"Haberin İşçisi, İşçi Haber."
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
34,4981 %0.1
36,2750 %-0.24
3.386.527 %3.843
2.962,78 0,94
Ara
İşçi Haber Gündem Atatürk döneminde CHP İl Başkanları valilik yaptı mı?

Atatürk döneminde CHP İl Başkanları valilik yaptı mı?

Atatürk dönemi despotik diktatoryal bir yönetim şekli var mıydı, Atatürk döneminde CHP İl Başkanları aynı zamanda valilik yaptı mı? CON SINOV sosyal medya paylaşımında Atatürk dönemini geçmiş tarihleriyle ayrıntılı bir şekilde anlattı.

Atatürk döneminde il başkanlarının aynı zamanda valilik yaptığı bilgisi pek çok yerde konuşuluyor ve hatta bu nedenle Atatürk döneminin "diktatörlüğe benzer" yönetim olduğu eleştirisi yapılıyor. Peki bu bilgi gerçek miydi? 

CON SINOV sosyal medya hesabından, Atatürk dönemindeki 'diktatörlüğe benzer' yönetim şeklinin olup olmadığı, il başkanlarının Atatürk zamanında valilik yapıp yapmadığıyla alakalı ilgili bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı:

Atatürk döneminde il başkanlarının aynı zamanda valilik yaptığı bilgisi pek çok yerde konuşuluyor ve hatta bu nedenle Atatürk döneminin "diktatörlüğe benzer" yönetim olduğu eleştirisi yapılıyor. Peki bu bilgi gerçek miydi? 


Öncesinde tarihsel bir yolculuğa çıkalım. 


Yıl 1908... İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin fitilini ateşlediği olaylar sonucunda Sultan Abdülhamit, meclisi yeniden açmayı kabul etti. Böylece 2. Meşrutiyet gerçekleşti. Bir kaç ay sonra gerici 31 Mart ayaklanması oldu ve akabinde Abdülhamit tahttan indirildi.
Abdülhamit'in yerine tahta çıkan Mehmet Reşat, büyük ölçüde İttihatçıların kontrolündeydi. İttihatçı paşalar siyasete girmekten çekinmiyordu.

İttihatçılar 1909'da önemli bir kongre yaptı. Kongreye Mustafa Kemal isimli genç bir subay başkanlık ediyordu.
Mustafa Kemal yaptığı konuşmada İttihatçı askerlerin siyasete karışmasını, yetkisi olmayan ittihatçıların yetki sahiplerini baskı altına almasını eleştiriyor, örgütün siyasileşmesini paşaların ya asker olarak kalmasını veya istifa edip siyasete atılmasını savunuyordu.
Fakat Mustafa Kemal'in görüşleri kongrede destek bulmadı. Böylece Mustafa Kemal, örgütten kopmaya başladı. Örgüt arka planda kalmaya devam etti ve ittihatçı paşalar siyasete karışmayı sürdürdü.
Nihayetinde iktidar mücadelesi başladı. Nüfuzlu İttihatçılar hükümete tesir etmeye çalışıyor, bu durum karmaşaya neden oluyordu. Hürriyet ve İtilaf Cemiyeti'nin güçlenmesi sonucunda İttihatçılar 1913'te Babıali Baskını ile hükümeti zor kullanarak eline geçirdi.
Bu esnada Balkan savaşları yaşanıyor, İttihatçı paşalarla onlara muhalif paşalar arasında mücadeleler cephede de sürüyordu. Öyle ki birbirinin başarısız olmasını isteyen paşalar savaşın başarısız olması pahasına muhaliflerini güç durumda bırakmaktan çekinmiyordu.
Mustafa Kemal'in 1909 kongresinde yaptığı uyarılar bir bir gerçek olmuş ve sıkı bir Mustafa Kemal muhalifi olan Enver Paşa yönetimindeki hükümet, devleti kaybedeceği bir savaşa sokmuştu.
Sıra Mustafa Kemal'e geldiğinde o aynı hatalara düşmedi. 1919'da yapılan Sivas kongresine katılanlar "artık ittihatçı olmadıklarına" yemin edeceklerdi. 

Atatürk devleti dizayn ederken İttihatçıların yaptıkları hatalara düşmemeye dikkat ediyor ve liyakate çok önem veriyordu
Seneler sonra Atatürk bir gece ansızın İzmir'e gitme kararı aldığını genel sekreter Rıza Soyak'a söyledi. Gece vakti yola çıkıldı. Kordonboyu'ndaki Naim Palas'a geçen Atatürk, İzmir valisi ve parti müfettişi Muhittin Çarıklı'yı çağırdı.
Rıza Soyak dışarıda bekliyordu fakat içerideki bağırtıları duyabiliyordu. Biraz sonra Atatürk, Soyak'ı çağırdı. Muhittin Çarıklı'nın müfettişlikten istifa ettiğini ve gerekli işlemlerin yapılmasını emretti. Soyak onu nadiren böyle sinirli gördüğünü yazacaktı.

