ÖZEL HABER- DİLARA ADAK
Psikolog ve Çocuk Gelişimi Uzmanı Esra Eda Erol, Ramazan ve bayram dönemlerinde çocuklara sabır, paylaşma ve nezaket gibi değerlerin nasıl kazandırılabileceğini anlattı. Çocukların bu süreci baskı hissetmeden, olumlu duygularla deneyimleyebilmesi için ailelere önemli tavsiyelerde bulundu.
Çocukların Ramazan ayını anlamlandırabilmeleri için aileler nasıl bir yaklaşım benimsemelidir?
Çocuklar erken yaşlarda soyut kavramları anlamakta zorlanır. Ramazan’ın manevi boyutunu kavramaları genellikle 6-7 yaş itibarıyla başlar. Bu yaş grubundaki çocuklar için Ramazan, sabır, yardımlaşma ve paylaşım gibi değerleri öğrenmek adına önemli bir fırsattır. Ancak tam anlamıyla oruç tutmak ve Ramazan’ın derin anlamını kavrayabilmek, 9-12 yaşları arasında gelişir.
Ailelerin çocuklara bu süreci bir zorunluluk veya baskı unsuru olarak değil, birlikte geçirilen özel ve anlamlı bir dönem olarak sunması gerekir. Çocuklar, gözlem yaparak öğrenirler. Aile sofralarında bir araya gelmek, iftar heyecanını paylaşmak ve sahur için uyanan ebeveynlerini gözlemlemek, onların sosyal ve duygusal gelişimine katkı sağlar.
Sabır kavramı da sadece aç kalmakla ilişkilendirilmemelidir. Çocuklara sabrın, bir şeyi bilinçli olarak erteleyebilmek ve başkalarını düşünerek hareket etmekle ilgili olduğu anlatılmalıdır. Ramazan, çocukların paylaşma ve dayanışma duygularını geliştirmeleri açısından da önemli bir süreçtir.
Bayramın çocuklar için manevi değerlerle birlikte olumlu duygularla hatırlanması için aileler nasıl bir tutum sergilemeli?
Bayram, çocukların aidiyet duygusunu geliştiren, toplumsal bağları güçlendiren ve paylaşma kültürünü deneyimlemelerine olanak tanıyan özel bir dönemdir. Ancak bu sürecin onlar için baskıya dönüşmemesi gerekir.
Ebeveynlerin, bayramı bir kurallar bütünü yerine keyifli ve anlamlı bir zaman dilimi olarak sunması önemlidir. Çocuklar, bayramı sadece anlatılanlarla değil, gözlemleyerek ve deneyimleyerek öğrenir. Bu nedenle, bayram sürecinde ebeveynlerin sergilediği olumlu duygu durumu, çocukların da bayrama dair sıcak ve güven verici duygular geliştirmesini sağlar.
Çocukların bayram ziyaretlerinde söz hakkına sahip olması, bayramlaşma süreçlerine katılımının teşvik edilmesi, onların aidiyet duygularını pekiştirir. Ayrıca, fiziksel temas konusunda çocuklara baskı yapılmaması gerektiğinin de altı çiziliyor. Mahremiyet haklarının bayram gelenekleri kadar değerli olduğu hissettirilmelidir.
Bayramlaşma sürecinde çocuklara, geleneklere saygı çerçevesinde fakat zorlamadan sevgi ve nezaket kavramları nasıl öğretilebilir?
Bayramlaşma sırasında nezaket ve saygı, çocuklara emir cümleleriyle değil, örnek olunarak öğretilmelidir. Ebeveynlerin sergilediği nazik ve saygılı davranışlar, çocuklar için en etkili öğrenme modelidir. Özellikle bayram ziyaretlerinde, çocuklara selamlaşma konusunda alternatifler sunulması önemlidir. “İstersen el sallayabilirsin, gülümseyebilirsin ya da sadece ‘Bayramın kutlu olsun’ diyebilirsin” gibi seçeneklerle, çocukların kendi tercihleri doğrultusunda hareket etmesi sağlanabilir.
Fiziksel temas konusunda da çocuklara baskı yapılmaması gerektiğini belirten Esra Eda Erol, çocukların zorla sarılmaya, öpmeye veya öpülmeye maruz bırakılmaması gerektiğini vurguluyor. Şeker veya bayram harçlığı karşılığında çocukları fiziksel temasa teşvik etmek, onların sınırlarının ihlal edilmesine ve yanlış mesajlar almasına yol açabilir. Bunun yerine, bayramlaşma için farklı alternatifler göstererek çocukların kendilerini rahat hissedecekleri bir ortam yaratılmalıdır.
Aileler, çocuklarının tercihlerini ve sınırlarını gözettiğinde, onların hem sosyal becerileri gelişecek hem de kendilerini daha güvende hissedeceklerdir. Çocukların bayramı keyifli bir şekilde hatırlaması için, zorunluluklar yerine seçim yapma haklarının tanındığı bir deneyim sunulmalıdır.
Ramazan ve bayram, çocuklar için sadece dini ritüeller değil; sabır, paylaşım, nezaket ve aidiyet duygularının geliştiği bir süreç olmalıdır. Ailelerin bu dönemi bilinçli yönetmesi, çocukların gelecekte daha duyarlı ve bilinçli bireyler olmalarına katkı sağlayacaktır.