İSTANBUL (AA) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, siber dünyanın daha güvenli ve daha özgür olmasına ihtiyaç duyulduğunu belirterek, "Sosyal medya platformlarında insanların kişisel haklarına karşı yapılan saldırıların önlenmesi devletimizin sorumlulukları arasındadır. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine hassasiyet gösterdiğimiz gibi, onların siber kimliklerine, kişiliklerine ve haklarına karşı girişilebilecek tüm saldırılar konusunda da son derece hassasız." dedi.
Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi'nin (Stratcom Summit '21) açılışındaki konuşmasında, son 10 yılda tedavüle giren "PostTruth" (hakikatötesi) kavramının hiç olmadığı kadar içi dolu şekilde arzıendam ettiğini anlatarak, yeni medya ve yeni bilgi teknolojilerinin, olumlu özelliklerinden çok, olumsuz özellikleriyle gündeme gelmeye başladığını söyledi.
Yeni medyanın, yeni bilgi teknolojilerinin hakikat namına kullanıldığında bilgiye erişimi demokratikleştirebileceğini vurgulayan Altun, yeniliğin de cazibesiyle dünya nüfusunun hatırı sayılır bir kısmının yeni medya araçlarının müptelası haline geldiğine işaret etti.
Gündelik hayatın, kültürleri küresel düzlemde tek tipleştirdiğini, öte yandan küresel düzlemde, yeni medya ve bilgi teknolojilerini düzenleyecek meşru ve işlevsel hukuki çerçevelerin inşası noktasında başarılı girişimlerin ortaya konulamadığını anlatan Altun, şöyle konuştu:
"Yaşanan teknolojik dönüşüm sürecine eşlik eden uluslararası sistem krizleri ve başıbozukluk, bu konuda, yeni medya teknolojileri karşısında insan hak ve hürriyetlerini esas alan evrensel bir hukuki çerçevenin inşasını da geciktirdi, geciktiriyor. Elbette bu sürece küresel medya ve iletişim şirketlerinin bitmek bilmeyen ihtirasları ve kar arzuları da eklenince, uluslararası alanda başa çıkılması hiç de kolay olmayan bir anarşi ve kaos kendini gösterdi. Bu anarşik ortamda, bu küresel medya ve iletişim şirketlerine ev sahipliği yapan devletler, süreci kamu adına bir hakem gibi yönetmek yerine, ortaya çıkan yeni statükoya teslim oldular, oluşan yeni ekosisteme kendilerini kaptırdılar. Bu devletler, küresel medya ve iletişim şirketlerinin sağladığı hegemonya karşısında sessiz kaldılar. Bir diğer yandan, bu anarşik ve kaotik sürece karşı önlem alma iddiasında olan bazı devletler ise aynı araçları bir sosyal kontrol ve siyasal sansür mekanizması olarak kullanmaya başladılar. Açık ve net bir biçimde vurgulamak gerekir ki, her iki yaklaşım da demokratik sistemleri; toplumsal, kültürel ve siyasal çok çeşitliliği tehdit etmektedir."
Kamu menfaati açısından her iki yaklaşımın da büyük riskler barındırdığına dikkati çeken Altun, başıbozuk iletişim rejiminden ekonomik çıkar elde eden ülkelerin, aynı rejimin yol açtığı siyasi provokasyon ve manipülasyonların kurbanı olduğunun altını çizdi.
Söz konusu ülkelerin kamuoylarında demokratik kurum ve işleyişlere karşı güven erozyonu yaşandığını aktaran Altun, yine bu ülkelerin, söz konusu yeni iletişim düzeninin toplumsal, siyasal ve kültürel anlamda istikrarsızlaştırıcı etkisi ile tanıştığını ifade etti.
"Yeni teknolojilerle oynadıkları 'kedi fare' oyununun faturasıyla karşı karşıya kaldılar"
Seneler boyu birçok ülkeye "internet sansürcüsü" ve benzeri suçlamaları yöneltenlerin, günü geldiğinde kendi devlet başkanlarının bu yeni mecralar tarafından sansür edilişine şahitlik ettiklerini belirten Altun, "Öte yandan, bu yeni medya ve bilgi teknolojileri üzerinden bir 'kontrol toplumu' yaratmaya çalışan devletler ise bu yeni teknolojilerle oynadıkları 'kedi fare' oyununun faturasıyla karşı karşıya kaldılar. Bir yandan kendi toplumlarının dünya toplumlarıyla iletişimlerini keserken, öte yandan kendi sınırları içinde sessiz kutuplaşmaların ortaya çıkmasına neden oldular. Her iki durumda da karşımıza, yönetim sistemlerini tehdit eden, dahası ülkelerin iç huzurunu riske sokan yeni bir durum ortaya çıkmış oldu. Son 20 senedir uygulanan iki yöntem de kendi içlerinde çelişkili sonuçlara ve olumsuz gelişmelere yol açtı. Her ikisi de uluslararası sistemde bir siber anarşinin varlık bulmasına, dahası agresif ve kuralsız şekilde işleyen, günden güne daha da agresifleşen enformasyon savaşlarına kapı araladı." dedi.
Devletlerin siber ordular kurmaya başladığını, öte yandan, sosyopolitik alanlarda dezenformasyon, ayrımcılık, ötekileştirme ve nefret dilinin merkezde olduğu çeşitli iletişim krizlerinin baş gösterdiğini dile getiren Altun, "Bugün, artık kritik bir eşikte bulunuyoruz. Ve bu kritik eşikte, ülkemiz ve yine bizim gibi bu küresel kaotik iletişim ortamından muzdarip olan birçok başka ülke bu duruma bir son vermek için çabalıyor." değerlendirmesini yaptı.
Stratejik bir siber anlatıya ve düzene ihtiyaç var
Stratejik anlamda yeni bir siber anlatıya ve düzene ihtiyaç olduğunu vurgulayan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Devletlerin siber egemenliklerini koruyacakları, kendi vatandaşlarının bireysel hak ve hukuklarını teminat altına alabilecekleri bir düzen. Sahipsiz denizlerin sahibi gibi siber dünyayı terörize eden siber korsanların faaliyetlerine son verilebilecek bir düzen. Yabancı devletlerin, devlet altı aktörlerin ve terör örgütlerinin siber kanallar ve yeni iletişim teknolojileri üzerinden yürüttükleri siyasi mühendislik faaliyetlerinin önüne geçebilecek bir düzen. İnternete erişim kanallarını çeşitlendiren, buna mukabil hesap verebilirlik ilkesi üzerinden sosyal medya şirketlerinin denetlenebileceği ve sorumlu kılınabileceği bir düzen. Siber dünyanın ve yeni iletişim teknolojilerinin nimetlerinden herkesin eşit bir şekilde faydalanabileceği, siber emperyalizme, siber faşizme, tek tipleştirici, baskıcı, ayrıştırıcı ve ayrımcı dile son verebilecek bir düzen. Evet, bu düzene ihtiyacımız var. İnsanlığın geleceği için, demokrasilerimizin selameti için bu düzene ihtiyacımız var. Zor, fakat imkansız değil. Bunun için hiç kuşkusuz hepimize düşen görevler var. Devlet, toplum, medya şirketleri ve uluslararası örgütler, bu dönemde hep birlikte elimizi taşın altına koymalıyız."
Fahrettin Altun, siber güvenlik konusunun en önemli ulusal güvenlik konularından biri haline dönüştüğüne işaret ederek, "Bugün sadece devlet kurumları değil, sivil toplum kurumları, üniversiteler, araştırma merkezleri ve özel sektör kuruluşları siber saldırıların hedefi konumundadır. Siber dünyada giderek artan riskler ve tehditlere karşı toplumu, toplumun bileşenlerini korumak elbette devletlerin görevidir. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu görev ve sorumluluğun idrakindeyiz. Öncelikle, hem yeni iletişim araçlarını, hem de siber dünyanın sunduğu imkanları toplumumuz için bir kazanım olarak görüyoruz. Bu araçların herhangi bir dış etkiye, sistematik dezenformasyon siyasetine maruz kalmadan toplumumuz tarafından özgürce ve eşit bir şekilde kullanılmasından yanayız." diye konuştu.
