ÖZEL HABER: HACER BAYRAM
Son günlerde art arda gelen deprem haberleri nedeniyle toplum genelinde ciddi bir endişe hakim. Sadece depremin doğrudan etkilediği şehirlerde değil, ülkenin birçok bölgesinde de deprem kaygısı yaşanıyor ve devam eden artçı sarsıntılarla birlikte tetikleniyor. Bu durum, özellikle hassas yapılı bireylerde deprem korkusunun daha da ilerlemesine neden olabiliyor.
Uzmanlar, uzun süren ve günlük yaşamı etkileyen bu korkunun zamanla travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ya da akut stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara dönüşebileceği uyarısında bulunuyor. Deprem korkusunun etkilerinin azaltılabilmesi ve bireyin normal yaşam tarzına dönebilmesi için psikolojik destek alınması ve bazı temel önerilerin dikkate alınması gerektiği vurgulanıyor.
Deprem anında ve sonrasında verilen tepkiler kişiden kişiye farklılık gösterebiliyor. Ancak birçok birey için bu süreçte ortak duygu yoğun korku oluyor. Sarsıntının hemen ardından kişi, panik yaşayabiliyor, duygularına erişmekte güçlük çekebiliyor, çevresini algılamakta zorlanabiliyor ya da tamamen tepkisiz kalabiliyor. Aniden ortaya çıkan ölüm korkusu, çaresizlik hissine yol açarak kişinin hem fiziksel hem de duygusal dengesini bozabiliyor.
Tüm bu süreci daha yakından anlamak, deprem kaygısıyla baş etme yollarını öğrenmek ve özellikle çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğini konuşmak üzere Psikolog Nida Gömüç ile gerçekleştirdiğimiz röportajda kaygı, panik ve belirsizlikle baş etmekte zorlanan bireyler için Gömüç, hem bilimsel hem de gündelik yaşamda uygulanabilir öneriler paylaştı.
Sürekli deprem olacakmış hissine kapılan kişi ne yapmalı?
"Birçok kişi deprem sonrasında veya depremle ilgili haberleri sıkça duyduğunda, kendini sürekli diken üstünde hissedebilir. Örneğin, şu sıralar İstanbul’da yaşanan sarsıntıdan sonra günlerce küçük titreşimleri “deprem oluyor” zannedip uykusuz kaldığını, bazen kapıların çarpmasını bile depreme yormaya başlayan kişileri duyuyoruz. Bu, özellikle hassas, kaygıya eğilimli bireylerde çok yaygındır. Burada bilinmesi gereken, beynimizin “tehlike var” sinyaliyle bizi korumaya çalıştığıdır; ancak bu sinyal çok yüksek sesle çalarsa günlük yaşam sekteye uğrar.
Kişi, sürekli tetikte hissettiğinde; tekrar tekrar sallantı olup olmadığını kontrol ediyorsa, evden çıkmak istemiyorsa, uykusuzluk, çarpıntı, huzursuzluk gibi fiziksel şikayetler yaşıyorsa bu durum anksiyete bozukluğuna ya da travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) dönüşebilir. Özellikle, “Gece uyuyamıyorum, çocuklarımı yalnız bırakmaya korkuyorum, her an bir şey olacak gibi hissediyorum” gibi şikayetler yoğunlaşırsa psikolojik destek almak gerekir.
Kişi kendi başına rahatlamak için şu adımları deneyebilir:
- Nefes ve gevşeme egzersizleri uygulamak.
- Dikkatini farklı bir yöne çevirecek uğraşlar (yürüyüş, kitap okuma, sanat faaliyetleri) bulmak.
- Deprem hazırlığını abartıya kaçmadan yapmak (acil durum çantası hazırlamak, güvenli noktaları belirlemek), böylece kontrol duygusunu desteklemek.
- Zihne gelen felaket düşüncelerini sorgulamak ve “Şu an burada güvendeyim, gerekli önlemleri aldım” gibi olumlu cümlelerle kendini rahatlatmak.
Bu yöntemler yeterli gelmiyorsa, kaygı giderek büyüyorsa ya da kişinin işlevselliği azalıyorsa bir psikologdan destek almak önemlidir. Bilişsel davranışçı terapi ve EMDR gibi yöntemler travma ve kaygı üzerinde oldukça etkilidir."
Çocuklara deprem nasıl anlatılmalı?
"Çocuklara depremi anlatırken, sade ve gerçekçi olmak çok önemli. Birçok aile, çocuklarının daha fazla kaygılanmasını istemediği için konuyu geçiştirme eğiliminde olabilir. Oysa çocuklar anlamadıkları şeyden daha çok korkarlar. Mesela ilkokul yaşlarında bir çocuk, “Annem ve babam deprem olursa bana bir şey olmayacak diyor ama neden çantamız var, neden tatbikat yapıyoruz?” diye soruyorsa bu , çocuğun kafasında güven ile korku arasındaki dengeyi kurmaya çalıştığını gösterir.
Burada çocuğunuzla açık, yaşına uygun bir konuşma yapmak önemli: “Deprem yerin altında bazen olan bir hareket. Bu bazen oluyor ama biz buna hazırız. Evde güvenli alanlarımızı biliyoruz, okuldaki öğretmenlerin de seni o an yönlendirecek.” Böylelikle çocuk hem bilgi sahibi olur hem de kendini çaresiz hissetmez.
