Aşkın Metafiziği
Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer (d. 22 Şubat 1788, Danzig - 21 Eylül 1860, Frankfurt), Alman filozof, yazar ve eğitmendir. Aynı zamanda Immanuel Kant'ın en çok değer verdiği öğrencisiydi. Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir ve dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkatleri çekmiştir. Ayrıca Schopenhauer, Nietzsche'nin ilk akıl hocasıdır.
Yapı Kredi Yayınları. Syf: 80. Basım Tarihi: 2019. İlk Yayın Tarihi: 1818.
“Bir insanı anlamak istiyorsanız öncelikle insanlar hakkında bildiğiniz her şeyi ama her şeyi unutmalısınız” demiş Carl Gustav Jung. Kişi toplumun davrandığı gibi davranmadığı zaman dışlanır. Çoğunluğun standartlarına uymayanlar ötekileştirilir. Psikolojide her türlü duruma uyan bir hastalık mevcuttur. Kitabımızda, şizofreni tanısı almış bir kişinin yaşadığı süreçleri, nedenleri, sonuçları ve hayata tutunmak için olan mücadelesini okuyoruz. Doğumunda annesini kaybeden karakterimiz, yedi yaşında da babasının intiharına tanık olur. Amcası ve ailesi ile bir süre yaşadıktan sonra yetimhaneye gönderilir. Babasının ölümünden sonra duyduğu acı onu psikoloji okumaya iter. Okulda Müjgân adında bir kıza âşık olur. Sırf onunla tanışmabilmek için, onu tanıyan Müjdat ile aynı evde yaşama talebini kabul eder. Zamanla Müjgân’ın her hali onu o kadar büyüler ki, travmalarını, mutsuzluklarını, yetimhane günlerini geride bırakır. “Aşkın gözü kördür” de bu yüzden deniyor. Yakınındaki ihaneti fark ettiğinde, Müjdat’a saldırması sonucunda önce hapishane, arkasından akıl hastanesinde buluyor kendini. Kitabımız psikoloji öğrencisi olan karakterimizin etrafında olanların farkında olması, kendisi dâhil çoğu hastalara uygulanan tedavi yöntemlerinin ve ilaçların tedavi etmeyip sadece hissizleştirdiğini görmesi ve bunu doktorlara anlatma çabalarıyla devam ediyor. Hastanede tanıdığımız farklı karakterler ve farklı hikâyeler bakış açınızı genişletmenizi ve farkındalığınızı artırmanızı sağlıyor.
İnsanlık tarihi boyunca yazarların, şairlerin en çok yazdıkları, hiçbir zaman değerini kaybetmeyen konusu "aşk" olmuştur. Bu kadar üzerine konuşulan bir konunun kökenine inmek gerekir. İnsanlara sonsuz acı çektiren, kendinden vazgeçiren, İntihara sürükleyen, katil eden, sadık insanı haine dönüştüren, merhametliyi vicdansıza dönüştüren, düzensiz olanı yıkan bu aşk nedir de insanları bu kadar süründürüyor. Schopenhaur aşkın cinsellik içgüdüsünün bir yanılsaması olduğundan bahsetmiş. Karşı cinsten iki bireyin bir araya üreme amacı ile gelmesindeki yolu ve etkeni “aşk” olarak adlandırmış ve bunu da çeşitli savlarıyla ortaya koymuştur. Twain’e göre saf ve karşılıksız sevgi yoktur. Anneniz bile sizi bir çıkar uğruna sever. Sizi sevdiğini düşündüğünüz her kişinin sizden bir çıkarı vardır aslında ve aynı şekilde sizin de sevdiğiniz insanlardan manevi/maddi/duygusal çıkarınız olmadan onları sevemezsiniz. Bu bağlamda Schopenhaurer aşk duygusunun asıl amacının iki kişiyi neslin devamı için bir araya getirmesi olduğunu savunur. Erkek veya kadının karşı cinsindeki bir kişiye hangi kriterlerle çekildiğini de detaylıca anlatmıştır. Sevginin temeli insan soyunun türünün kusursuz bir şekilde devamını sağlamaya ve üremeye dayalıdır. Kişi genelde kendisinde bulunmayan özelliklere sahip, onun kusurlarını kapatacak kişilere âşık olur. Bu yüzden kısa boylu bir erkek, uzun boylu bir kadına, şişman bir kadın daha zayıf, kaslı birisine âşık olur. Schopenhauer’a göre karşılıklı sevgiden emin olunan bir ilişkide, fiziksel haz olmaması durumunda bu sevgi yetersizdir. Kadın ve erkeğin fiziksel, ruhsal ve zihinsel olarak tam anlamıyla birbirinin aynı olduğu aşka çok nadir rastlanır. İnsanlar bazen karakter, ruhsal, zihinsel düşünce açısından tamamen birbirine zıt kişilere âşık olabilirler ancak seven kişi bunları görmezlikten gelir. Seven kişinin fiziksel olarak o kişiyi tamamlayıcı olarak görmesinden dolayı bunların sorun olması engellenir.