Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Güney Kore’nin demografik yapısının büyük bir krizle karşı karşıya olduğunu belirtti. Yayımlanan "Güney Kore'nin Doğmamış Geleceği" raporuna göre, ülkenin en düşük doğum oranlarıyla dünya genelinde öne çıkmasının ardından nüfusun 60 yıl içinde yarıya düşmesi bekleniyor. Bu öngörü, ülkenin geleceğiyle ilgili büyük bir tehdit oluşturuyor.
Güney Kore, Dünyanın En Düşük Doğum Oranına Sahip Ülkesi
OECD'nin raporunda, 2023 yılında Güney Kore’nin 0,72’lik doğum oranıyla en düşük doğum oranına sahip ülke olduğu vurgulandı. Eğer bu oran aynı seviyelerde kalırsa, ülkenin nüfusunun 2082 yılına kadar yarıya düşmesi öngörülüyor. Bu durum, iş gücü açığını ve ekonomik büyümeyi doğrudan etkileyebilir.
OECD raporunda, Güney Kore'deki düşük doğum oranının büyük bir kısmının yüksek eğitim maliyetleri, uzun çalışma saatleri ve iş ile aile hayatının uyumsuzluğu gibi faktörlerle ilişkilendirildiği belirtildi. Bu olumsuz etkiler, genç nüfusun doğum yapmayı ertelemesine ve düşük sayıda çocuk sahibi olmalarına yol açtı.
Bir diğer endişe verici gelişme ise, yaşlanan nüfus oranının giderek artması. 2024 yılı itibarıyla, Güney Kore'deki 65 yaş ve üzerindeki kişiler, nüfusun %20'sini oluşturuyor. Bu da ülkenin "süper yaşlı toplum" kategorisine girmesine neden oldu. OECD, 2082 yılı itibarıyla bu oranı %58’e çıkarak, toplam nüfusun büyük kısmının yaşlılardan oluşabileceğini öngörüyor.
Doğum Oranında Hafif Bir Artış Gözlendi
Güney Kore'deki doğum oranının 2024 yılı itibarıyla 0,72'den 0,75'e çıkması, küçük de olsa olumlu bir gelişme olarak kaydedildi. Ancak, uzmanlar bu artışın mevcut demografik sorunların çözülmesi için yeterli olmadığını ve çok daha kapsamlı önlemler alınması gerektiğini belirtiyor.
Eğer doğum oranları düşmeye devam ederse, Güney Kore'nin iş gücü piyasasında büyük bir daralma yaşanabilir. Ayrıca yaşlanan nüfus, sağlık harcamalarını ve sosyal güvenlik giderlerini artırarak ekonomiyi daha da zorlayabilir. Uzmanlar, hükümetin genç nüfusa yönelik teşvikleri artırması ve iş ile aile hayatını dengeleyen politikaları benimsemesi gerektiğini vurguluyor.