"Haberin İşçisi, İşçi Haber."
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
34,5684 %0.14
36,1296 %-0.31
3.396.909 %4.176
2.963,16 0,04
Ara
İşçi Haber Kültür Sanat Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku: Arif'in gözünde başka bir Müzeyyen

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku: Arif'in gözünde başka bir Müzeyyen

Arif'in anlatımıyla, hayatta ne istediğini tam olarak bilemeyen Müzeyyen’e..

Havva YORGANCI

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku

İletişim Yayıncılık, syf: 59, İlk Basım Tarihi: Aralık 2014, Okunma sayısı: 29 bin

Yazar: İlhami Algör, 1955’te İstanbul Suriçi’nde doğdu. Türk sanat ve edebiyat dünyasında Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku isimli romanı ile tanınmaktadır. Eğitimini Televizyon alanında yapan İlhami Algör sanat dünyasının asi isimlerinden biridir. Reklam yazarlığı ve yönetmenliği yapmaktadır. Kariyer hayatı boyunca yönetmenlik, reklam yazarlığı ve yazarlık yapmıştır. En tanınan eseri Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku isimli eseri sinemaya uyarlanmıştır. Halk arasında projeci ve doktor olarak bilinmektedir. Can Dündar ile belgesel film yapmıştır.

İlhami Algör bu kitabı 1995 de 40 yaşındayken yazmıştır. Az yaşadım demek için çok, çok yaşadım demek için az bir yaşta. İstanbul'un eski döneminde yaşamış biri olarak yazmış bu kitabı. Şimdiye göre çok daha güzel İstanbul'dan geliyor bize. Ve Müzeyyen, nevi şahsına münhasır; varlığıyla, yokluğunu korkutan kadın. Bir çocuğuyla kalakalmış, yaşamaktan yorulmuş, kimseyle uğraşmak istememiş biri. Yalnız şunu da söylemeden geçmeyeceğim ki kurgu çok basit, neredeyse ortada bir olay yok, kitabın başarısı söz dizilimlerinde ve kelimelerinde. Tabi bunda bizim kültürümüze dayalı yazılmasının da etkisi fazla. Örneğin bu kitabı İngilizce'ye çevirip bir yabancıya okutsanız, bir Türklerin aldığı tadın yarısını almaz, öyle düşünüyorum. Zevk alabilmek için bu toprakların ekmeğini yemiş, suyunu içmiş olmak gerekir. Yürümek her zaman yürümek değildir, bazen düşünmektir. Nedendir bilmem kitaplarda sokak sokak bir başına yürüyen ve bu sokakları arşınlayan kahramanların yazarlarını değerli bulmuşumdur. Çünkü bu yazarlar sahipsizdir, toplumdan ya dışlanmıştır ya da kendini soyutlamıştır. Anlatamamıştır çevresine derdini ya da anlayan olmamıştır ki yazıya dökmüştür düşüncelerini elbet bir gün beni de anlayan olur diye… Ve bizler bu yazarları okurken kendimizi tam manasıyla bulamasak da yazımlarında; mutlaka kendimizden bir parçaya rast gelmemiz ihtimal dahilindedir.

Kitap başkahramanımızın iç dünyasından oluşuyor. İçindeki boşluğu kapatmak için birçok şeyle konuştuğunu göreceksiniz. Yeri geliyor kendisiyle konuşuyor, bazen mobilyalarla, bazen de içindeki boşluğu kapatmak için bir tablonun içine giriyor ve oradakilerle konuşuyor. Sadece bunlarla değil; aynı zamanda çoğu kez oluşturduğu hikâyedeki ana karakteriyle konuşuyor. Bu yüzden bazen ana karakterin kiminle muhatap olduğunu ayırt etmek zorlaşıyor. Bir kitap yazmak istiyor ama bir türlü kitaplarının sonu gelmiyor. Çünkü ilhama ihtiyacı var. Aslında bu ilham da sevdiği kadından ayrılmasıyla geliyor. Ayrılık acısı en büyük ilham değil midir zaten? Sokaklarda yalnız başına dolaşıyor, şarkılar mırıldanıyor, iç dünyasındaki birçok ses onu esir alıyor. Ne olmuştu da, 'Seninle dünyanın her yerine gelirim, ' diyen Müzeyyen, ‘durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı’, tam da bu cümle kitabın içeriğini özetliyor. Nerelere gidiyordu? Gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı? Hangisi Müzeyyen'di? Ya da Müzeyyen kimdi? İlk tanıdığı kimdi, şimdiki kim? 

Arif kafasında ismi Müzeyyen adında bir kadın profili çizer, sonra hayallerindeki o kişiyi aramaya başlar. Bir gün arkadaşının düğününde tanıştığı kadına, kafasındaki Müzeyyen’i tasvir eder. Aradığını bulma heyecanı damarlarını çatlatır adeta. Alışılmışın dışında biriydi zihnindeki, eşsiz ve tanıştığı bu kadın onlara uyuyordu. Şaşkındı, heyecanlıydı ve ona her şeyini adamaya hazırken, Arif tarafından kıskançlık yaşayan Müzeyyen bir anda soğuyup onu terk eder. Zor, tahammülü tükenmiş bir kadındı Müzeyyen. Terk edilen Arif mahvolur, sürekli neden arar. Onu bu kadar koşulsuz seven adamı nasıl ardında bıraktığını anlamaya çalışır. Onun hayalinde yarattığı kadın; sürekli ne yapması gerektiğini bıkmadan söyleyendi bir kadındı ama Müzeyyen bunun tam tersiydi. Arif de onu bu sebeple saplantı haline getirmişti… Müzeyyen hayatından çıkınca boşlukta savrulan Arif uzun bir zaman dünyadan kopar. Bir gün Müzeyyen ile karşılaşınca onunla yüzleşme gücünü kendinde bulur, peşinden nereye giderse takip eder. Uzun bir yürüyüşün ardından sahil kenarına oturan Müzzeyen’in yanına usulca gelip hayali bir yüzleşme yaşar, artık olgunlaşmış bir şekilde eski hataları yapmayarak onunla yüzleşir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *