GEÇTİĞİMİZ YILDAN KAYIP HABERLERİ
6 Şubat 2023'te Kahramanmaraş merkezli depremler meydana geldiğinde Hasret Kılıç, depreme Antakya’da ikiz bebeklere hamileyken yakalandı. Gaziantep’te ise oturduğu binada annesini, 3 kardeşini, anneanne ile babaannesini kaybeden İrem Karaca, 3 gün sonra 14’üncü yaşına girecekti. Ancak depremlerin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, ikisinin de akıbeti bilinmiyor. Enkazlardan cenazeleri çıkmadı. Aileleri sağ bulunmaları ya da en azından bir mezarları olması ümidiyle hâlâ onları arıyor. Kayıp kişilerin yakınları, sevdiklerinin hastanelerde, çocuk ya da yaşlı bakım evlerinde, kimliği belirlenemeyen kişilerin gömüldüğü mezarlarda ya da enkazlarda olabileceğini düşünüyor.
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, depremden yaklaşık 3 ay sonra, 86’sı çocuk 297 kişi için kayıp müracaatı yapıldığını açıklamıştı. AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Resmi olarak Türkiye’de kayıp başvurusu yapan 135 kişi var. 83’ü Hatay’da” dedi. Hatay Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Çelikkol’un geçen hafta yaptığı açıklamaya göre ise depremlerde hayatını kaybedenlerden 193 kişinin kimliği hâlâ belirlenemedi. Çelikkol, henüz DNA örneği vermeyen kayıp yakınlarına, adli tıp kurumlarına yönlendirilebilmeleri için en yakın adliyeye dilekçe vermeleri çağrısı yaptı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise depremlerden sonra 1912 çocuğun refakatçisiz olarak sağ bulunduğunu açıkladı. Bakanlık, bu çocukların hepsinin kimliklerinin tespit edildiğini duyurdu. Bakanlığın verdiği bilgiye göre bu çocuklar ya aileleriyle yeniden buluşturuldu ya devlet korumasına alındı ya da koruyucu aileye verildi.
KAYIPLARINI ARAYAN AİLELER
Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği (DEMAK) Başkanı Selahattin Kaban yaptığı açıklamada, 11 il genelinde 145 kişinin kayıp statüsünde derneğe kayıtlı olduğunu, bunların 38’inin çocuk olduğunu söyledi. Kayıpların yaşları 1 ile 80 arasında değişiyor.
Dernek üyeleri Meclis bünyesinde Araştırma Komisyonu kurulmasını; Sağlık, İçişleri, Aile ve Sosyal Hizmetler, Adalet, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlıklarının ortak bir araştırma yapmasını istiyor.
Kayıp yakınlarını arayanlar, Meclis Araştırma Komisyonu çerçevesinde fethi kabirlerin yapılmasını; ruh ve sinir hastalıkları dahil hastanelerde depremzede varsa onlardan DNA örneği veya parmak izi alınarak ailelerinkiyle eşleştirilmesini; Sevgi Evleri, yaşlı bakım evleri, kadın sığınma evlerinin araştırılmasını; enkazlarla birlikte derinlere gömülen uzuv parçaları ya da insan kemiklerinin olduğunu düşündükleri için enkazların yeniden taranmasını talep ediyor.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Mart 2023'te, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti) Ekim 2023'te, İYİ Parti’nin de geçen ay depremde kaybolanlara ilişkin ayrı ayrı verdiği Meclis Araştırması önergeleri, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) oylarıyla reddedildi. Kayıplarını arayanlar zaman zaman milletvekilleriyle görüşerek taleplerini dile getiriyor.
DEMAK Başkanı Kaban, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’tan da randevu talep ettiklerini buna rağmen henüz bir görüşme tarihinin belirlenmediğini söylüyor.
Kayıp yakınlarının görüştüğü siyasilerden AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Bu konuyu biz Cumhurbaşkanımıza da ilettik, ilgili bakanlarımıza da ilettik. Bu insanların bulunması için devletin kurumları çalışıyor” dedi. Araştırma Komisyonu kurulması önergelerinin reddedilmesine ilişkin olarak da, “Ona dair bir şey söyleyemem. O Meclis’in iç işleyişi ile ilgili bir durum” yanıtını verdi.
“Yakınlarını bulamayanların sorunu benim sorunumdur” diyen Yayman, bir insanın yakınının kayıp olmasını “dünyanın en zor durumlarından bir tanesi” olarak ifade etti:
“Biz bunu enkazların kaldırılması sırasında yaşadık. 'Vefat eden insanlara ulaşamadık, en azından bir ayakkabısını, ceketini, gömleğini bulayım' diyen, o ayakkabıyı gömen ve o mezarı gidip ziyaret eden insanlar var.”