Atatürk ertesi sabah neler olduğunu Soyak'a anlattı.

Parti müfettişi Çarıklı'nın İzmir Valisi Kazım Dirik'e parti gücünü kullanarak baskı yaptığını öğrenmişti. Yıllar önce İttihatçıların düştüğü hataya düşmeye tahammülü yoktu. Bu nedenle meseleye bizzat kendisi çözmüştü.

Bir süre sonra bu defa CHP genel sekreteri Recep Peker bizzat Atatürk'ün huzuruna çıktı ve o dönem Trakya'da görevli olan Kazım Dirik'i şikayet etti.

Atatürk, Dirik'i denetlemesi için Soyak'ı görevlendirdi. Soyak bir süre sonra raporunu teslim etti. Rapor olumluydu.

Bir süre sonra bu defa CHP genel sekreteri Recep Peker bizzat Atatürk'ün huzuruna çıktı ve o dönem Trakya'da görevli olan Kazım Dirik'i şikayet etti.

Atatürk, Dirik'i denetlemesi için Soyak'ı görevlendirdi. Soyak bir süre sonra raporunu teslim etti. Rapor olumluydu.

Çorlu ziyareti Atatürk'ün endişelerini doğruluyordu. Recep Peker iki gün sonra yeniden Atatürk'ün huzuruna çıktı ve tekrar şikayetlerini sundu. Sabrı taşmıştı:

"Aman efendim aman... Sizin bütün işleriniz böyle uydurma belgelere mi dayanır! Hadi şimdi kağıtlarını topla!"

Peker bir kaç gün sonra Çankaya'da yapılan bir toplantıda konuyu tekrar açınca Atatürk artık kendisini dinleye gerek bile duymadı. Bunun üzerine Peker "Ben bu partinin genel sekreteriyim" diyerek Atatürk'e çıkıştı. Atatürk ise "Ben de genel başkanıyım" diyerek cevap verdi.

Atatürk artık iyice farkında varmıştı. CHP teşkilatı bürokrasiyi tıpkı zamanında İttihatçıların yaptığı gibi kontrol altına almaya çalışıyordu. Bu girişimin başında ise parti genel sekreteri Recep Peker bulunuyordu.

Fakat Atatürk bürokrasiyi partiye yem etmeyecekti.

15 Haziran 1936 günü geldiğinde Atatürk neşteri vurmaya başladı. Recep Peker görevden alındı. Yerine iç işleri bakanı Şükrü Kaya getirildi. Böylece CHP teşkilatının en önemli mevkii bürokrasinin eline geçmiş oldu.

Atatürk açıkça bürokrasiden taraf almıştı.

Asıl hamle üç gün sonra 18 Haziran'da gerçekleşti. Alınan bakanlar kurulu kararı gereğince,

- CHP teşkilatındaki tüm il başkanları görevlerinden alındı.
- Parti yönetiminde bulunan vekillerin görevleri sona erdi. 
- Genel sekreterlik makamı kalıcı olan İç işlerine bırakıldı.
 Kararlara göre il başkanlıkları görevine o ilin valileri getirildi. Böylece CHP teşkilatının bürokrasiye çökme girişimi bizzat Atatürk tarafından bastırılmış oldu. Alınan kararlar sayesinde bürokrasi, parti teşkilatını kontrol etmeye başlamıştı.
Atatürk alınan bu kararların riskli yanları olduğunun farkındaydı. Ama bu kararların alınmaması halinde parti teşkilatının bürokrasiyi ele geçirmesi gibi daha tehlikeli bir neticenin gerçekleşeceğinin farkındaydı. 


Atatürk bu düşüncelerini bizzat Rıza Soyak'la paylaşmıştır.

 Atatürk'ün iç işleri bakanı Şükrü Kaya üzerinden Peker ve ekibini tasfiye etmesi İsmet İnönü'yü de rahatsız etmiş, aynı yıl Atatürk ve İnönü arasında dış işleri bakanı Rüştü Aras üzerinden ciddi bir tartışma yaşanmıştır.
Atatürk-İnönü gerilimi 1937 yılında da sürmüş ve Eylül ayında ikili arasında ciddi bir tartışma yaşanmıştır. İnönü bu tartışmada Şükrü Kaya ve Rüştü Aras gibi Atatürk'e yakın bakanları isim vermeden eleştirmiştir.
Nihayetinde Atatürk, CHP-Bürokrasi mücadelesinde bitirici hamleyi yaparak İnönü'yü görevden alarak Celal Bayar'ı başbakanlığa getirmiştir. 

