Türkiye siyasi tarihinde “postmodern darbe” olarak anılan 28 Şubat 1997 süreci, aradan geçen 28 yıla rağmen hâlâ hafızalardaki yerini koruyor. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrası alınan kararlar, hükümeti istifaya zorlamış, başörtüsü yasaklarından fişlemelere kadar birçok uygulamayla toplumun geniş kesimlerini mağdur etmişti. Demokrasi ve hukuk ilkelerinin askıya alındığı bu süreç, binlerce insanın hayatını derinden etkiledi. Peki, Türkiye’yi bu noktaya getiren olaylar nasıl başladı?
Refah-Yol Hükümetinin Kuruluşu ve Vesayetin Rahatsızlığı
28 Haziran 1996’da Refah Partisi (RP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Tansu Çiller ile birlikte Refah-Yol hükümetini kurarak başbakanlık koltuğuna oturdu. Bu, Türkiye’de ilk kez bir “Milli Görüş” liderinin başbakan olması anlamına geliyordu ama daha ilk günden itibaren askeri ve bürokratik çevrelerde rahatsızlık yaratmaya başladı. O dönemde medya organları ve laik kesimler, Refah Partisi’nin iktidarını “irtica tehdidi” olarak görmeye başladı. Gazetelerin manşetleri, “laiklik elden gidiyor” ve “rejim tehdit altında” gibi ifadelerle doluydu. Bir yandan da çeşitli provokasyonlar gündeme getirildi. RP’li belediyeler, “dini motifli etkinlikler düzenlemekle” suçlandı. Bu süreçte Erbakan’ın dış politika hamleleri de tepki çekiyordu. Müslüman ülkelerle kurduğu yakın ilişkiler, Batı yanlısı çevrelerde kaygıyla karşılandı. 11 Ocak 1997’de tarikat liderleriyle iftar yemeğine katılması ve 30 Ocak’ta Sincan Belediyesi’nin düzenlediği “Kudüs Gecesi”, hükümete yönelik baskıyı daha da artırdı.

Tankların Yürütülmesi ve Askerin Mesajı
4 Şubat 1997’de Ankara’nın Sincan ilçesinde 15 tank ve 20 zırhlı araç, büyük bir konvoy halinde ilerledi. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, bu müdahaleyi, “Sincan’da demokrasiye balans ayarı yaptık.” sözleriyle savundu. Askerin açık şekilde hükümete mesaj vermesi, darbe sürecinin hızlandığını gösterdi. Bu olayın hemen ardından Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız görevden alındı ve tutuklandı. İran’ın Ankara Büyükelçisi de ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. İçişleri Bakanı Meral Akşener, belediyelerdeki “köktendinci kadrolaşmanın” incelenmesi için talimat verdi.

MGK ve 28 Şubat Kararları
Türkiye, 28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu’nun en uzun toplantılarından birine tanık oldu. 8 saat 45 dakika süren bu toplantının ardından hükümete bir dizi yaptırım öngören kararlar dayatıldı. MGK bildirisi, hükümete karşı “yumuşak bir muhtıra” niteliğindeydi. Bildiride, laiklik vurgusu öne çıkıyor, “Cumhuriyet’in temel değerlerine aykırı faaliyetlere müsaade edilmeyeceği” belirtiliyordu. Ancak esas olarak, hükümetin eğitim ve dini alanlarda “irticai” olarak görülen politikalarına karşı sert önlemler alınması talep ediliyordu. MGK toplantısından sonra, askeri yetkililerden hükümete 20 maddelik bir “tedbirler listesi” sunuldu. Bunlar arasında, İmam Hatip okullarının kapatılması, 8 yıllık kesintisiz eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve başörtüsüne karşı daha sert yasakların uygulanması gibi hükümler vardı.

Başörtüsü Yasağı ve İkna Odaları
28 Şubat sürecinin en büyük mağdurlarından biri başörtülü kadınlar oldu. 15 Eylül 1997’de Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından yayımlanan genelge ile üniversitelerde başörtüsü tamamen yasaklandı. İstanbul Üniversitesi’nden başlayarak birçok üniversite, kapılarında başörtülü öğrencileri durdurmaya ve içeri almamaya başladı. Öğrenciler, dönemin İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Nur Serter’in öncülüğünde kurulan ikna odaları adı verilen özel odalara alınıyor, burada bireysel baskıya maruz bırakılıyordu. Nur Serter süreci şöyle anlatıyordu, “Türbanlı öğrencilerimizle yüz yüze görüşerek ve onları ikna ederek büyük bir kısmının başını açtırmayı başardık. İlk kayıtlarımızda yeni gelen öğrencilerimizin yüzde sekseni başörtüsünü çıkarttı.” Bu odalara çağrılan öğrenciler, yalnız bırakılarak baskıya maruz bırakılıyor, psikologlar ve öğretim görevlileri tarafından başlarını açmaları için ikna edilmeye çalışılıyordu. 28 Şubat mağdurlarından biri, o günleri şöyle anlatıyor, “Taahhüt imzalamaya zorlandılar. Üniversiteden bir öğretim görevlisi ve yanında bir psikolog bayan vardı. Kameraman da kayıttaydı. ‘Böyle çok yaşlı görünüyorsun, başında örtü olmasa daha güzel olursun’ diyorlardı. Zaten okula bu şekilde giremezsin. ‘Başını aç, açman gerekiyor. Maddi imkanların yoksa biz destek oluruz, burs veririz’ dediler. Ailesinin aranmasıyla tehdit edilen de oldu, Kur’an’da böyle bir şey olmadığı söylenerek ikna edilmeye çalışılan da… Hepsinin ortak özelliği, başörtüleri ve isimlerinin yanına eklenen T harfiydi.”
Bu baskı sistematik bir şekilde ilerliyordu. Nur Serter, uygulamayı savunarak “Ben öncelikle İstanbul Üniversitesi’nin bu konuda çok ciddi bir öncülük yaptığını ve şu anda üniversitede bir tek, bir tek türbanlı öğrencinin dahi bulunmadığını söylemek isterim.” sözleriyle süreci özetliyordu. Susturulamayan protestolar, kapalı kapılar ardında engellenmeye çalışıldı. Bu uygulamanın temel amacı, başörtüsü yasağına meydan okuyan kadınları bireysel olarak psikolojik baskı altına alarak yıldırmak ve vazgeçirmekti. Bu yüzden yalnızca ikna odaları olarak adlandırılmamalı, psikolojik bir işkence yöntemi olarak değerlendirilmelidir.
Bu süreçte birçok kadın eğitim hayatını bırakmak zorunda kaldı, bazıları yurt dışında okumaya gitmek için çare aradı. Kamu sektöründe çalışan başörtülü kadınlar işlerinden çıkarıldı. Bankalar, devlet daireleri, belediyeler ve hatta özel sektörde bile başörtülü kadınların çalışmasına izin verilmedi. Bu yasaklar, kadınların yalnızca eğitim hakkını değil, sosyal ve ekonomik hayattaki varlıklarını da ellerinden aldı.


Refah Partisi’nin Kapatılması
MGK kararlarının uygulanması için artan baskılar, hükümet içinde krizlere yol açtı. Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Erbakan’dan başbakanlık görevini devretmesini istedi. Erbakan, hükümetin TBMM’de kurulduğunu ve MGK’da düşürülemeyeceğini savunarak bu talebi reddetti. Süreç içerisinde, Refah Partisi’nin kapatılması için davalar açıldı. 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi, RP’yi “laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı olduğu” gerekçesiyle kapattı. Necmettin Erbakan ve birçok parti yöneticisine 5 yıl siyaset yasağı getirildi.

28 Şubat postmodern Darbenin Failleri Yıllar Sonra Yargılandı
Yıllar sonra, 28 Şubat sürecinde rol oynayan askeri yetkililer hakkında dava açıldı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Orgeneral Çetin Doğan gibi isimler 2018 yılında müebbet hapis cezasına çarptırıldı ancak bazı sanıklar yaşlılık ve sağlık sebepleri gerekçe gösterilerek tahliye edildi.

28 Şubat’ın Toplumsal ve Siyasi Mirası
28 Şubat, Türkiye’de demokrasinin kırılganlığını ve vesayetçi anlayışın gücünü gözler önüne seren en önemli olaylardan biri olarak tarihe geçti. Bu süreç sadece hükümet değişikliğiyle sınırlı kalmayıp, binlerce insanın hayatını etkileyen travmatik bir döneme dönüştü. Eğitim hayatı bitirilen genç kadınlar, işlerinden çıkarılan kamu çalışanları, fişlenen gazeteciler ve akademisyenler, psikolojik ve ekonomik zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldı. Bugün, 28 Şubat’ın mağdurları yaşadıkları haksızlıkları unutmasa da gelecekte benzer süreçlerin yaşanmaması adına hafızalarını diri tutmaya devam ediyor. 28 Şubat süreci, Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve hukuk mücadelesinin en karanlık sayfalarından biri olarak anılmaya devam edecek.