Kayıp yakınlarının geçen hafta Meclis’te görüştüğü CHP Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen ise yaptığı açıklamada yakın zamanda partinin İçişleri ile Aile ve Sosyal Hizmetler bakanlıklarına ayrı ayrı soru önergesi verdiğini, yanıt verilmesi gereken sürenin henüz dolmadığını dile getirdi.
Öztürkmen, “Bu iktidarın uygulamaları nedeniyle soru önergelerimiz yanıtsız bırakılıyor. Buna yanıt vermelerini umuyoruz. Vermezlerse Meclis’te basın toplantısı yaparak, çeşitli televizyon kanallarında yayınlara çıkarak konunun takipçisi olacağız” dedi.
ÖLÜM KARİNESİ İLE BİZİ NELER BEKLİYOR?
Depremin üzerinden bir yıl geçmesinin ardından resmi bir açıklama yapılmasa da, ölüm karinesi ve gaiplik konuları kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
Türk Medeni Kanunu Madde 31 - Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Genel Sekreteri Veli Küçük, ölüm karinesini düzenleyen bu hükmün, depremin olduğu gün yıkılan binalar arasında olan kişiler hakkında uygulanabileceğini, uygulamada alt ya da üst süre kısıtının söz konusu olmadığını, bu süreci yürütmekle görevli olanların ilçelerde kaymakamlıklar, illerde valilikler olduğunu söylüyor.
Küçük, “Bu zamana kadar deprem bölgesinde herhangi bir kaymakamlık ve valilik tarafından ölüm karinesi anlamında bir karar verildiğine dair bir bilgiye ulaşılmadı. Kamuoyuna da yansıyan bir karar söz konusu değil. Ama 1 yıl geçtikten sonra böyle bir durum gündeme gelebilir” diye belirtti. Bu hükmün uygulamaya konmasının sorunlarını da vurgulayan Küçük, “İnsanların yakınlarının akıbetini ve onun naaşını bulabilme istekleri bir haktır, bunun devlet tarafından olabildiğince üst düzeyde çaba ile ortaya konması zorunludur” dedi.
Ölüm karinesi uygulamasının hayata geçirilmesi halinde, kayıplarını aramaya devam etmek isteyen ailelerin mülki idare amirliklerine itirazda bulunabileceğini söyleyen Küçük, “Yeterli tetkik yapılmamışsa, itiraz yapılabilir. Hatta idari işlem olduğu için idari yargıya gitmenin yolu açıktır” diye de ekledi. Deprem sonrası definlerin hepsinde sağlıklı bir şekilde kimlik tespiti yapıldığına dair kamuoyunda soru işaretler olduğunu söyleyen Küçük, gerekirse mezarların açılması ve DNA incelemelerinin yeniden yapılması gerektiğini söylüyor.
Küçük, “Sosyal devlet ilkesi yurttaşın hayattayken olduğu gibi vefatında da haklarını teminat altına alıyor, hatta yakınları için de aynı hakları onlara veriyor. Yakınlarının naaşına ulaşma ve kendi inanç ve değerlerine göre defin de içeren sorumluluk söz konusu. Devletimiz bu sorumluluğu tam olarak yerine getiremedi” diyor.
Gaiplik kararı içinse, kayıp kişilerin yakınlarının mahkemeye müracaat etmesi gerekiyor.
Türk Medeni Kanunu Madde 32 - Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.
TBB Genel Sekreteri Küçük, mahkemenin başvuranlar lehine karar vermesi halinde kararı ilan edeceğini, ilandan sonra 6 ay içerisinde bu kişinin ortaya çıkmaması veya akıbetiyle ilgili farklı bir bilginin olmaması halinde gaiplik kararının verileceğini söylüyor. Gaiplik başvurusu için kaybolma anının üzerinden en az 1 yıl geçmesi gerekiyor.
KIZINI KAYBEDEN FATİH KARACA, ONU NASIL ARIYOR?
Fatih Karaca, deprem olduğunda gece vardiyasındaydı. Ailesinin yaşadığı Gaziantep’in Islahiye ilçesindeki Gözde Apartmanı’na gitti ve binanın yıkıldığını gördü.
