İSTANBUL (AA) AİŞE HÜMEYRA BULOVALI Yayıncı ve yazar Dr. Melike Günyüz, "Edebiyat dediğimiz şey, zamanın ruhuyla bütünleşik bir şeydir. Bugün post modern edebiyattan söz ediyorsak aslında çocuk edebiyatında da bir post modern yaklaşımdan söz ediyoruz. Özellikle de bunların resimli kitap bölümü, çok farklı açılımlara da gebe olan bir alan. Artık dünyada çok ciddi anlamda post modern resimli çocuk kitaplığı yayıncılığı varken Türkiye'de de son yıllarda bunu görme şansımız oluyor." dedi.
Her yıl kasım ayının ikinci pazartesi günü başlayan ve tüm yurtta kutlanan "Dünya Çocuk Kitapları Haftası" kapsamında, farklı kurum ve kuruluşlar çeşitli etkinlikler düzenlerken, çocukların kitap okuma alışkanlıklarına da dikkat çekiliyor.
Yayıncılık ve çocuğa yönelik birçok projenin danışmanlığını üstlenen, aynı zamanda Erdem Yayın Grubunun Genel Yayın Yönetmeni Melike Günyüz, Dünya Çocuk Kitapları Haftası kapsamında çocuk kitapları yayıncılığı üzerine AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Günyüz, Türkiye'de çocuk kitabı yayıncılığının sektörel anlamda çok gelişen bir alan olduğuna dikkati çekerek, son 10 yılda yüzde 300 gibi bir büyüme aşaması kaydettiğini söyledi.
"Edebiyat dediğimiz şey, zamanın ruhuyla bütünleşik bir şeydir"
Türkiye'nin artık sadece Türk öğrenciler ve çocuklar için kitap üreten yayıncılardan olmadığına işaret eden Günyüz, bütün dünyayı kendisine müşteri gören bir yayıncılık anlayışına geçildiğini ve durumun da yayıncılık kalitesini arttırdığını ifade etti.
Günyüz, Türkiye'de artık dünya standartlarında resimli çocuk kitapları ve çocuk edebiyatı ürünlerinin yer aldığını belirterek, "Bu kayda değer bir şey. Çünkü edebiyat dediğimiz şey, zamanın ruhuyla bütünleşik bir şeydir. Bugün post modern edebiyattan söz ediyorsak aslında çocuk edebiyatında da bir post modern yaklaşımdan söz ediyoruz. Özellikle de bunların resimli kitap bölümü, çok farklı açılımlara da gebe olan bir alan. Artık dünyada çok ciddi anlamda post modern resimli çocuk kitabı yayıncılığı varken Türkiye'de de son yıllarda bunu görme şansımız oluyor. Zaten bu kitapların da telif haklarının hemen başka ülkelere, Uzak Doğu, Kore'den başlayarak, Latin Amerika ülkelerine kadar satışı gerçekleşiyor." diye konuştu.
Türkiye'de 1990'lara kadar işi sadece çocuk kitabı olan yayınevlerinin birkaç tane olduğunu aktaran Melike Günyüz, şöyle devam etti:
"Çocuk kitabı yayıncılığı aslında ihtisas gerektiren bir alan. Editörlüğü ve yayıncılığı daha geniş bir ekip çalışmasını gerektiriyor. Yani yazarınızla, çizerinizle, editörünüzle, grafik tasarımcınızla hatta satış pazarlama ekibinizle birlikte oturup planladığınız bir süreç. Şimdi yayınevlerinin böyle bir alan açması biraz yayınevlerinin gücüyle de ilgili bir şey. Yani yayınevleri büyüdükçe, ekonomik olarak geliştikçe bir çocuk kitabı departmanı da açmaya başladılar ve bunlar da aslında biraz hata yapa yapa, biraz da pazarda müşterisinin kim olduğunu tespit ede ede bugünlere geldi. Uluslararası bir fuara gittiğimizde o kadar çok güzel çocuk kitapları var ki Türkiye'den eserleri sergileyecek yer bulamıyoruz."
Günyüz, Türk yazarların artık kendi kültüründen beslenerek yeni yeni hikayelerini yazdıklarını söyleyerek, "Artık o kendi hikayelerimizden daha modern versiyonlarına, post modern versiyonlarını yazacağız ve bunları da sadece Türk çocukları değil, bütün dünya çocukları okuyacak." dedi.