Çocuğunuz kaygılıysa, sık sık aynı soruları soruyorsa ya da davranışlarında değişiklikler (gece kabusları, yalnız kalamama, alt ıslatma, tırnak yeme, ani öfke nöbetleri) başladıysa, bu, depremle ilgili kaygının yüksek olduğunu gösterir. Böyle durumlarda, çocuğunuzla birlikte deprem tatbikatı yapmak, deprem çantası hazırlamak, duygularını resimle, oyunla ya da hikayeyle ifade etmesine fırsat vermek oldukça etkili olacaktır."
Deprem esnasında panik birine nasıl yaklaşmak gerekir?
"Deprem anında panik yaşayan birini sakinleştirmek bazen çok zorlayıcı olabilir. Bu durumun psikolojik kökeni “bedenin alarma geçmesi”dir; yani kişi bilinçli düşünemez, bedensel tepkiler devreye girer (hızlı nefes alma, titreme, donakalma veya kaçma isteği gibi). Böyle bir anda yapılacak en doğru şey, önce kendi sakinliğimizi koruyup karşımızdakine güven vermektir.
Net, kısa ve yumuşak talimatlar işe yarar: “Şimdi buradayız, birlikteyiz. Sadece derin bir nefes al. Benimle göz teması kur.” Elini tutmak, yanında olmak, gerekiyorsa yavaşça yönlendirmek. Özellikle çocuklarda, göz teması kurmak, elini tutmak ve “Şu anda birlikteyiz, nefes al ve bana bak” demek etkili olur.
Deprem bittikten sonra, panik yaşayan kişiye “Korkman çok normal, çoğumuz böyle hissediyoruz” diyerek duygusunu onaylamak, “Birlikte güvendeyiz” gibi cümlelerle destek olmak iyileştiricidir. Panik anı geçtikten sonra kişiye duygusunu ifade etme şansı tanımak, gerektiğinde profesyonel destek önermek de unutulmamalıdır."
Deprem kaygısı nerede normaldir, nerede bir uzmana başvurmak gerekir?
"Bir psikolog olarak, kaygının tehlike karşısında vücudun verdiği doğal ve koruyucu bir tepki olduğunu her zaman vurgularım. Özellikle çocuklar ve hassas yapılı bireylerde, deprem haberleri sonrası veya bir sarsıntı yaşandıktan sonra kaygı artabilir ve bu beklenen bir durumdur. Kaygı bir süre sonra azalıyor, kişi günlük hayatına devam edebiliyorsa, bu sağlıklı bir süreçtir.
Fakat kaygı;
- Günlük işlevselliği bozuyorsa (örneğin, çocuk okula gitmek istemiyorsa, aile üyeleri dışarı çıkmak istemiyorsa)
- Sürekli beden belirtileri (mide bulantısı, baş ağrısı, kas gerginliği) ortaya çıkıyorsa
- Kişi kabuslar görüyorsa, irkilme, aşırı tetikte olma hali varsa
- Kişi zihninde sürekli felaket senaryoları kuruyor ve buna engel olamıyorsa
- Günlük yaşamdan, arkadaşlardan, hobilerden uzaklaşılıyorsa
Ya da çocuklar, yaşlarına uygun olmayan şekilde kaygılarını davranışla (aşırı öfke, içe kapanma, bebeksi davranışlara dönüş) ifade ediyorsa bu noktada bir uzmana başvurmak gerekir. Çünkü bu tür belirtiler, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk gibi psikolojik rahatsızlıkların habercisi olabilir. Erken müdahale, hem yetişkinler hem çocuklar için kaygının kronikleşmesini önler.
Örneğin on yaşlarında bir çocuk, depremden sonra odasında yalnız kalmak istemiyor ve gece uyanıp ebeveynlerin yanına gitmek istiyorsa bunu bir süre normal karşılamak, güven duygusunu yeniden kurmaya odaklanmak gerekir; fakat bu durum haftalarca sürüp çocuğun okul başarısı ve sosyal ilişkileri etkilenmeye başlarsa bir desteğe başvurmak gerekiyor. Hem çocuğun kaygısını anlamlandırmasına hem de anne-babanın tutumunu düzenlemesine odaklanılması gerekir. Destekle çocuk kaygısıyla başa çıkmayı öğrenir, aile de çocuğa daha güvenli bir ortam sunmalıdır."
Deprem Kaygısıyla Başa Çıkma
Psikolog Nida Gömüç, deprem kuşağında yaşayan bireyler için korku ve kaygının olağan tepkiler olduğunu belirtti. Gömüç’e göre, önemli olan bu kaygıların kişinin ya da çocuğunun yaşamını yönetmesi değil, bireyin kaygıyı yönetebilecek araçlara sahip olmasıdır.
Kaygının bireysel çabayla yönetilemediği ya da çocuklarda belirgin davranış değişikliklerinin gözlemlendiği durumlarda, profesyonel destek alınmasının önemine dikkat çeken Gömüç, bu sürecin paylaşarak ve sağlıklı yöntemlerle ele alınmasının kaygıyı azaltabileceğini ifade etti.
Destekleyici bir yetişkin figürünün çocuklar açısından güven kaynağı olduğunu vurgulayan Gömüç, deprem kaygısıyla baş etmenin zaman alabileceğini ancak doğru yaklaşımlarla hem yetişkinlerin hem çocukların bu süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatabileceğini aktardı.