İzmir Torbalı’da bulunan Philip Morris (Marlboro) fabrikasında faaliyet gösteren Euroserve Hizmetleri AŞ bünyesinde çalışan taşeron işçileri, işten atılan arkadaşlarının işe geri alınması ve sendika haklarının tanınması için başlattıkları direniş sürüyor. DİSK/Gıda-İş üyesi işçiler sendikalı ve toplu sözleşmeli çalışmakta kararlı olduklarını söylüyor.
Euroserve bünyesinde çalışan işçilerin DİSK/Gıda-İş’e üye olmasıyla birlikte daha önce 4 işçi, geçtiğimiz günlerde de 11 işçi işten atıldı. Bunun üzerine üç vardiyada da iş bırakan işçiler fabrika içerisinde direnişe geçti.
BRANDALAR VE ÇUKURLAR
Evrensel'in haberine göre 3 gündür tüm vardiyalarda iş durduran işçiler öncelikle dayanışmayı kırmaya çalışan şirket yöneticilerine tepkili. Tel örgüler, örgülere çekilen brandalar; ikinci gece tel örgülerin üstüne yeniden çekilen örgüler, brandasız kalan yerlerin kapatılması; branda nedeniyle sendikacıların araçlar üzerine çıkıp işçilere seslenmesini engellemek isteyen patronun polise araçları çektirmesi, fabrika çevresine çukurlar açması, iş makineleri getirtmesi... “Daha ne olabilir acaba?” diye soran işçiler, servis araçlarının giriş-çıkış yaptığı alana beton direklerin dikilmesiyle de karşılaştı. Ancak tüm bu engellere karşı dışarıdaki işçiler “Biz bu fabrikaya gireceğiz” diyor.
"RESMEN KÖLE GİBİ ÇALIŞIYORUZ"
5 yıldır kafeterya bölümünde çalışan bir kadın işçi asgari ücretle çalıştığını söylüyor. “5 yıl da 10 yıl da çalışan aynı ücreti alıyor. Haklarımız desen, zaten alamıyoruz. Sadece kuru bir asgari ücret” diyor. Derken geçim derdi geliyor ardından: “Bir ton kömür 6 bin TL olmuş. Çocuğum okuyor, onun masrafları. Kredilere yetişemiyoruz. Söylediğimizde ‘O bizi ilgilendirmiyor’ diyorlar. Resmen köle gibi çalışıyoruz...”
Ayrıca A vardiyasından geceye döndüklerinde izinli sayılmadıklarını belirten işçi, “Oysa gece promosyonu da almamız lazım. Koşullarda iyileştirme diye bir şey yok. ‘Yemeğiniz güzel, temizlik on numara’ diyorlar ama bu temizliği biz yapıyoruz” diyor.
"CAYDIRMAK İSTEYECEKLER AMA KARARLIYIZ"
Çoğu işçi gibi kendisinin de ilk kez böyle bir direnişte olduğunu söyleyen temizlik bölümünde çalışan başka bir kadın da işçi de “Bu yolda ya gideceğiz ya gideceğiz” diyor: “Ben evime gidip bekleyemem. Caydırmak isteyecekler ama kararlıyız ve asıl güç biziz. Gece de içerideydim, tuvaletleri yasakladılar. Bir kadın için daha da zor bir durum. Bu saatten sonra bizi görmezden gelmeleri çok ağrıma gitti.”
“Bir an önce sendikamızı kabul etsinler. Eşit işe eşit ücret istiyoruz. Bugün atılan işçi arkadaşlarımıza yapılan yarın bize yapılır” diyen işçi Philip Morris bünyesinde çalışan işçilere de şöyle sesleniyor: “Bize destek olsunlar. Biz anayasal hakkımızı kullanıyoruz, suç işlemiyoruz. Eve göndermeye çalışıyorlar, hayır gitmiyoruz.”
"MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ"
4 yıldır çalışan bir kadın da daha iyi koşullar için sendikalaştığını söylüyor. İşçi, “Ailemle yaşıyorum, onlar da destek veriyor. İlk kez böyle bir şey yaşıyorum ama arkadaşlarımla olduğum için mutluyum ve mücadelemin arkasındayım” diyor.
Vardiyasına geldiğinde içeriye alınmadığını söyleyen işçi “Dün 8 saat kaldık burada. Tuvaleti kullanamadık. Buraya 4 yıldır emek verdim, bu bize reva değil. Bizi polislere şikayet etmişler, bizi tanımadıklarını söylemişler. B vardiyasına geldim, kartımı gösterdim, ne demek tanımıyoruz? Gece de buradaydım, şimdi de buradayım. Umarım düzelir ve işimize devam ederiz. Biz mücadelemize devam edeceğiz” diyor.
"SÖZDE 15 BİN TL VERİYORLARMIŞ"
Aldıkları ücretle geçinemediklerini de belirten işçi şöyle devam ediyor: “Markete gidiyorsun bir gün bir günü tutmuyor, her gün zam. Kiralar desen fahiş oranda. Okul giderleri zaten fazla. Biz bunların içerisinde asgari ücretle yaşamaya çalışıyoruz, yetmiyor. Sözde 15 bin veriyorlarmış bize, nerede bu 15 bin TL? Bu hak mıdır? Biz üvey evlat gibi kalıyoruz. Bayramlarda verdikleri çikolatayı mı sayıyorlar? Onun bile tantanasını yapıyorlar. Biz kimseden çikolata istemiyoruz. Bize ücretimizi versinler, çikolatamızı kendimiz alırız.”
5 yıldır çalışan bir kadın da iki çocuğu olduğunu ve direnişteyken çocuklara annesinin baktığını söylüyor. “Annem de ara sıra temizliğe gidiyor” diyen işçi, aldığı ücretin yetersizliğinden bahsediyor. Çocuklarının okul masraflarını da borçla halletmeye çalıştığını belirten işçi, “Ben işimi seviyorum ama sevdirmeden yaptırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Biz de insanca yaşayacak bir ücret istiyoruz. Geçinemiyoruz” diyor.
"DAYANIŞMA İÇİNDEYİZ"
Kimi zaman sloganlar yükseliyor, yükselen tel örgüler arasından, kimi zaman işçiler brandalardan birbirlerine bakmaya çalışıyor. Bir yandan kumanyalar geliyor. Dışarıda kalan işçilerden kimi eve gidiyor, geceye hazırlık başlıyor. Sendikanın verdiği battaniye, matlar haricinde evlerden de battaniyeler geliyor. Termosta sıcak çayı hazır ediyorlar, olmuyor semaver geliyor... İçeride işçilerin ulaşacağı prizlerin elektriklerini kestiklerini öğrenince telefonlarının şarjları için çözüm aranıyor. İki günde yaşananlar için işçiler şunu söylüyor: “Bu kadar kısa sürede bile dayanışmayı hissettik. Fabrikadaki koşullarda sohbet etmeyi geçtik, birbirini tanıyamazsın. Ancak burada öyle mi? Herkes birbirini tanımaya başladı. Dayanışma içindeyiz.”
"KOŞULLARIMIZIN DÜZELTİLMESİNİ İSTEMEK SUÇ MU?"
Birkaç işçi daha önce çalıştıkları iş kollarında yaşadıkları sorunlardan da söz ediyor. Çalıştıkları çoğu fabrikada kölelik koşullarının olduğunu anlatıyorlar. İşçiler, nerede olursa olsun, kötü koşullara karşı mücadelenin her zaman olacağını söylüyor. Fabrikada sürekli aynı işi yapmaları nedeniyle artık güçsüzleşen kolları, boyun fıtığı olanların iğnelerle çalışması, gördükleri baskı, fazla mesailer, artan iş yükü, iş yükünden kaynaklı molaların yetersizliği... Sıralanan sorunlar karşısında bir işçi şöyle söylüyor: “Biz insan değil miyiz? Koşullarımızın düzeltilmesini istemek suç mu?”