"Haberin İşçisi, İşçi Haber."
İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7650 %0.04
37,3602 %0.08
3.660.840 %-0.608
3.175,63 -0,01
Ara
İşçi Haber Kültür Sanat Yönetmen Meryem Beyza Er, kadın olarak sektörde yaşadığı zorlukları anlattı!

Yönetmen Meryem Beyza Er, kadın olarak sektörde yaşadığı zorlukları anlattı!

Başarılı yönetmen Meryem Beyza Er, yönetmenlik kariyeri ve projeleri hakkında samimi açıklamalarda bulundu. Kendi yapım şirketini kuran Er, tesettürlü bir kadın olarak sektöre nasıl adım attığını ve hangi zorluklar yaşadığını da anlattı. Drama alanında Türkiye'nin ilk tesettürlü kadın yönetmeni olan Meryem Beyza Er, son filmi Zevcat'a ilişkin de İşçi Haber'e konuştu.

ÖZEL HABER- GİZEM GÜVEN

Sizi biraz tanıyabilir miyiz, Beyza Hanım?

35 yaşındayım. 2 çocuk annesiyim ve evliyim. Yapım şirketim var. Aynı zamanda asıl mesleğim olan yönetmenliğe devam ediyorum. Kayseriliyim. Projeler yaptım. Onların satışlarını yapıyorum bir yandan. Yeni projelerimi hazırlıyorum bir yandan da. Sunumlar yapıyorum. Haricen de dışardan talep edilirse benimle çalışılmak istenirse yine yönetmenliğime de devam ediyorum. 

Yönetmenliğe nasıl adım attınız?

Ben Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü okudum. Ama şöyle İmam Hatipli olduğum için ve başörtüsü yasaklarına denk geldiğim için üniversite okuyamadım. Yani ilgili bölümü okuyamadım Radyo Televizyon vs. okuyamadım. Eğitimini alamadım ama sahadakiler genelde bu işin okulunu okumuş olmuyor ve alaylı oluyor. Ben de alaylıyım aslında. Biraz geç başladım. Kayseri'de yaşıyordum. 28 yaşında başladım. İlk Mesut Uçakan ile başladım. Kendisi Kayseri'de bir söyleşiye gelmişti. İlk defa bir yönetmen görmüştüm. Kendimce işler çekiyordum ben de. Kayseri'de de çok kısa film çektim, denedim. Senaryo görmeden kısa film çektim, denedim. Mesut Uçakan Kayseri'ye geldi. O geldikten sonra aslında onun söyleşisinden sonra çok heyecanlandığım için kendim gidemedim yanına. Bir arkadaşımı gönderip numarasını aldırdım ve ‘ziyaretinize gelebilir miyim?’ dedim. O zamanlar “Sevda Kuşun Kanadında”yı çekiyorlardı. Kayseri'de küçük bir sinema atölyesi yapmıştım ben. 

Sonra İstanbul'a set ziyaretine geldik. Aslında ben seti ilk kez 28 yaşında gördüm. Sevda Kuşun Kanadında'nın setini ziyaret ettik. Sonra geri geldik ama ben tabi duramadım. Mesut hocamızla da aramız çok iyiydi. Sağ olsun emeği çok var üzerimde. Bana kapılar açtı ve ofisinde çalışma imkanı buldum. Yani yaklaşık 1 buçuk yıl kadar onunla çalıştım. Ama hiçbir şey yapmadım. Sadece baktım. Sadece orada olmak bile yetti aslında. Sonra ufak ufak reji işlerine başladım. Bir ağabeyim sağ olsun fırsat verdi. Bir deneyelim hadi gir dedi. Ben de tabi azmettim. İlk hazırlık asistanı olarak başladım rejide. Sonra Bozdağ Film'e girdim. Aslında her şey orada başladı benim için. Mehmetçik Kûtulamâre dizisinde yine hazırlık asistanı olarak başladım rejide. Oraya giriş hikayem de çok enteresan. Mesut hocanın yanında devam ediyordum. Bu işten kazanmak istiyordum hem de büyük prodüksiyonlu işlere girmek istiyordum. İş arıyordum. Henüz yönetmenlikle ilgili hayal bile kuramıyordum. 

