İnsanlık, tarih öncesi dönemlerden bu yana doğayla kurduğu ilişki üzerinden anlam arayışına girmiş, bilinmezlikleri ortadan kaldırmak amacıyla çeşitli yollara başvurmuştur. Bu arayış, zamanla müneccimlik, kehanet ve geleceği öngörmeye yönelik uygulamalara evrilmiş; insanların geleceğe dair merakını gidermek için geliştirdiği yöntemler arasında yerini almıştır. Modern çağla birlikte bu ilgi, çok daha işlevsel araçlarla şekillenmiş ve daha geniş kitlelere ulaşma imkanı bulmuştur.
Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerinden yola çıkarak geleceği yorumlamaya çalışan astroloji, özellikle modern birey için bir kaçış alanına dönüşmüştür. Her ne kadar bilim çevrelerinde sözdebilim olarak değerlendiriliyor olsa da astroloji günümüz medya ortamında oldukça yaygın bir görünürlüğe sahiptir. Artık sadece gazete ve dergi köşeleriyle sınırlı kalmayan astrolojik içerikler; internet siteleri, televizyon programları, popüler bloglar, YouTube yayınları ve benzeri birçok platform aracılığıyla geniş bir alana yayılmış durumdadır. Hatta astroloji; astro-moda, astro-yönetim, astro-eğitim, astro-siyaset gibi farklı alanlarla ilişkilendirilerek yeniden anlamlandırılmaktadır.
Zygmunt Bauman’ın “sıvı modern zamanlar” olarak tanımladığı bu dönemde, bireylerin güvenlik arayışı ve belirsizlikle baş etme çabası, astrolojiyi bir tür rahatlama ve sığınma alanı haline getirmiştir. Birey, sistemin yarattığı karmaşadan uzaklaşmak ve düzenin konforuna ulaşmak amacıyla astrolojik söylemlere yönelirken; bu söylemler de mutluluğu çoğu zaman pazarlanabilir bir ürün haline dönüştürmektedir.
Peki ama neden? Astrolojiye nasıl bu kadar kolaylıkla güven duyabiliyoruz? Bizi gökyüzüne yönlendiren şey yalnızca merak mı, yoksa daha derinlerde, belirsizliklerle örülü hayatlarımıza anlam kazandırma çabası mı yatıyor? Günlük yaşamda karşılaştığımız karar anlarında bir ilişkiye başlarken, evlilik planı yaparken, yeni bir işe adım atmadan önce astrolojik sembollere başvurma ihtiyacı giderek daha görünür hale geliyor. Olasılıkları yaşayıp deneyimlemek yerine, önceden “bilme” arzusu, bireyin yaşamla kurduğu ilişkiyi değiştirmeye başlıyor. Bu güven, yalnızca astrolojik sistemin sunduğu sembolik düzene değil, aynı zamanda bireyin kontrol, öngörü ve güvenlik arzusuna da işaret ediyor. Dahası, “akışta olma” fikriyle çelişen bu sürekli yorumlama ve anlamlandırma hali, bireyin anla ilişkisini de dönüştürüyor; bilinmezlikle barışmak yerine onu sürekli çözümlemeye çalışma çabası, modern insanın zihinsel yorgunluklarından biri haline geliyor.

Astroloji Nedir?
Astroloji, kökeni itibarıyla “yıldızların hesabı” anlamına gelen Latince Astrologia kelimesinden türetilmiştir. Türk Dil Kurumu tarafından “yıldız falcılığı” şeklinde tanımlanırken, Oxford Sözlüğü ise daha kapsayıcı bir tanımla “göksel cisimlerin hareketleri ve göreceli konumlarıyla bunların insan hayatı üzerindeki varsayılan etkilerinin incelenmesi” olarak ifade etmektedir. Astrolog Robert Currey’e göre ise astroloji, gök cisimlerinin konumları ve hareketleriyle dünyadaki fiziksel süreçler ve yaşam arasındaki korelasyonun araştırılması ve bunun sonucunda ortaya çıkan uygulamalardan oluşur.
Astroloji, tarihsel süreçte insanın doğayı anlama çabasıyla paralel şekilde gelişmiştir. İnsan, çevresini gözlemleyerek doğa olaylarının ardındaki anlamları çözmeye çalışmış; gökyüzü de bu anlam arayışının temel mecralarından biri olmuştur. Ay ve Güneş’in döngüsel hareketlerinden yıldızların konumuna kadar birçok göksel olay, insanın ilgisini çekmiş; bu ilgiden doğan gözlemler zamanla düzenli bir bilgi sistemine dönüşmüştür. Bu süreçte astroloji ve astronomi, gökyüzü ile yeryüzü arasında bağ kurma işlevini birlikte üstlenmiş; her ikisi de geçmişte ortak bir dil olarak kullanılmıştır.
Astroloji, özellikle doğa karşısında kendini güçsüz hisseden insan için göksel bir düzeni anlamlandırma ve onunla ilişki kurma aracı olmuştur. İnsanlık, gökyüzündeki tanrısal düzene inanarak, av zamanının bereketinden gelecek yılın nasıl geçeceğine kadar birçok sorunun yanıtını yıldızlarda aramıştır. Güneş ve Ay tutulmaları, gezegenlerin konumları gibi olaylar üzerinden geleceğe dair çıkarımlar yapma ihtiyacı, astrolojik sistemin doğmasına yol açmıştır. Neolitik döneme ait arkeolojik bulgular, Güneş ve Ay’ın hareketlerinin gözlemlenerek mevsimsel takvim işlevi gören anıtların inşa edildiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, astrolojinin ilk toplumlar için ne denli yaşamsal olduğunu göstermektedir.
Astroloji, gök cisimlerinin yeryüzündeki canlı ve cansız varlıklarla arasında bir etkileşim olduğuna dayanan bir sistematik düşünce biçimidir. Temel varsayım, makro kozmos ile mikro kozmos arasında anlamlı bir ilişki olduğudur. Güneş, Ay ve gezegenlerin gökyüzünde izlediği yollar, belirli bir düzende gerçekleştiği varsayılan etkilerle birlikte incelenir.
Bu bağlamda astrolojide kullanılan temel referans sistemi Zodyak’tır. Zodyak, Güneş, Ay ve gezegenlerin gökyüzünde hareket ettiği hayali bir daireyi temsil eder. Bu daire 360 derece olarak kabul edilir ve 12 eşit parçaya bölünerek her biri 30 derece olan 12 burç ortaya çıkar. Ancak astrolojide kullanılan Zodyak sistemi ikiye ayrılır: Sidereal (Yıldızsal) Zodyak ve Tropikal Zodyak. Hint astrolojisinde (Vedik Astroloji) Sidereal Zodyak kullanılırken, Batı astrolojisi Tropikal Zodyak’ı esas alır.
Sidereal Zodyak, sabit yıldızları esas alırken; Tropikal Zodyak mevsim döngülerini referans alır. Her ikisi de 12 burçtan oluşur, ancak gökyüzündeki takımyıldızların konumlarıyla ilişkileri farklıdır. Bu ayrım sıklıkla karıştırılır; örneğin “NASA burçlar değişti” dediğinde Tropikal Zodyak kullanan bir astrolog için bu açıklamanın bir anlamı yoktur. Çünkü kullanılan sistem, sabit sembolik bölümlerle çalışır ve gökyüzü kaysa da burçlar yerinden oynamaz.

Astrolojinin İnanç ve Anlamla İlişkisi
Astroloji bir din değildir. Kurumsal, merkezi yapısı yoktur. Fakat astroloji, tarih boyunca güçlü bir inanç sistemiyle iç içe geçmiştir. Babilliler, gökyüzünün tanrıların niyetlerini açıkladığına inanırdı. Babil’in diğer isimleri arasında “Göğün ve Yerin Temel Evi” gibi ifadelere rastlanır. Bu astrolojinin kutsalla ilişkisini işaret eder. İslam düşüncesinde, Yahudilikte ve çeşitli hermetik geleneklerde astroloji, metafizikle ilişkilendirilmiştir. Hristiyanlık dönem dönem astrolojiyi dışlasa da form değiştirerek farklı biçimlerde (örneğin tarot) inanç sistemine sızmıştır.
Astroloji bugün de bu sembolik gücünü korumaktadır. Ünlü psikanalist ve sosyolog Erich Fromm’un ifade ettiği gibi, modern insanın belirsizlik hissi, Tanrı tasavvurunun parçalanmasıyla derinleşmiştir. Eskiden tanrı fikri insana evrende bir yer, bir çerçeve sunarken; bugün o boşluğu dolduracak yeni semboller, yeni anlatılar aranmaktadır. İşte bu noktada astroloji devreye giriyor. Hem mistik hem kişisel hem de kültürel bir zemin sunuyor.

Astroloji, Umut Pazarı mı?
Modern dünyada astroloji sadece bir inanç alanı değil, aynı zamanda bir sektör haline gelmiştir. Burç yorumları, yeni ay ritüelleri, retro uyarıları artık sosyal medyada birer içerik biçimine dönüşmüştür. Merkür retrosunda karar almamayı öğütleyen içerikler, bir yandan umut sunarken, diğer yandan danışmanlık paketleri, eğitim setleri ve astro rehber uygulamalarıyla birleşerek kapitalizmin nesnesi haline gelmektedir. Theodor Adorno’nun işaret ettiği gibi, modern astroloji sistemin ihtiyaçlarına uygun birey yaratma işlevi de görmektedir.
Bu içeriklerde umut, bereket, aşk, bolluk gibi kavramlar döngüsel olarak tekrar eder. Ancak bu tekrar, sembollerin anlamını çoğu zaman boşa çıkarır. Sosyal medyada astrolojik terimlerle örülmüş mesajlar çoğunlukla mistik bir simülasyon üretir. Görsel destekli, coşkulu, antik vurgulu metinler; hakikatin yerini alan sembolik bir dil kurar. Gerçekte ise bireyin yön bulma arayışı, anlam krizine sürüklenir.

Gezegenler gerçekten geriye gider mi?
Modern öncesi dönemde ve antik devirde, dünyayı her şeyin merkezi, göklere de etki eden olarak görmek ve yıldızların yönettiğini iddia etmek hiç de abartılı değildi. Şaşırtıcı olan, bilimin ilerlediği dönemde örneğin “Merkür’ün geri gitmediğinin” bilindiği bir zamanda, astrolojinin halen bu denli ilgi görmesi.
Uzay araştırmalarının çok geliştiği 21. yüzyılda, astronomi ve astroloji çok net bir şekilde ayrılmışken, dijital mecralarda gittikçe daha çok kişinin ilgi alanına giren astrolojinin modern formu ile takipçileri arasındaki ilişki aslında bize bir şeyler söylüyor.
Söylediklerinden biri de, yeni insanın da eski insan gibi anlam arayışı içinde olduğu. Manevi ve spritüel olana ilgisinden hiçbir şey eksilmediği ve üstüne bir de kaygı ve belirsizliğin eklenmesiyle yeni insanın bir tür “bulantı” yaşadığı gerçeği. Yaşamın bulanık alanları artıyor.

Neden Hala Astroloji?
Bütün bu kültürel, tarihsel ve ekonomik yapıların ötesinde hala sormamız gereken asıl soru şudur: Astrolojiye neden bu kadar güveniyoruz? Bilmek mi istiyoruz? Yoksa yalnızca rahatlamak mı? Modern bireyin yaşadığı şey bir tür “manevi bulantı” olabilir mi? Kaygılar, riskler, yalnızlık ve parçalanmışlık… Astroloji, bütün bunlara karşı sembolik bir çare mi sunuyor?
Astroloji anlam sunuyor. Yön duygusu veriyor. Belki de bu yüzden hala bu kadar yaygın, bu kadar etkili. Ne var ki bu anlamın ne kadar sahici, ne kadar derin olduğu sorusu hala ortada. Belki de astroloji, modern insanın yalnızca yıldızlara değil, iç huzura ve yön bulmaya duyduğu özlemin gökyüzündeki yansımasıdır. Ama ne olursa olsun, bir şey kesin: İnsan, hala bilmek istiyor.