"Haberin İşçisi, İşçi Haber."
İstanbul
Hafif yağmur
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,6385 %-0.03
37,1975 %0.11
3.644.871 %-2.409
3.137,43 -0,70
Ara
İşçi Haber Filmler Ses tasarımcısı Sima Cihangir: Sandık Kokusu'nun seslerini yapmak çok keyifli!

Ses tasarımcısı Sima Cihangir: Sandık Kokusu'nun seslerini yapmak çok keyifli!

Ses tasarımcısı Sima Cihangir'in projeleri, kariyeri ve çalışmalarına ilişkin konuştuk. Çalışmaktan en keyif aldığı projenin Sandık Kokusu olduğunu söyleyen Sima Cihangir, korku sineması ve korku filmlerindeki ses tasarımlarına dair de önemli değerlendirmelerde bulundu. Korku filmleri ile gerilim filmleri arasındaki farklara da değinen Cihangir, korku sinemasında merak edilen her şeyi yanıtladı.

ÖZEL HABER- Gizem Güven

Sima Hanım, sizi tanıyabilir miyim?

Yüksek lisansımı İstanbul Teknik Üniversitesi'nde bitirdim. Konservatuarda Bestecilik ve Müzik Teorisi bölümlerini okudum. Şimdi de doktora yapıyorum yine İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Müzikoloji Bölümü'nde. Onu da bitirmek üzereyim. Okulda da korku sinemasında ses tasarımına çalıştım. Dolayısıyla böyle bir müzisyen olarak hayatıma başlayıp korku sinemasında ses tasarımına çalışmaya başlayınca meslek de sinema-televizyona kaydı. Okan Üniversitesi'nde de Sinema Televizyon Bölümü'nde misafir hocalık yaptım.

Korku filmleri ile gerilim filmleri arasındaki fark ne?

Korku filmleri ile gerilim filmleri arasında bizim aslında çizebileceğimiz en net çizgi şu; gerilim filmleri biraz daha tansiyon ve izleyiciyi beklentiye sokmak üzerine kurulu. Daha az korkutucu öge ve direkt olarak göze parmak, bundan korkun demiyor da daha böyle karakterlerin psikolojisi üzerine ya da aile içi dramalar, travmalar üzerine yoğunlaşır. Gerilim filmleri bizi o şekilde rahatsız etmeye çalışıyorlar. Korku sinemasında iş, biraz daha periler, canavarlar, direkt olarak rahatsız edici bir imgenin gözümüze sokulması ve neyden korkacağımızı aslında filmin bize söylemesi. Gerilimde neyden korkacağımızı bize söylemiyor. Biz kendimiz bulmacayı çözmeye çalışıyoruz. Korku sineması direkt veriyor. 

Yabancı korku filmleri daha çok seviliyor ve izleniyor. Neden?

Türkiye'de biz biraz daha klişeleşmiş yöntemler kullanıyoruz. Çünkü Türk korku sineması çok senaryo odaklı değil. Daha çok görsel imge ve ses odaklı. Ses tasarımında da aslında ona da girmiş olayım. Türk korku sinemasında yine Amerikan korku sinemasına göre çok daha farklı şeyler görebiliyoruz. Çünkü sesle korkutmaya çok odaklanıyorlar. Sesle korkutmak da hani böyle hepimizin aklına gelen ani sesler, çığlıklar, yüksek sesler korku sinemasında çok güzel işliyor. Tabi sanatsal ve estetik tercihler biraz daha farklılaştığında seste daha kaliteli şeyler yapabiliyoruz. Ama yönetmenlerin genel olarak istediği şeyler seyirciyi yerinden sıçratmak. Ses tasarımında buna odaklanıyorlar. Ani bir ses duyduğumuzda kendimizi tehlikede hissettiğimiz için korkuyoruz. İlkel benliğe hitap eden bir şey o. O yüzden yönetmenlerin çok hoşlarına gidiyor. Şimdi bir İslam temalı, cin temalı film furyası başladı. O tuttu. Daha sonra baktılar bundan daha iyi para kazanabiliyorlar. Devam ettiler. Aslında seyirci cevabı üzerine gidiliyor. Aslında herhangi bir seri katil filminden kazanacakları paranın çok daha fazlasını cin filmlerinden kazanabildiklerini gördükleri zaman, senaryo var tabii ki ama hep aynı senaryo. Dolayısıyla farklı bir şey yok. Sese ve görüntüye yükleniyorlar ki aralarından sıyrılabilsin bazıları diye. 

Korku filmlerinin alt türlerinden en sevdiğiniz hangisi? Ya da sesini en çok çalışmak istediğiniz tür?

İtalyanların özellikle bir türü vardır. İtalyan korku sinemasındaki bir türdür. Giallo. Sarı anlamına geliyor İtalyancada ve bu sarı kapaklı polisiye romanlarının konularına benzediği için Giallo demişler İtalyanlar. Genelde sesi ve müziği  de katillerin yürüyüşüne uyumlu bir şekilde tasarlamışlar. Yani müziklerin ritimleri katillerin adımlarının ritimleriyle uyuyor. Siz müziği takip etmeye başladığınız zaman katillerin nereden nereye gittiğini anlayabiliyorsunuz. İtalyan yönetmenleri de çok severim. Sanırım en sevdiğim tür o benim. Şu anda çok canlı örnekleri olan bir tür değil ama 70'lerde 80'lerde pik yapıp sonra da hayatına son vermiş bir tür olduğu için.

