HACER BAYRAM-DOSYA HABER
Günümüz insanı için beklemek neredeyse dayanılmaz bir hal aldı. Teknolojinin sunduğu hız, her alanda hayatımızı kolaylaştırırken aynı zamanda sabırsızlık, tahammülsüzlük ve aceleciliği de beraberinde getirdi. Artık her şeyin anında gerçekleşmesini, istediğimiz her şeye birkaç dokunuşla ulaşabilmeyi bekliyoruz. Ancak bu hız saplantısı, bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi sorunlara yol açıyor. Peki, insan neden beklemekte bu kadar zorlanıyor? Dijital çağın getirdiği hız baskısı, psikolojimizi ve sosyal ilişkilerimizi nasıl etkiliyor?
Teknolojinin doğrudan ya da dolaylı yoldan dayattığı hız, bireyleri sürekli daha hızlı olmaya teşvik ediyor. Bunu başaramayanlar ise kendilerini yetersiz ve dışlanmış hissediyor. Sürekli hızlanan bir dünyada, insanlar da hızlanmak zorunda kalıyor ve bunun sonucunda acelecilik, sabırsızlık ve tahammülsüzlük günlük hayatın olağan parçaları haline geliyor.
Ulaşım, iletişim ve bilgi erişimi gibi alanlarda teknolojinin sağladığı kolaylıklar, insan zihnini de hızlı olmaya koşullandırıyor. Birkaç yüzyıl önce aylar süren yolculuklar, günümüzde birkaç saat içinde tamamlanabiliyor. Eskiden haftalarca beklenilen mektuplar, şimdi saniyeler içinde iletiliyor. Ancak bu kazanımlar, insanların zamanla daha da sabırsız olmasına neden oldu. Birkaç dakikalık hatta bir kaç saniye gecikmeler bile tahammülsüzlüğü körüklüyor, insanlar beklemeyi bir eksiklik ve zaman kaybı olarak görüyor. Halbuki hız kazanımıyla elde edilen zamanın nasıl değerlendirildiği sorusu hala yanıtsız duruyor.
Bilgiye Erişim Kolaylığı ve Sabırsızlık
Geçmişte bilgiye ulaşmak uzun bir süreç gerektirirken günümüzde internet sayesinde birkaç saniyede dünya üzerindeki hemen her bilgiye erişebiliyoruz. Ancak bu kolaylık, sabrı ve derinlemesine düşünmeyi ikinci plana bıraktı. Eskiden kitaplar arasında geçirilen saatler, yapılan uzun tartışmalar ve düşünsel yolculuklar günümüz insanı için lüks haline geldi. Bilgiyi hızla tüketiyoruz ama özümsemekte zorlanıyoruz. Anlam arayışımız yüzeysel hale geliyor, zihnimiz kısa süreli tatminlerle yetinmeye alışıyor.
Bu durumun en somut örneklerinden biri de dijital medya tüketiminde görülüyor. Artık uzun yazılar okumak, derinlemesine analizler yapmak yerine birkaç saniyede tüketilebilecek videolara, hızlı içeriklere yöneliyoruz. Hızlı değişen içerikler, zihnimizi sürekli olarak yenilik arayışına itiyor, hatta asansör beklemek, asansörün kapılarının yavaşça kapanmasına bile tahammül edemiyoruz ve gündelik hayattaki bu bir kaç dakika süren, işimizi kolaylaştıran yenilikler bizi daha da sabırsız birine dönüştürüyor.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre, kolay elde edilen şeyler, haz mekanizmasını doğrudan etkiliyor. İnsan beyni sürekli olarak ödüllendirilmeye alıştığında, çaba göstermeden sonuç almak istiyor. Modern insanın beklemekte zorlanmasının temel sebeplerinden biri de bu. Çocukluktan itibaren her şeye kolay erişmeye alışan bireyler, emek ve sabır gerektiren süreçlere katlanmakta zorlanıyor. Sabır bir erdem olmaktan çıkıyor, insanlar kısa vadeli tatminlere yöneliyor.
Hız çağında, beklenti süresinin kısalmasıyla birlikte stres seviyeleri de artıyor. Bir mesajın cevabını birkaç dakika içinde alamamak, trafikte birkaç saniye beklemek veya bir hizmetin biraz gecikmesi,internetin sadece bir kaç saniye çekmemesi bile tahammülsüzlük krizlerine sebep olabiliyor. Bunun sonucunda, bireyler sadece kendi iç huzurlarını değil, toplumsal huzuru da kaybediyor. Öfkeli sürücüler, sabırsız tüketiciler, anında yanıt bekleyen işverenler... Tüm bunlar, bireysel stresin toplumsal boyuta taşınmasına yol açıyor.
Modern yaşamda hız her zaman olumlu bir gelişme olarak kabul ediliyor. Ancak bu hızın bizleri gerçekten daha mutlu ve üretken yapıp yapmadığı tartışmaya açık. Geçmişin yavaş tempolu insanları, çok daha sınırlı imkânlara sahip olmalarına rağmen büyük eserler ortaya koyabildiler. Günümüzde ise bilgiye erişim kolaylaştı, süreçler hızlandı ama ortaya çıkan eserler tatmin edici mi? Daha fazla bilgiye sahibiz ama daha bilgili miyiz? Daha hızlı iletişim kuruyoruz ama daha derin bağlar mı geliştiriyoruz?
Bu noktada, Fransız filozof Paul Virilio’nun “Hız felakettir” sözünü hatırlamak gerekiyor. Hızın sunduğu konforun, insanın ruhsal dünyasında yarattığı çöküş göz ardı edilmemeli. Çünkü hız, zamanı doğru kullanmayı öğretmez. Aksine, sürekli olarak daha hızlı olmayı dayatarak insanı bir yarışın içine sokar ve bu yarışın sonunda hiçbir zaman gerçek tatmine ulaşılamaz.
Dijital çağın getirdiği hız, modern insanı tahammülsüz ve sabırsız hâle getirdi. Bilgiye, hizmete, iletişime anında ulaşma alışkanlığı, bireyleri bekleyemez ve süreçlerden keyif alamaz bir konuma getirdi. Ancak hayatın en anlamlı yanları genellikle bekleme sürecinde saklıdır. Bir emek harcamanın, sabretmenin, süreçleri sindirerek yaşamanın insana kazandırdığı derinlik, hız çağında unutulmaya yüz tutmuş erdemlerdir.
Bu nedenle, modern insanın hızın içinde kaybolmamak için bilinçli bir şekilde yavaşlamayı öğrenmesi gerekiyor. Teknoloji bizlere hız kazandırabilir ama anlam, her zaman yavaşlıkta gizlidir. Beklemek, sabretmek ve süreçlerden keyif almak yeniden değer kazanmalıdır. Çünkü hayatın en güzel anları, hemen elde edilen sonuçlarda değil, onlara ulaşmak için kat edilen yolda saklıdır.