"Çocuk kitabı yayıncılık sektörünün en az ilişkide olduğu kurumlar güzel sanatlar akademileri"
Sektörün dinamiklerinin değişmesi ve gelişmesinden de bahseden Günyüz, şunları kaydetti:
"Birçok neden var. Bunlardan bir tanesi toplumun alım gücünün yükselmesi. Ebeveynlerin çocukların başka ihtiyaçlarının yanında kitaba olan ihtiyaçlarında da daha kaliteli içerikleri göz önünde bulundurmaları. Özellikle genç öğretmenlerin dünya literatürünü takip etmeleri ve öğrencilerine de bu literatürden eserler okutma talepleri. Bütün bunlar tabii ki sektörün dinamikleri olarak ortaya çıkıyor. Fakat çocuk kitabı yayıncılığında ve aslında çocuk kitabını üreten taraflar olarak editörlerimiz, yazarlarımız ve çizerlerimizin yetişmesi noktasında temel bir sorunumuz var. Çünkü ülkemizde bunları yetiştiren kurumlar yok. Genellikle bu işleri çok seven, çok gönüllü olan editör adayları, yayınevlerinde hata yapa yapa, o ortamda alaylı olarak yetişerek öğreniyorlar. Sonuçta bu bir zanaat aynı zamanda. Usta çırak ilişkisi içinde öğreniliyor. Keza illüstratörlerimiz için de aynı şey söz konusu. Yani bizim çocuk kitabı yayıncılık sektörünün en az ilişkide olduğu kurumlar aslında güzel sanatlar akademileri ve animatör yetiştiren, animasyon bölümleri. Bu bölümlerde ne yazık ki sektörün çok yakın ilişkisi olmadığı için yine bu arkadaşlar da bir şekilde işte başka sanatçıları, başka kitapları biraz taklit ede ede bir kendi üsluplarını bulmaya çalışıyorlar.
Ama bizim artık sektörün insan kaynağı olarak hakikaten bir yayınevine gelmeden önce bu alanla ilgili temel kavramları, temel üslupları, dünya pazarını, Türk pazarını, çocuk okurun neleri talep ettiğini, çocuk kitabı müşterisinin gerçekte kim olduğunu, bu müşteriye nerede, nasıl servis yapılabileceği gibi konularda aslında daha detaylı bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla ben sektörün önünün açılması için ciddi anlamda müfredata, yani üniversite bağlamında artık hem yayıncılık hem de çocuk edebiyatı noktasında biraz daha kayda değer eğitim programlarının geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum."
"Çocuğun bir kitabı eleştirme özgürlüğü olduğunun farkına varması gerekir"
Günyüz, çocukların okuma özgürlüğü meselesine de değinerek, "Çocuğun okuma özgürlüğü meselesi, çocuk gitsin istediğini okusun anlamında değil. Çocuğun bir kitabı eleştirme özgürlüğü olduğunun farkına varmasıdır. Yani burada belki özgürlük kelimesi çok doğru bir kelime değil. Ama çocuğa okumayı öğretmekten söz ediyorum. Yani bir kitabı okumayı öğrenmek ve öğretmek de başlı başına bir iş. Yani tamam yayıncı bu kitabı hazırladı, sundu ebeveyn gitti ve aldı ama iş orada bitmiyor. O sadece bir aşama. Bir sonraki aşama bizim bu kitapla buluşturduğumuz çocuğun aslında bir okur olmasını sağlamak. Bunu sağlamak için de o kitabı bir araç haline dönüştürmek, okuma kültürü anlamında okuma, anlama, düşünme, tefekkür etme, yorumlama kabiliyetlerinin gelişmesi demektir. İşte özgürlük dediğimiz şey aslında buradan çıkıyor. Yani bir çocuğun bir kitabı kritik etme, onu beğenmeme, neden beğenmediğini ifade etme yetkinliklerinin gelişmesi anlamında söylüyorum." değerlendirmesini yaptı.
Kitapların esas olarak ana dil gelişimine katkı sağladığının altını çizen Melike Günyüz, "Bir kitap ister bir Türk yazar tarafından yazılmış olsun isterse çeviri bir kitap olsun. Orada Türkçe olarak duyguların doğru ifade edilip edilmediği, Türkçe söz dizimi, Türkçe'nin farklı cümle yapılarının o kitabı zenginleştirip, zenginleştirmediği, resimlerin kitabın anlatımına ne kattığı, resimlerin de ayrıca bir okuma metni olarak o kitaba ne değer kattığı konularında okurun farkındalıklarının gelişebileceğine inanıyorum. Çünkü bir yetişkin, bir resimli çocuk kitabından ya da herhangi bir çocuk kitabından zevk almak için ilişkiye girdiği anda, bence o okyanusu keşfedecek ve kendisinin zevk aldığı şeyleri çocuğuna da okutacaktır." şeklinde konuştu.