Bu hamle ile İnönü-Peker ekibi bütünüyle tasfiye ediliyor ve CHP teşkilatı Şükrü Kaya-Celal Bayar kontrolüne giriyordu.
tatürk/İnönü ayrışması o kadar derinleşmişti ki... Atatürk'ün hastalanmasına rağmen İnönü tarafından ziyaret edilmemiştir. İnönü ekibinin önemli ismi Refik Saydam, İnönü'nün Atatürk'ü ziyaret etmesini "seni orada öldürürler" diyerek engellemiştir.
Devlet içinde yaşanan bu geçiş süreci tam manasıyla sona ermeden Atatürk'ün hayatı sona erdi ve 11 Kasım günü İnönü cumhurbaşkanı seçildi. Böylece Atatürk'ün tasfiye ettiği İnönü ekibi yeniden devlete yerleşmeye başladı.
11 Kasım 1938'de Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez ilk iş olarak Atatürk'ün 11 yıllık iç işleri bakanı Şükrü Kaya ile 13 yıllık dış işleri bakanı Rüştü Aras'ı görevden aldı. 

Böylece rüzgar tersine dönmeye başlıyordu.


Rüştü Aras ve Şükrü Kaya Atatürk'ün çok yakın iki adamıydı. Fakat İnönü onları tasfiye edecekti.

Kaya, görevden alındıktan sonra bir daha ne meclise ne de hükümete giremedi.

Aras ise Londra'ya elçi tayin edildi. Akabinde başka bir görev alamadı.
Atatürk'ün hastalık döneminde İnönü'nün Atatürk'ü ziyaret etmesini engelleyen Refik Saydam ise 11 Kasım 1938'de iç işleri bakanı tayin edildi. Bu sayede CHP teşkilatının da başına geçmiş oluyordu.
Asıl tasfiye ise 25 Ocak 1939'da yaşandı. 

Atatürk'ün başbakanlığa getirdiği Celal Bayar görevden alındı. Yerine İnönü'nün gözdesi Refik Saydam getirildi.


Şükrü Kaya, Rüştü Aras, Rıza Soyak gibi Atatürk'ün çekirdek kadrosu içerisinde yer alan isimler bir bir tasfiye edilirken Atatürk'ün 1936'da tasfiye ettiği Recep Peker ise 1946 yılında başbakanlığa getirilecekti.


İnönü ekibi devlete öylesine yerleşmişti ki "Atatürk yaşasa ikinci dünya savaşını İnönü kadar iyi yönetemezdi... Eğer o sağ olsaydı daha ilk günden memleketi ateşin içine atmış bulunurdu..." gibisinden yorumlar bile yapılıyordu.
Bu dedikoduların çıkması üzerine Rüştü Aras gibi Rıza Soyak gibi Atatürk'e bağlı isimler cevap vermek zorunda kalıyordu.

Rıza Soyak bu konuyu, "Atatürk'ten Hatıralar" isimli kitabında bizzat aktarmıştır.
 Atatürk'ün 13 Kasım 1918'de "Geldikler gibi giderler" sözünü ederken yanında bulunan yaveri Cevat Abbas Gürer de onun ölümüyle tasfiye edilenler arasındaydı. Öyle ki Gürer'in subay olan oğlu bile babasının yüzünden baskı altına alınacaktı.
 İşte, "il başkanları vali oluyordu" dedikodusunun iç yüzü bu şekildedir. Atatürk döneminde İl başkanları vali olmamıştır. Tam aksine valiler il başkanı olmuştur. Bunun temelinde yatan neden parti teşkilatı ile bürokrasi arasında yaşanan mücadeledir.
İnönü/Peker ekibinin başlattığı mücadele Atatürk bürokrasiden taraf olmuş ve diktatörlüğe doğru evrilebilecek gelişmelerin önünü kesmek istemiştir. Hatta bu yolda İnönü ekibini de tasfiye etmek istemiş, zamansız ölümü rüzgarı tersine çevirmiştir.
Atatürk'ün zamansız ölümüyle İnönü kadroları devlet üzerinde kaybolan nüfuzunu yeniden tesis etmiş ve Atatürk kadroları kırpılmıştır.

Devlet 2. Dünya Savaşı'nı İnönü kadroları ile yönetmiş ve savaş sonunda 1945 yılından itibaren Amerikan güdümüne girilmeye başlanmıştır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *