Bağımlılık, bireysel bir tercih gibi görünse de aslında derin sosyolojik, psikolojik ve ekonomik boyutları olan bir olgudur. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, yalnızca bireyin fiziksel ve ruhsal sağlığını değil, aynı zamanda ailesini, çevresini ve toplumu da sarsan bir dalga etkisi yaratır. Günümüzde giderek genç yaşlara inen madde bağımlılığı, bireyin iradesini aşan bir döngüye dönüşerek onu fiziksel ve psikolojik çöküşe sürüklerken, toplumsal yapıyı da derinden sarsmaktadır.
Bağımlılığın Birey üzerindeki etkileri
Bağımlılık, kişinin öncelikle zihinsel süreçlerini ele geçirir. Madde kullanımıyla başlayan bu süreç, zamanla kişinin düşünme yetisini, duygusal tepkilerini ve iradesini bozar. Özellikle psikolojik bağımlılık, madde kullanımını zorunlu bir ihtiyaç haline getirir ve kişi zamanla bu maddeyi almadan hayatını sürdüremeyecek bir noktaya gelir.
Fizyolojik bağımlılık ise çok daha yıkıcıdır. Vücut, düzenli kullanılan maddeye alıştığında, maddeyi almadığında ciddi yoksunluk belirtileri gösterir. Baş ağrıları, titreme, mide bulantısı, uykusuzluk gibi fiziksel belirtilerin yanı sıra anksiyete, depresyon ve paranoya gibi psikolojik semptomlar ortaya çıkar. Bağımlı birey, maddeye ulaşabilmek için işini kaybedebilir, akademik hayatını sürdüremez ve hatta suça yönelebilir.
Madde bağımlılığı yalnızca bireysel bir sorun değildir; bağımlı kişinin ailesi, arkadaşları ve hatta yaşadığı toplum da bu sürecin etkilerine maruz kalır. Öncelikle aile içinde büyük bir yıkım yaratır. Bağımlı birey, duygusal ve ekonomik anlamda ailesine zarar verirken, güvenin zedelenmesine, aile içi şiddetin artmasına ve iletişim kopukluklarına neden olabilir.
Toplumsal açıdan bakıldığında ise bağımlılık suç oranlarının artmasına yol açar. Türkiye’de ve dünyada yapılan araştırmalar, madde bağımlılarının önemli bir kısmının hırsızlık, gasp ve hatta şiddet içeren suçlara karıştığını ortaya koymaktadır. Özellikle genç nüfus içinde bağımlılığın artması, eğitim sisteminden iş gücüne kadar birçok alanda olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Bağımlılığın yaygın olduğu toplumlarda sosyal bağların zayıfladığı, işsizlik oranlarının arttığı ve toplumsal huzurun bozulduğu gözlemlenmektedir. Bağımlılık, bireylerin toplumsal rollerini yerine getirememesine, ekonomik üretkenliklerinin düşmesine ve sağlık sistemlerine olan yükün artmasına neden olmaktadır.
Bağımlılıkla Mücadelede Ne Yapılmalı?
Bağımlılıkla mücadelede yalnızca cezai yaptırımlar yeterli değildir. Önleyici politikaların oluşturulması, bağımlılığı tetikleyen sosyo-ekonomik faktörlerin ortadan kaldırılması ve rehabilitasyon süreçlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de uyuşturucuya yönelik cezalar ağır olsa da, bağımlı bireyleri tedavi etmeye yönelik rehabilitasyon hizmetleri halen yetersizdir.
Bağımlılıkla mücadelede en önemli adımlardan biri, gençleri bilinçlendirmektir. Eğitim sistemine bağımlılıkla mücadele konusunda kapsamlı dersler eklenmeli, aileler çocuklarını erken yaşlardan itibaren bu konuda eğitmelidir. Bunun yanı sıra bağımlılıkla mücadelede sivil toplum kuruluşları, sağlık profesyonelleri ve devletin ortak çalışması hayati önem taşımaktadır.
Bağımlılığı daha derinlemesine anlamak ve bu önemli soruna karşı etkili bir mücadele sürecini ele almak için, Uzman Psikolog Şule Doyaroğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, alkol ve madde bağımlılığının sebepleri, toplumsal ve bireysel etkileri, tedavi süreçlerine dair önemli değerlendirmelere yer verdik.
İnsanlar neden uyuşturucu kullanırlar ya da denerler?
Kişi bağımlı olmak için aslında çoğu zaman maddeye başlamaz burada ki en önemli etkenlerden biri merak, kişi ilk olarak merak duygusuyla bu maddeyi kullanmaya başlıyor ve döngünün ilk kısmı burada başlıyor aslında "Bir kereden bir şey olmaz" diyerek maddeyi kullanmaya başlıyor.
Kişi bağımlılık oluşturacak maddeyi kullandığında beynin kimyasal yapısını bozmuş oluyor. Her bir bireyin günlük alması gerek dopamin miktarı var peki nasıl temin ediyoruz bu dopamini gün içinde; yemek yiyerek, bir sevdiğimize sarılarak, tatlı yiyerek, insanlar ile iletişim kurarak, güzel bir müzik dinleyerek vb aktiviteler ile aslında dopamin ihtiyacımızı karşılıyoruz, bağımlılık yapıcı her madde beynimizde ki direkt dopamin miktarımızı etkiliyor ve bizim tüm gün boyunca almamız gereken dopaminin kat ve katını çok kısa bir sürede almamızı sağlıyor, böylelikle beyin kimyası bozuluyor ve beyinde her dopamin miktarı düştüğünde sinyal merkezi çalışmaya başlıyor ve bize o maddeyi hatırlatıyor, böylece kişinin aklına tekrar madde geliyor ve tekrar kullanma isteği ortaya çıkıyor.
Bağımlılık kavramına baktığımız da, bağımlılık kişinin kullandığı bir madde, alkol, nesne veya yaptığı davranış(eylem) üzerinde kontrolünü kaybetmesi olarak tanımlanıyor yani kontrolsüzce kullanılan her madde ya da gerçekleştirilen her davranış bağımlılık oluşturma riski taşıyor.
Madde kullanımı sadece kullanan kişiye mi zarar verir?
Bağımlılık sadece madde kullanan kişiye zarar vermez, onunla birlikte aslında çevresinde ki tüm sisteme zarar vermeye başlar. Aile ilişkilerine, iş,okul ilişkilerine ve sosyal ilişkilerine zarar verir. Kişide bir süre sonra günlük hayatını devam ettiremeyecek kadar problemler çıkmaya başlar. Aile içinde huzursuzluklar ortaya çıkar, kişi yalanlar söylemeye başlar, sosyal ortamlardan kendini çekmeye sadece maddeyi kullanabileceği ortamlarda olma isteği oluşmaya başlar, düzenli işe gitmekte zorlanır, ani öfkelenmeler olmaya başlar. Günlük rutinlerini yapmak bile artık onun için çok zor olmaya başlar, tek motivasyonu maddeyi bulmak ve kullanmak olmaya başlar, evden uzaklaşır, kullandığı maddenin etkileri ile paronayalar oluşmaya başlar, ciddi yoksunluk belirtileri yaşamaya başlar, ciddi istek atakları ortaya çıkar, fiziksel acılar çekmeye başlar ve bu artık kişinin sistemi ile birlikte tüm çevresinin sisteminin de bozulduğuny gösterir. Yani hiçbir bağımlılık sadece ve sadece kişiyi etkilemez, bu tüm sistemi, toplumu etkileyen bir sorundur aslında.
Sadece zayıf karakterli veya davranış problemli olan kişiler mi bağımlı olur?
Birey bağımlı olma arzusuyla madde kullanmaya başlamaz; ancak maddeyi tekrarlayan biçimde kullandıkça madde kullanımı üzerindeki kontrolünü kaybeder. Günlük yaşam işlevlerini bozduğunu fark etmesine rağmen kişi kendini madde kullanmaktan alıkoyamaz. Böylece madde kullanımı gönüllü kullanımdan zorunlu kullanıma evrilmiş olur.
Yani bu da demek oluyor ki aslında "Herkes" bağımlı olabilir. Çünkü bu kişinin karakteri veya davranışı ile alakalı bir eylem olmaktan çıkıyor, kişi burada kullanmak istemese bile artık beyni o maddeyi kullanmak istiyor. Bağımlılık bir irade meselesi değildir, bir beyin hastalığıdır. Nasıl ki tansiyon, şeker hastası olan birine bizler sen zayıf karakterlisin o yüzden hasta oldun demiyoruz onu suçlamıyoruz, bağımlılıkta da bu böyledir, ona bir hasta olarak bakmamız bunun irade meselesi olmadığını bir "Beyin Hastalığı" olduğunu kabul etmeliyiz.
Bağımlılığın gelişimi; maddenin cinsine, saflık oranına, kullanma süresi ve sıklığına ve kullanan kişinin kişilik özelliklerine göre değişir. Bu nedenle bağımlılığın ne zaman gelişeceği belli olmaz.
Hangi aile tipi, madde/sigara/alkol bağımlılığına zemin hazırlar?
Bağımlılık davranışına zemin hazırlayan aslında pek çok etken vardır. Bunlardan birisi ve belki de en önemlisinden biride aile yapılanmasıdır. Ailenin bireyi yetiştirme tutumları, çok fazla baskılama veya tam tersi çok fazla önemsemediği ve ihmal ettiği bir tutum, bireyin bu tutumları nasıl algıladığı bağımlılık davranışının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan ve bağımlılık sürecini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen kritik unsurlardan biridir.
Yapılan bazı araştırmalara göre aile içinde ki sözel iletişimin yetersiz ve eksik olması, gergin ve çatışmalı bir ortamın olması, ailenin problemler karşısında sağlıksız bir şekilde geliştirdiği başa çıkma yolları ve cezalandırmaları ana sebepler olarak sayılabilir. Ayrıca toplumsal olarak bireyin hissettiği desteğin eksikliği ve yetersizliği, takdir edilmenin azlığı ve bireyin sürekli kendini yetersiz hissetmesi, ebeveynlerin çocuklarına verdiği mesajların net olmayışı, kuralların yetersiz ya da işlevsiz olması gibi tutum ve unsurlar aslında bağımlılık davranışının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan önemli unsurlardır.
İyi bir ailede yetişmiş birey de madde/alkol bağımlısı olabilir mi?
Maalesef evet, buradaki iyi bir aile kavramına bakmak önemli toplumsal olarak bazen şöyle bir algımız oluşabiliyor, maddi durumu yerinde iyi okullara gidiyor, meslek sahibi tanınan bir anne ve babanın çocuğu diye bakabiliyoruz iyi bir aile kavramına ama sadece bunların olması maalesef ki hiçbir yapıyı iyi yapmıyor. Çok erken yaşlardan itibaren aslında sevgiden ve ilgiden yoksun, çatışmanın ve ihmalinin yoğun olduğu ailelerde ki çocukların madde kullanımına başlamaları çok daha kolay oluyor. Aslında mevzunun daha dinamik yapılanmasına baktığımız da Freud bir çocuğun anne memesinden ayrılış şeklinin ileride o çocuğun sigara içip içmeyeceğini etkilediğini söyler. Yani çok daha derin ve dinamik bir tarafı da var konunun. Ailede kişinin bir birey olarak görülmemesi sonucunda kişi bu ihtiyacını sosyal çevreden gidermeye çalışabilir ve bununla birlikte hayır demekte zorlanan, sınır koymakta zorlanan bir birey sosyal ortamda varolabilmek, kimlik kazanabilmek ve bir yer bulabilmek için bile maddeyi kullanıp bağımlı olabilir. Ya da aşırı koruyucu bir aile yapısında yetişen çocuğu düşünelim, sürekli sorumluluk almasına müsade etmeyen, sen dur yorulma ben senin yerine yaparım tavrıyla bazen kıyamadığımız çocuklarımız olabilir, bu tutumda kişinin bireyleşmesine de izin vermiyoruz aslında ama insan birey olduğunu hissetmek ister, bireyselleşmek ister ve bazen bunu yapamadığında farklı bir nokta arar böyle durumlarda da kişinin bağımlı olma riski oldukça baskın olabiliyor. Gerçek hayat daha kırılgan ve zor bir yerdir ama fanus içinde, aşırı korumacı büyüyen çocuklar gerçek hayat ile temas ettiğinde bu sefer çok daha fazla yara alabiliyorlar bu da aslında bağımlılık riskini de oldukça arttırıyor.