Diğer türlerden de bahseder misiniz biraz?

Diğer türlerden de bahsedecek olursak Türkiye'de ve dünyada en çok görebileceğimiz tür aslında şeytan, şeytan ele geçirme konulu filmler. Türkiye'de cin temalı filmler olarak karşımıza çıkıyor. Hollywood ve Avrupa'da da kilise temalı filmler olarak görülüyor. Onun dışında çok popüler olan türler yine 80'lerde daha çok görülen katil filmleri yani slasher filmler. 13. Cumalar, Halloween'ler falan yine Slasher filmler. Hayaletli, perili filmler çok popülerdir. Korku Seansı, The Conjuring gibi. Korku Seansı'nı herkes sever mesela. Ben de çok severim. Onun dışında Nosferatu filmi var. Vampir filmleri. Yine canavarlardan zombiler, kurt adamlar falan yani öyle  türler de var. Vücut korkusu filmleri de var. Body Horror filmleri. Body Horror filmleri, vücutta başkalaşım geçirme konulu filmlerdir. Vücudunda bir şeyler çıkmaya başladı. İnsan dışı bir varlığa benzedim gibi o filmlerin konusu genelde öyle olur.

En çok zevk alarak yaptığınız projeniz neydi?

Film olarak uzun metraj olarak şuan yeni çalışıyoruz. Kısa metraj çok yaptım. Şu anda televizyonda Türk dizileriyle çalışıyorum ben. Çok fazla var. Ama yaparken en çok keyif aldığım Sandık Kokusu. Sandık Kokusu'nun seslerini yapmaktan çok keyif aldım. Korku filminde çalışmak daha nasip olmadı. Şuan şirkette bir uzun metrajımız var, korku olacak. İnşallah o çıkınca onu da konuşuruz. Onun dışında kısa metraj çok çalıştım, reklam çalıştım. Sonradan dizi sektörüne girdim. Aslında biraz da özlüyorum kısa metraj filmlerini. Ama neyse ki bizim uzun metrajımız olacağı için biraz dönüyoruz gibi oldu, güzel oldu. 

Sandık Kokusu'nda nasıl çalışıyorsunuz?

Sandık Kokusu'nun biz efekt seslerini yapıyoruz. Karakterin oturup kalkması, yürümesi, suyun konması, tabak, çanak sesleri vs. foley diyoruz biz bunlara. Ben foley artist olarak çalışıyorum dizide. Dolayısıyla konuşma ve müzik dışında duyduğunuz seslerin hepsi bizim elimizden geçiyor. Keyifli bir iş. Bir kere çok dikkatli izlemek gerekiyor. Çünkü ne hareket yapıyorlarsa onun sesini duymamız lazım. Müzik yapmak da çok keyifli tabi. Müzisyen olduğum için müzik yapmak olanağı gelince çok mutlu oluyorum. 

Daha çok Türkiye'de korku filmleri var, korku dizileri çok yok. Sizce neden?

En başta konuştuğumuz bu senaryonun kısır döngüye girmesi problemiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Mesela böyle korku filmleri Türkiye'de çok popüler olmaya başlamadan önce Çağan Irmak'ın “Kabuslar Evi” diye bir dizisi vardı. Çok başarılı bir diziydi. Ama yine yurt dışında görebileceğimiz Amerikan Horror Story gibi falan her bölüm devam eden bir öykü değil aslında antoloji toparlaması gibi. Yani her bölüm bir kısa korku filmi şeklindeydi. Dolayısıyla Alper Mestçi, “Sahipli” diye bir dizi çekti. Sürekli cin filmleri çeker. Alper Mestçi'nin filmlerinde “Musallat” çok iyidir. Türk korku sinemasında cin temalı filmlerin başlamasına neden olan ilk filmlerden biridir. Siccin serisinde de Siccin 3 çok iyidir. Alper Mestçi'nin filmlerinde bir süre sonra o kısır döngüye girişte hep aynı şeyler oluyor hissiyatını alıyorsunuz ama çok iyi hikayeler de çıkıyor. Özellikle Musallat ilk çektiği filmlerden biri olduğu için o çok iyi bir film ve hala izlesem tüylerim diken diken olur. 2004-2005 yapımı. 

“Dehşetin Yüzü” filminden bahsedebilir miyiz?

Bu filmi yüksek lisans tezimde çalışmıştım ben. Çok enteresan bir anlatısı var. Tabii müzikle ilgili olan kısmı ama film de fena bir film değil bence kesinlikle. Zaten Korku Seansı'ndaydı sanırım o rahibe karakteri. Korkunç bir karakter baya. Çok böyle tüyleri diken diken eden bir aurası var. Filmini çekmek de çok akıllıca bir hamle bence ticari anlamda da. 