O ara Youtube kanalım vardı. Sinema eleştirmenliği yapıyordum aktif bir şekilde. Ama rejiye girmem gerekiyordu. Sonra bir uygulayıcı yapımcı ağabey ile tanışmıştım. O bana ‘iş arıyor musun?’ dedi. ‘Arıyorum yardımcı olur musun’ dedim. Aradan 4-5 ay geçti. Bir gün gerçekten bu sektöre giremeyeceğim derken ve pes etmişken telefonum çaldı. Bir iş için davet ettiler. Ben işi bile sormadan gittim. Kayseri'deydim ve ilk uçakla İstanbul'a geldim. Aracı olan ağabeye sordum. Günlük bir dizi olduğunu söyledi. İstanbul'a indikten sonra nereye gittiğimi sormak aklıma geldi. Riva'ya gittim. Oradan beni aldılar. Bir platoya götürdüler. Gittiğimde Bozdağ film olduğunu gördüm. Acilen bir asistan lazımdı ve o asistan ben oldum. İki yıl kadar orada çalıştım ve daha sonra kendi şirketimi kurdum. Bozdağ filmde başladı her şey yani.

Kendi yapım şirketinizi kurdunuz, bundan bahsedebilir misiniz?

2021'de kurdum. Açıkçası sektörde de Bozdağ'dan önce ve sonra işlerim de oldu. Daha sonra yönetmen olmak istediğim için sektörü anlayıp sahayı anlayıp, şirketi kuracak cesareti buldum kendimde. Önce kısa film çektim profesyonel anlamda. Normalde hani daha öncesinde 5 tane kısa filmim vardı. Altıncıyı çektim Biz Susunca'yı. Biz Susunca'yı çekmeden önce kurdum şirketi aslında. Profesyonel bir kısa film çekmek istedim. Çaycımız monitörümüz her şeyim vardı. O şekilde bir kısa film çektim. Biz Susunca'yı 3 kere çektim ben. İçime sinmedi bir daha gibi. İnşallah uzun metrajını da çekeceğim. Her şeyi çok detaylı bir şekilde yapıyorum. Am yaptığım her projede her zaman önceliğim sektörü anlamak ve tecrübe kazanmak. 

Senaryosunu beğenmediğiniz halde çektiğiniz bir proje oldu mu?

Ben bu konuda çok şanslıyım. Çünkü gerçekten ileride çok büyük olacak bir senarist ile çalışıyorum. Mert Selek diye bir arkadaşım. O bana yazıyor veriyor ben de koşuyorum aslında. O bana vermese yazmasa ben yapamam. Senaryosunu beğenmediğim bir işi asla yapmam, çalışmam. Çünkü ben buraya para kazanmak için gelmedim. Para kazanmaya çalışmıyorum. Ben bir şey anlatmaya çalışıyorum. Bunların hepsi de hikayenin güzelliğinden geçecek. O yüzden öyle bir şey yapmadım, yapmayacağım. 

Zevcat filminizi merak ediyorum. Bu filmi nasıl çektiniz, nasıl bir film oldu?

Ben “Biz Susunca”yı çekmiştim. Üzerine “Rüzgargülü”nü çektim. O sırada da “Zevcat” filminin hazırlıklarına başlamıştık. Yine Mert yazdı senaryoyu aslında birlikte yazdık. Sahaya çıktık. Oyuncu seçimiyle ilgili cast direktörümüz vardı. Ben de oyuncularımdan çok memnunum. Bahar Şahin yerine Yağmur Ün olacaktı. Ancak bir hamilelik durumu olunca değişiklik oldu. Bahar Şahin son dakikada dahil oldu. Güzel oldu. Yağmur Ün de devam etti başka bir karakter olarak. Zevcat'ta oyuncu seçimi bu şekilde oldu. 

Zevcat'ın konusu ne?

Evli bir erkeğin tekrar evlenmesini anlatıyor. Modern bir kuma hikayesi. Burada aslında bizim anlatmak istediğimiz kadınlarla alakalı ama kadın şiddetini anlatmıyoruz. İkinci kadının gözünden birinci kadınları anlatıyoruz. Evli bir adamın aslında karısını aldatmamak yerine nikahlı bir kuma alıp, aslında aldatıyor ama bunu dini bir kılıfa sokuyor. Bu şekilde yaşamasını anlatıyor. Enteresan bir gerilim filmi de aslında. Gerilim türünde anlattık. Ufak bir gerilimi var. “Parazit” filmi gibi diyebilirim. Baz aldığım proje Parazit'ti aslında. İzlerken seyirci böyle koltukları çeksin diye hayal ettim. Sevilmesini istediğim bir film değil de nefret edilmesini istediğim bir filmdi. Projemle gurur duyuyorum.

Rüzgargülü filminiz vizyona girdi. Yılmaz Gruda da yer almış filmde. Nasıl bir film oldu ve sizin için nasıl bir deneyimdi?