"Yeni bir hukuki çerçeve hazırlığı içindeyiz"
Siber adaletin önemini anlatan Altun, şunları kaydetti:
"Özellikle Kovid19 krizi döneminde toplumun farklı kesimlerinin siber dünyaya eşit erişimi, bu krizle mücadelede başat faktörlerden birine dönüşmüştür. Devlet olarak toplumun farklı kesimlerinin siber dünyaya erişiminde fırsat eşitliğine sahip olmasını önemli önceliklerimizden biri olarak görüyoruz. Tam da bu nedenle, 'siber adalet, toplumsal huzur ve barış için de önemlidir' diyoruz. Siber dünyanın hem daha güvenli ve hem de daha özgür olmasına ihtiyacımız var. Sosyal medya platformlarında insanların kişisel haklarına karşı yapılan saldırıların önlenmesi devletimizin sorumlulukları arasındadır. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine hassasiyet gösterdiğimiz gibi, onların siber kimliklerine, kişiliklerine ve haklarına karşı girişilebilecek tüm saldırılar konusunda da son derece hassasız. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla yeni bir hukuki çerçeve hazırlığı içindeyiz. Hedefimiz, siber düzlemde kimi yabancı devlet kurumlarının muhtemel keyfi tavır ve yasaklarına ve devlet dışı aktörlerin dezenformasyon ve manipülasyon operasyonlarına karşı vatandaşlarımızın korunmasıdır."
"Siber dünyada daha güvenli ve daha özgür olmaya ihtiyacımız var" derken; kişisel verilerin, kurumsal verilerin, bireysel hakların teminat altına alınmasından bahsettiğine dikkati çeken Altun, şöyle konuştu:
"Yeni iletişim teknolojilerinin sunduğu imkanlardan kendi emelleri uğruna faydalanmaya çalışan, yeni medya platformlarını kendi propagandaları için kullanan terör örgütlerinin, organize suç şebekelerinin etkisinden temizlenmiş bir siber dünyadan bahsediyorum. Vatandaşların, bireylerin tercihte bulunmak için en temel gereksinimleri olan doğru bilginin karşısında yer alan sistematik yalan siyasetinden, bilgi kirliliğinden arınmış bir siber dünyadan bahsediyorum. Toplumsal ilişkileri zehirleyen, ideolojik yahut zümrevi çıkarlar uğruna üretilen yalan içeriklerin meşru ve işlevsel görülmediği bir sanal ortamdan bahsediyorum. Sosyal medya şirketlerinin ticari yahut siyasi saiklerle bireyleri keyfi şekilde yönlendiremeyecekleri bir dijital dünyadan bahsediyorum. Ancak, böylesi bir siber alanda, böylesi bir sanal ortamda özgürlükten bahsedebiliriz. Enformasyon savaşlarının yoğunlaştığı günümüzde, ulusal güvenliği ve siber egemenliği muhafaza edecek tedbirleri almak mecburiyetindeyiz. Ve biz bu noktada başta İletişim Başkanlığımız olmak üzere, ilgili bütün kurumlarımızla birlikte titiz bir biçimde çalışmalarımızı sürdürüyoruz."
Politik savaş olarak da adlandırılan ve yeni iletişim teknolojilerinin kullanılması yoluyla ülkelerin toplumsal barışını, ekonomik istikrarını ve devlettoplum ilişkilerini hedef alan enformasyon operasyonlarına karşı mücadelelerinin aralıksız devam ettiğini, bunu yaparken de kamu çıkarlarını ve milletin hukukunu gözetmeyi esas aldıklarını belirten Altun, İletişim Başkanlığının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vizyonu doğrultusunda, devletin ilgili kurumlarıyla eşgüdüm içerisinde, hem ülkenin kamu diplomasi faaliyetlerini yönlendirme, hem sistematik dezenformasyon faaliyetleriyle mücadele etme, hem de devletin stratejik iletişim yol haritasını çerçeveleme noktasında çalışmalarını sürdürdüğünü sözlerine ekledi.
(Bitti)