Biz müziği tonal ve atonal şekilde ayrı ayrı inceleriz. Tonal müzik, armoninin kullanıldığı, uyumlu müziklerin olduğu ve kulağımızın aşina olduğu Batı ve klasik müziğinin bize verdiği ambiyansı yaratır. Atonal müzik ise kulağa rahatsız edici gelir. Çünkü klasik batı müziğine uymaz ve çok alışık değilizdir. Dolayısıyla onu dinlemekten çok hoşlanmayız. Kilise müziği tonal müzik ve armoni üzerine kurulmuştur ve armoni Tanrı" demektir kilise müziğinde. Atonal müzik de şeytanın sesi, uyumsuzluk aralıklar olarak bilinir. Dehşetin Yüzü'ndeki kötü karakterin çıktığı zamanda biz uyumsuz aralıkları ve atonal müziği duyarız. Kızın sürekli sürekli rahibeyi görmesi ve onun tarafından takip edilmesi vs. şeytan konulu sahnelerde kilisenin yasakladığı müzik çalıyor. Fakat rahibeden kurtulmaya çalıştığı bir sahne var. Orda armoni ve tonal müziğe dönüyor. Şeytan giderken Tanrı'yı tekrar bulduğunu göstermek için bize kilisenin klasik müziğini veriyor. Tamamen müziği kulak kabartıp dinlediğimizde biz şeytanın ne zaman kızın etrafında olduğunu, ne zaman dışarıda olduğunu ve ne zaman ondan kurtulduğunu sadece müzikle bile anlayabiliyoruz. 

Başka sevdiğiniz ve sinemaseverlere önerebileceğiniz bir film var mı?

“Smile” filmini çok beğendim ben. Son dönemde çıkan filmlerden ben çok hoşlanmadım. Birkaç tane beni çok sinirlendiren ve “Bu film de olmasaydı dediğim” filmler var. Smile ise çok beğendiğim bir filmdi. Çok keyifle seyrettim. Çünkü fikri çok beğendim. yani gülümseyerek insanları korkutma fikrinden çok hoşlandım. Çünkü çok korkunç görünüyorlardı. 

Beğenmediğiniz filmler neler peki?

Şu anda vizyonda olan “Nosferatu” filmini beğenmedim pek. Nosferatu çok popüler bir film. Çok fazla seyirci çekti dünyada ve çok uzun zamandır beklenen bir filmdi. Aslında orijinali bu Drakula romanının ilk uyarlanmasıdır. 1922'de de Alman ekspresyonist sinemasının bir çıktısı olarak sessiz bir film olarak çekilmiş ve çok korkunç. 1922'deki versiyonundaki o vampir çok korkutucu. 79'da tekrar çekildi. İnanılmaz iyi oyuncularla ve uyarlamayla… İki tane çok iyi örneği var. 2024 yılındaki versiyonunun yönetmeni Robert Eggers bizi çok büyük beklentilere soktu. Adam sanat yönetmenliği kasmaktan filme hiç odaklanamamış ve hikayeyi baya es geçmiş diye düşündüm. 

Sandık Kokusu dışında seslerini çalıştığınız bir Türk dizisi oldu mu?

Bizim şirket temelinde yurt dışına giden dizilerle çalışıyor. Orijinalini yapmadığım ama yurt dışı versiyonunu yaptığım diziler var. Çünkü yurtdışı versiyonlarını, az önce de bahsettiğim foley seslerini. Foley Türkiye'de yapılmıyor. Yurt dışına satılan dizilerde Foley isteniyor. Yayınlanan dizilerin hepsi yurt dışında da yayınlanıyor. Yurt dışı satışlarda neredeyse bütün dizileri ben yaptım. Geçen sezon Kızıl Goncalar'da, Kızılcık Şerbeti'nde çalıştım. İnci Taneleri, Bahar, Yalı Çapkını. Bu sezon dizilerin finalleri biraz erken oldu. Hala mesela kızılcık Şerbeti'ni yurt dışına biz yapıyoruz. Buradakini değil ama yurt dışındaki ses tasarımını ben yapıyorum. İnci Taneleri ve Bahar da öyle. Artık dizi sektörü de parlak değil. Dijital platformlar daha popüler oldu. Yurt dışında bir Türk dizisi sevdası var. 

Hayalini kurduğunuz bir projeniz var mı?

Mutlaka Youtube'a devam etmek istiyorum. Film gösterileri düzenleyip aslında söyleşiler yapmak, birlikte film geceleri yapmak, yorumlamak, üstüne konuşmak, sevdiğim yönetmen arkadaşlarımla bir araya gelip etkinlikler düzenlemek istiyorum. Onun dışında da ses tasarımı konusunda artık daha büyük sinema filmlerinde çalışmak istiyorum. İlk işe başladığımdan beri hayalimdi. Hem ses tasarımcısı hem de müzisyen olarak çalışmak istiyorum. En çok müzisyen yönümü gösterememekten şikayet ediyorum. kendi şarkılarımı yapacağım bir projem de var. O olursa da çok güzel olacak.