Alkol/madde kullanan bireyle yaşayan veya arkadaşlık kuran bir kişi ne yapmalı?
Bağımlı bir bireyin çevresi neler yaşar, neler düşünür ona bir bakmamız burada faydalı olacaktır. Bu bireyin çevresindekilerde aslında büyük bir hayal kırıklığı, suçluluk, inkar, ümitsizlik, şaşkınlık, ne yapacağını bilememe hali, öfke ve utanç oluşur. Bu duyguların hepsini aslında hissetmekte haklılar ama mevzuya şöyle bakmamız lazım nasıl tansiyon hastası olan bir yakınımızın hastalığından biz utanmıyor ve bunu gizlemeye uğraşmıyorsak bunda da öyle davranmamız lazım, öncelikle bunun bir hastalık olduğunu bizim kabul etmemiz gerekiyor ve sonrasında tedavi için neler yapabiliriz bunlara bakmamız gerekiyor. Kişinin bağımlı olduğunu çevresinden gizlemeyeceğiz, çevremizdeki insanlara karşı tavrımız daha net ve kararlı bir ses tonu ile onun hasta olduğunu söyleyeceğiz ve bunun kişinin karşısında eğilip bükülmeden yapmalıyız. Bağımlı bireye karşı da net bir tavrımız olmalı bunun bir hastalık olduğunu ve onun tedavi olmasını gerektiğini söylemeli ve bağımlı bireyi tedaviye motive etmeliyiz. Bu bir süreç ve kesinlikle kişi içinde çevresi için de çok kolay geçen bir süreç değil kaymaların olduğu zamanlarda motivasyonunuzu, inancınızı kaybedebilirsiniz ama unutmamamız gereken en önemli nokta bağımlılığın düzelebilen bir hastalık olduğudur.
Sonuç
Bağımlılık, sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal yapıyı etkileyen ciddi bir olgudur. Bu sorunun üstesinden gelmek için yalnızca cezai yaptırımlar değil, bilinçlendirme, erken eğitim ve rehabilitasyon süreçleri de büyük önem taşımaktadır. Bağımlılıkla mücadelede, sadece bağımlı bireyler değil, aileler, topluluklar ve devletin iş birliğiyle hareket edilmelidir. Her bireyin bağımlılıkla ilgili farkındalık kazanması, bağımlılıkla ilgili doğru bilgiye sahip olması, bu sorunun çözülmesinde atılacak ilk adımlardan biri olacaktır. Toplum olarak, bağımlılıkla mücadeleye yönelik daha güçlü adımlar atmalı ve bağımlılığın bir hastalık olduğunu kabul ederek, tedavi sürecinde onlara destek olmalıyız. Unutulmamalıdır ki bağımlılık tedavi edilebilir bir hastalıktır ve doğru yaklaşım ile bağımlı bireylerin hayatları yeniden şekillendirilebilir.