşme ile birlikte bir kent devleti (polis) statüsü kazanmıştır. Kent, Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir gelişim göstermiştir. MÖ 1. yüzyılda, Roma ile yakın ilişkiler kurarak, Roma İmparatoru Augustus tarafından "Tüm Asya'dan kendime bu kenti seçtim." sözleriyle korunmuş ve MÖ 39 yılında Roma Senatosu tarafından vergi muafiyeti ve özerklik gibi ayrıcalıklarla ödüllendirilmiştir.
Aphrodisias’ın arkeolojik önemi, Geç Helenistik Dönem, Roma ve Bizans dönemlerine ait olağanüstü şekilde iyi korunmuş mermer yapılar, kabartmalar ve yazıtlardan kaynaklanmaktadır. Aphrodisias, MS 1-5. yüzyıllar arasında Roma İmparatorluğu'nun dört bir yanında tanınan heykeltıraşlar yetiştirmiştir. Kentin yakınındaki mermer ocakları, Aphrodisias'ı mermer heykel sanatı ve mimarlık açısından bir üretim merkezi haline getirmiştir. Bu benzersiz özelliğiyle, Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaleti'nde dönemin sanatı ve mimarisinin tüm yönleriyle araştırılmasını sağlamıştır.
Aphrodisias’ın kutsal alanı ve Aphrodite kültü, Akdeniz Havzası'nda kültürel açıdan geniş bir etki alanı yaratmıştır. Bu özelliğiyle, Aphrodisias Antik Kenti, 2017 yılında Dünya Miras Listesi'ne dahil edilmiştir.

Büklükale’deki 3 Bin 300 Yıllık Hitit Tablet
Kırıkkale'nin Karakeçili ilçesindeki Büklükale kazı alanında, Japon arkeolog Doç. Dr. Kimiyoshi Matsumura başkanlığındaki ekip, 3 bin 300 yıllık bir Hitit tableti keşfetti. Bu tablet, Hititçe ve Hurrice dillerinde yazılmış olup, Hitit kraliyet ailesinin dini törenlerine dair önemli bilgiler veriyor.
Tablette, Mısır’da daha önce bulunan tabletlerde de adı geçen Arzava Kralı Tarhuntarado'nun ismi yer almakta. Bu, Büklükale’nin Hitit İmparatorluğu dönemi'nde stratejik öneme sahip bir şehir olduğunu gösteriyor. Doç. Dr. Matsumura, tabletin, Hitit kralı ve kraliçesinin Hurrice dilinde dini tören gerçekleştirdiğine dair bilgiler içerdiğini belirtiyor

11 Bin Yıllık Piercing Buluntusu: Boncuklu Tarla
Boncuklu Tarla’da yapılan kazılarda, Neolitik döneme ait yüz piercingleri için kullanılan labret süslemeleri keşfedildi. Bu bulgu, yüz piercinglerinin 12 bin yıl önce Neolitik insanlarda sosyal statü göstergesi olarak kullanıldığını doğruluyor. Boncuklu Tarla’da bulunan bu piercingler, kulak ve ağız bölgelerinde yer alan labretler, vücut süslemelerinin erken Neolitik dönemde de yaygın olduğunu kanıtlıyor.
Bünyesinde 100 bin süs eşyası bulunan bu alan, Güneydoğu Anadolu’nun tarihî önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. Piercingler, özellikle yetişkinlerin mezarlarında bulunan bu süslemeler, sosyal grup üyeliği ve reşit olma ritüelleri ile ilgili ipuçları sunuyor. Çocukların mezarlarında bu tür süslemeler bulunmaması, yüz piercinglerinin yalnızca yetişkinler için geçerli olduğunu gösteriyor. Boncuklu Tarla, Neolitik dönemde gömülecek süslemelerle ilgili ilk doğrudan kanıtları sunuyor.
Çalışmayı yürüten Ankara Üniversitesi'nden Arkeolog Doç. Emma Louise Baysal, labretler ile yapılan bu buluşun, vücut süslemeleri ve toplumsal statü hakkında önemli veriler sunduğunu belirtiyor. Piercinglerin, gömülerde bulunan baş ve boyun bölgelerinde yer alması, bu süslemelerin görünürlük amacı taşıdığını gösteriyor.

Çatalhöyük’te 8 Bin 600 Yıllık Ekmeğin Keşfi
Konya'nın Çumra ilçesinde yer alan Çatalhöyük'teki kazılarda, Neolitik döneme ait 8 bin 600 yıllık bir ekmek bulundu. Mekan 66 olarak adlandırılan alanda, fırın yapısı ve çevresinde mayalanmış ekmek olduğu belirlenen organik kalıntılar keşfedildi. Bu buluntu, dünyanın en eski ekmeği olarak tarihe geçti.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (BİTAM) tarafından yapılan analizlerde, süngerimsi kalıntının mayalanmış ekmek olduğu tespit edildi. Milattan önce 6600'e tarihlendirilen bu buluntu, gıda arkeolojisi alanında büyük bir keşif olarak kabul ediliyor. Çatalhöyük'teki bu buluntu, hem mayalanma hem de tahıl kalıntıları içerdiği için ilk ekmek örneği olarak büyük önem taşıyor.

Çatalhöyük’teki kazıların lideri, Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, bu bulgunun sadece ekmek tarihi açısından değil, gıda arkeolojisi açısından da tarihi bir adım olduğunu belirtti. Türkcan, Çatalhöyük'ün birçok ilklerin merkezi olduğunu, burada ilk dokuma, ahşap eserler ve duvar boyaları ile ilgili bulguların da ortaya çıktığını söyledi.
Kazılarda bulunan buğday, arpa ve bezelye gibi tahıl kalıntıları, yapılan kimyasal ve fiziksel analizlerle ekmeğin gerçekten mayalanmış ve pişirilmemiş olduğunu kanıtladı. Fırın çevresinde yer alan bu buluntular, gıda tarihine yeni bir ışık tutarak Çatalhöyük'ü bu alandaki en önemli merkezlerden biri haline getirdi.

Sıvanmış Kafatasları
Yaklaşık 9.000 yıl önce, Orta Doğu'da sıvalı kafatası geleneği ortaya çıktı. Filistin Jericho'da bulunan ilk örneklerde, kafataslarına sıva yapılarak göz yuvalarına kabuklar yerleştirilmişti. Levant ve Anadolu'da da benzer buluntular bulundu. Yeni yapılan araştırmalar, Tepecik-Çiftlik alanında bulunan sıvalı kafataslarının 15-40 yaş arası yetişkinler ve 8-10 yaş arası çocuklara ait olduğunu gösterdi. Bilgisayarlı tomografi ile yapılan analizler, sıvalı kafataslarının iç yapısını ve işçiliğini ortaya koydu. Azurit ve götit gibi pigmentlerle boyanan kafatasları, toplumda uzun süre kullanıldı ve zamanla yeniden rötuşlandı. Bu keşifler, kafatası kültü geleneğinin sözlü kültür aracılığıyla aktarıldığını gösteriyor.