6 gün boyunca enkazda arama çalışmaları yürüttüklerini, depremin ilk günü annesinin oturduğu kısımdan bir kişiyi canlı çıkardıklarını ve enkazdan ses geldiğini söyleyen Karaca, AFAD’ın (İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) yetersiz kaldığını düşünüyor.
Annesinin, kayınvalidesinin, eşinin ve üç çocuğunun cenazelerine evinin koridorunda ulaşıldığını söyleyen Karaca, “Ailem bağıra bağıra öldü o enkazın altında” diyor.
Deprem günü onu işe uğurlayan, henüz 12 yaşında olan kızı İrem Karaca ise bulunamadı. Fatih Karaca bunun üzerine Islahiye ve çevre ilçelerde kızını aradığını belirten afişler astırmış. İrem ile depremin ilk günlerinde voleybol oynadıklarını söyleyen çocuklarla karşılaşmış. Karaca’nın aktardığına göre çocuklar İrem’i gördüklerinde akıl sağlığı yerinde değilmiş.
Karaca bunların dışında kızını bulmak için enkazı yeniden kaldırtmış, e-devlet üzerinden başvuruda bulunmuş, hastaneleri araştırmış, DNA örneği vermiş.
Çaresizliğini, “‘Denize düşen yılana sarılır’ derler ya, 55 tane hocaya gittim ben. Cincisi, falcısı, yurt dışına kadar...Kim ne derse oraya yöneliyorum” sözleri ile aktarıyor. Ayda bir Emniyet Müdürlüğü’nden arayıp herhangi bir gelişme olup olmadığını sorduklarını söyleyen Karaca, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ise depremden sonraki ilk iki ay haricinde kendisiyle iletişime geçmediğini söylüyor.
Karaca, “Ben 6 kişilik bir aileydim. Annemi, kaynanamı, eşimi, üç çocuğumu defnettim. Bir tanesi kayıp, bir tanesi de ölür gezer, ben. Bunun tarifi yok” diyor.
Salahattin Kılıç halen, Antakya İlke Apartmanı’nda enkaz altında kalan oğlu Mustafa Kılıç’ı (31), gelini Hasret Kılıç’ı (29) ve torunu Asel Kılıç’ı arıyor.
Depremden sonra yangının da çıktığı İlke Apartmanı’nda 30 civarında kişi kayıp.
Bir hafta boyunca enkazdan ayrılmadığını söyleyen Salahattin Kılıç, “Ölü çıkan oldu, sağ çıkan oldu, ama benim çocuklarım çıkmadı” diyor. Müracat sonucu enkazın tekrar arandığını söyleyen Kılıç, “İçinden bir kemik bile çıkmadı” ifadelerini kullanıyor.
Salahattin Kılıç ardından hem bölgede, hem büyük şehirlerde hastane hastane çocuklarını ve torununu aramış, fakat buralarda da bir neticeye ulaşamamış.
Aile üyelerinin DNA örnekleri verdiğini; savcılıklarda, adli tıplarda, kimsesizler mezarlıklarında enkazdan çıkarılmış cenazelerin fotoğraflarına baktığını söyleyen Kılıç yaşadığı zor süreci, “Yaklaşık 2-3 bin fotoğrafa baktım. O fotoğraflara baka baka psikoloji kalmadı bende” sözleri ile aktarıyor.
Kılıç tüm bunların ardından, 5 yaşındaki torununu bulma umuduyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Çocuk Evleri’ne bakmış.
Salahattin Kılıç kendisine gelen cevabı “Dilekçemizi, fotoğraflarını verdik. ‘Bir gelişme olursa size haber vereceğiz, telefonunuz var bizde’ diyorlardı.” diye aktardı.
CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) ile İçişleri, Sağlık, Aile ve Sosyal Hizmetler, Adalet Bakanlıklarına yazılar yazdığını söyleyen Kılıç, “Bize gelen cevap ‘Araştırılacak, soruşturulacak, size dönülecek’. Kimse ne araştırıyor, ne bize dönüyor” diyor ve ekliyor:
“Kime gitsek ‘sabır’ diyor. Nereye kadar sabredeceğiz, 1 sene oldu.”
DEPREMLERDE KAYBOLAN ÇOCUKLARLA İLGİLİ NELER BİLİNİYOR?
1999 depreminden sonra Türkiye’den çocukların, son günlerde sıklıkla duyduğumuz ABD’de çocukları cinsel istismara zorlamakla suçlanan milyarder iş insanı Jeffrey Epstein’ın fuhuş ağına katmak için kaçırıldıkları iddiası, kayıp çocuklar konusu ile yeniden gündeme geldi.