Çocuk aile filmi olarak geçiyor. İlk filmim. İlk göz ağrım. İlk uzun metraj filmim. Çok çok kıymetli. Teknik anlamda istediğim düzeyde değil ama. Rüzgargülü'nde çok fazla stratejik hata yaptım. Çocuklarla çalışmak çok zordur derler. Yaşlılardan uzak durun, hayvanlardan uzak durun derler. Üçü de var projede. Bilinçli yaptığım bir şeyi. Kendimi zorlamayı çok severim. 5 tane çocuk, 6 tane yetişkin. Yılmaz Gruda. Hepimizden daha enerjikti. Bir de kedimiz vardı. Az mekan… Büyük bir ekip, büyük bir kaos. Arka taraf çok eğlencelidir. Bu eğlenceyi tırnak içinde söylüyorum. 

O deneyimler çok zordu. Hiç bitmeyeceğini zannettiğim bir dönem oldu. Ama çocukları çok seviyorum. Senaryoma çok güveniyordum. Amacımı biliyordum. Bunu güzel bir şekilde tamamlayıp sinemada seyirciyle buluşturduk. Ben memnunum. TRT'de yayınlandı. TRT Tabii'de uzun süre gösterimde kaldı. Beklediğim ilgiyi gördüm. İlk filmim olduğu için Oscar beklentim yoktu zaten. Tabii ki de istediğim ilgiyi aldım. 

Yılmaz Gruda benim için çok kıymetli. İlk projemde onun gibi biriyle çalışmak beni çok mutlu etti. Çünkü öyle bir hocam diyordu ki. Öyle bir saygıyla hocam diyordu ki onu hissediyordun. 

Kariyerinizde hedeflediğiniz konuma ulaştınız mı?

Asla ulaşmadım. Çok başındayım. Hatta hiçbir şey yapmadım öyle söyleyebilirim. Kesinlikle ulaşmadım. Hedefim film çekmek değil. Anlatmak istediğim hikayeler var, onları anlatamadım henüz. O yüzden daha yolun çok başındayım. Yaşım için istediğim planda gidiyor ama. 25 yaşında bu hedefi koyduğumda ben ev hanımıydım. Benim için güzel gidiyor yani. 

En çok keyif alarak çektiğiniz proje neydi?

Aslında “Biz Susunca” diyeceğim. Çünkü onu yayınlamaya bile kıyamıyorum. Festivallerde dolaştı. Tekrar festival süreci de yaşayabilir. Ne yapacağımı bilemiyorum. Onun uzun metrajını da çekmek istiyorum. Distopik bir dünya. Dünyada kadınlar yok ve kadınlar çiçek. Sadece erkekler var. Hikaye bu şekilde. Biz Susunca'da çok keyifliydim. Yani bir sürü sorun yaşadım tabii sette ama ona rağmen benim için çok eğlenceliydi. Temizdi kafam. Özgürdüm. İstediğim özgürlükteydim, düşünme ve para anlamında. Sonrasında kafam hiç temiz olmadı. 

Oyunculuk yaptınız mı?

Ben dediğim gibi şirketi kurmadan ve yapımcı vasfını almadan önce eğitimler aldım tekrardan. Oyunculuk eğitimi aldım. 2 günlük bir workshoptu ama çok dolu doluydu. O eğitimi de oyuncu olmak için değil oyuncuları anlamak için aldım. O eğitimden sonra sette bir karakter denk geldi. Mehmetçik Kûtulamâre dizisinde kapalı olduğu için karakter oynamam da benim için kolaydı. Hizmetçi sahnesi oynadım bir sahnelik ve final bölümüydü. Şeflerim de dedi ‘Keşke final olmasaydı, niye söylemedin’ diye övgüler de aldım. Böyle de bir deneyimim oldu. O kadar çok pencere açtı ki bende. 

Türkiye'nin ilk tesettürlü kadın yönetmenisiniz. Tesettürlü bir kadın olarak sektörde nasıl zorluklar yaşadınız?

Drama anlamında evet ilk tesettürlü kadın yönetmenim. Kayseri'de doğup büyüdüğüm için, yüksek oradan kapalı ve muhafazakar bir yerde. Açıkçası ilk geldiğimde bununla alakalı bir sorun yaşayacağımı düşünmemiştim. Ama ilginç bir şekilde farklı geldim. İlk başta içinde cami olan bir platoda işe başladığım için benim için kolay oldu. Saygı duyuldu ama şöyle bir saygı. 'Bir dene' dediler. Sahadaki ekipler ama… Ne bir sorumluluk veriyorlardı. Mobbinge çok uğradım ama din düşmanlığından değil. ‘Bilmez o ne anlar’, 'o nasıl yapacak' şeklinde. Ama bu arada bunu kendi kendime de yapıyordum. Kendimi çok ezik hissediyordum, onlara kızamam. Bu bir gerçek. Oturup çok ağladım. Bizim işimizin en zor tarafı herkes yüz yüze, göz göze çalışıyor. Muhafazakar insanlar açısından bu çok zor ve rahatsız edici. Biz normalde bile erkeklerin yüzüne bakmamaya çalışırız ya. Ama işte gece gündüz olmadan çalışıyoruz. Tek yalnız kalabildiğim yerler karavanlarda işte lavabolara girip ağladığım çok olmuştur. Ağlıyorum, sakinleşiyorum, toparlıyorum kendimi… Hiçbir şey yok gibi devam etmeye çalışıyordum. Çok şükür devam da ettim. Ama tabi büyük mobbinglere uğradım. Ama tesettürlü bu niye burada diye değil. Tesettürlü bu yapamaz diye uğradım. Ben kadın olarak değil insan olarak algılanmak istiyorum.

Dizi ve filmlerde tesettürlü bir oyuncu oynamalı mı? Siz tercih eder misiniz?

Kesinlikle ve kesinlikle tesettürlü kızların oyuncu olmasını istemiyorum. Bir tesettürlü hanımefendi tabi oyuncu olabilir yetenekli de olabilir. Ben de tanıyorum çok. Ama şu anda Türkiye'de biz böyle çalışmıyoruz. Oyuncuyu İran'da gibi çekemem. İsterim ama çektirmiyorlar. Öyle bir alan açılmadı bizde. İnşallah kısmet olur. Ufak rollerde kendini gösterebilir ama kendini gösterdiğinde de başrol olması gerekecek. Başrol olduğunda da zor. İran'a gidebilirler. Böyle söylemek hiç hoş değil ama ben olmaması gerektiğini düşünüyorum. Dediğim gibi ben setteyken bile bir aradayız diye rahatsız oluyorum. Kamera önünde bir oyuncu eşini oynayacak, baba-kızı oynayacak, abi-kardeşi oynayacak. Bunları oynarken de temas gerekiyor, samimiyet gerekiyor. Çok fazla detayı var. İnanın bence olmamalılar. Biraz dikkat etmemiz gerekiyor. Başımızı örttüğümüzde sadece aksesuar olarak takmıyorsak, bunun bir anlamı olmalı. Şarkı da söylememeliyiz bu arada çünkü helal değil. Sesimizi kullanarak da şarkı söylemememiz gerekiyor. Doğru neyse onu söylemeye devam edeceğim.

Tesettürlü karakterleri normalde de tesettürlü kadınlar oynayabilir mi?

Hayır, oynayamaz. Çünkü o tesettürlü oynadığını gördüğünüz bütün a'dan z'ye hepsinin başı açık halini görmüyor muyuz dizide? Görüyoruz. Görmek zorundayız. Çünkü evde olacak, evlenecek, eşinin yanında olacak. Hepsini açık da görüyoruz. Sadece İran'da bunu yapmak zorunda oldukları için yapıyorlar. Zaten İran filmlerinde kadınlar ve erkekler birbirlerine temas bile edemiyor. Mesela bir sahne var bütün bir film iki kardeşin kavuşmasını bekliyoruz. Finalde o iki kardeş karşılaştığında sarılır. Normalde sarılmalı ki ama sarılmaları lazım. Nasıl sarıldılar? Kadının kendi kardeşini ya da eşini kullandılar. Sırttan görüyoruz ya, yüzünü görmüyoruz. O sahneyi arkadan gösterdiler. 

Çocuklarınız ve eşiniz size nasıl destek oluyor?

Benim en büyük eleştirmenlerim çocuklarım. Onlar beni çok yönlendiriyorlar, çok da destekliyorlar. Kızım voleybol oynuyor, oğlum rap müzikle ilgileniyor. Biz böyle sanatçıyız. 4 tane şarkı çıkardı. Yenilerini de yapmaya devam ediyor. Kızım da bir kulüpte oynuyor. 

Eşim zaten ben bu işi yaparken evlendiğimiz için zaten beni kısıtlamıyor. Şu anda yurt dışındayım iki haftalığına geldim. O da biliyor. Onun da çok yoğun bir işi var. Çok saygılı bir şekilde hayatımda. Onun desteği olmasa yapamam. Setler olduğunda zaten yanımda oluyor. Çünkü benim ona ihtiyacım oluyor. Onun yakınımda olması bana güç veriyor. O yüzden çok saygılı işime, emeğime. Düştüğümde o beni kaldırıyor. Zaten biz bir hayal işi yaptığımız için hayaline destek olmazsa birisi senin de inanman mümkün olmuyor. Çok fazla insanı kendime inandırmam gerekiyor. O yüzden evin içinde bana inanan insanların olması gerekiyor ki ben devam edebileyim.