6 Şubat depremlerinin ardından bazı çocuklar enkazdan sağ ya da ölü olarak çıkmadı, bazı çocuklarsa sağ bulundu, ancak yanlarında refakatçileri yoktu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada, 1999 depreminden sonra kaçırılan çocuk olup olmadığı ile ilgili bir bilgi vermedi. Ancak Göktaş, Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra refakatçisiz olarak bulunan çocuklar arasında kaybolanın olmadığını söyledi:
“1912 çocuğumuzdan bir tanesinin bile kayıp olması durumunun söz konusu olmadığını tekrar ilan ediyorum. Çocukların kimlik tespitleri; Sağlık, İçişleri, Adalet ve Aile Bakanlığı ile tüm paydaşlarla beraber titizlikle yapıldı.”
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, depremlerden sonra refakatçisi olmayan bu çocukların aileleriyle ya yeniden buluşturulduklarını ya devlet korumasına alındıklarını ya da koruyucu aileye verildiklerini söylüyor. Fakat akıbeti belli olmayan çocukları, aileleri tarafından halen aranıyor.
6 Şubat 2023'te depremler sonrası aynı gün uzmanlar ve gönüllüler tarafından depremzede çocukların güvenliğini sağlamak için kurulan Afet Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi’nden Hatice Kapusuz, özellikle depremin ilk günlerinde hükümetin, bakanlıkların ve diğer yetkililerin bölgede yetersiz kaldığını ve bunun çocukları riske attığını dile getiriyor.
Bölgedeki personelin halihazırda depremzede olduğu bir durumda, güvenliği sağlayacak kolluk kuvvetlerinin, refakatçisiz çocukların kaydını tutacak sosyal hizmet uzmanlarının, kimlik tespiti yapacak adli tıp uzmanlarının çevreden yönlendirilmesi gerektiğini söyleyen Kapusuz, “Biz burada 2-3 günlük zaman kaybı yaşadık. Bu kaçakçılığa, her türlü kötü senaryoya gebe bir alan” diyor.
Kapusuz’un aktardığına göre, depremden sonra süreci takip etmesi gereken bakanlıklar arasındaki koordinasyonsuzluk da yine sorunlara yol açtı:
“Örneğin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın başarı hikayesi olarak anlattığı bir durum var. Bir bebek, refakatçisiz olarak bulunmuş ve devlet korunmasına alınmış. Bebeğin annesi de hastanede. Hastanede olan bir yakınla, devlet korumasında olan bir bebeğin yan yana getirilmesi 54 gün sürdü. Bu aslında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında koordinasyonun iyi olmadığına işaret ediyor.”
Devletin kayıp çocukların bulunması için kurduğu arama sistemlerinin yanlış tasarlanması da, Kapusuz’a göre sonuncu eksiklikti:
“Resim üzerinden aramak için TÜBİTAK bir sistem kurdu. Çocuğun enkazdan çıkmış, hastanedeki görseliyle, sağlıklı olduğu zamandaki görselini eşleştirmeye çalışan bir sistem. Enkazdan çıkmış bir çocuğun vücudu zaten zarar gördüğü için, çok eşleştirme yapamadıklarını biliyorum.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da, Sağlık Bakanlığı da yakınlarını arayanlar için danışma hatları kurdular. Danışma hatlarında da çocuğunuzu kimlik bilgisi ya da isim üzerinden arıyorsunuz. Ama çocuk zaten sisteme ‘kayıtsız’ olarak girmiş. Çok küçük olabilir, travmadan ötürü konuşamıyor olabilir, bilinci kapalı olabilir. Yani sistem isimsiz girilmiş bir çocuğu, yakınlarının isim bilgisiyle aramasına izin veriyordu. DNA örneği verilmesi daha sonra devreye girdi.
Bir de bu sistemlerin hepsi Türkçe tasarlanmış olduğu için, Türkçe konuşamayan insanlar da ancak dillerini bilen birinin bireysel desteği sayesinde bu hatları arayabiliyorlardı.”
Kapusuz, depremde bütün yakınlarını kaybeden çocukların akıbetinin ise daha da muğlak olduğunu söylüyor.
“Sistem çocukların aranmasına dayanıyor. Çocuğu arayacak biri hayatta kalmadıysa, o çocuğun güveliğini hangi mekanizmalar sağlıyor, riskler nasıl önleniyor sorularının ucu çok açık. Hâlâ çok fazla soru, açığa kavuşturulmamış alan ve aranan insan var” diyerek konuşmasını sonlandırdı.