HAVVA YORGANCI /
Necip Fazıl Kısakürek
Büyük Doğu Yayınları syf: 152, Basım Tarihi: 2008, İlk Basım Tarihi: 1964
Ahmet Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 Tarihinde doğup, 25 Mayıs 1983’da vefat etmiştir. Türk ve İslamcı şair, yazar ve fikir adamıdır. Necip Fazıl, 21 yaşında yayımladığı Örümcek Ağı adlı şiir kitabının ardından, 24 yaşındayken yayımladığı Kaldırımlar adlı şiir kitabıyla tanınmıştır.
1934 yılına kadar sadece şair olarak tanınmış ve meşhur Bâb-ı Âli'nin önde gelen isimleri arasında yer almıştır. 1934 yılında Abdülhakîm Arvâsî ile tanıştıktan sonra büyük bir değişim yaşamış ve bu değişimi kendisi "...içimi öylesine bir sosyal mücadele ve cemiyeti yorma hamlesi kapladı ki, artık çalışamaz oldum." şeklinde tanımlar. Bu tarihten sonra Türkiye'nin birçok şehrinde konferanslar düzenlemiş, düzenlemiş olduğu konferanslarda ki sözlerinden dolayı hakkında dâvâlar açılmış ve bu dâvâlar neticesinde öncülük ettiği Büyük Doğu Hareketi'ne dair yayın yapan Büyük Doğu Dergisi yayın hayatı boyunca 16 kez kapatılmış, Necip Fazıl'ın eserleri toplanmış ve basımı yasaklanmıştır.
1948'den 1960 yılına kadar geçen sürede tiyatro eseri kaleme almayan Necip Fazıl, 1960 ihtilaliyle girdiği hapiste yazdığı üç piyesten biri olan Reis Bey, üç perdeden oluşan yerli tiyatro oyunudur.
Kitabımıza ismini veren Reis Bey karakteri; hayatını sadece suçlu bulmaya adamış, verdiği kararlarda acımasız adaletsizliği pek çok hayatın yok olup gitmesine vesile olmuştur. Devlet memuru olmasından dolayı, kanunlara karşı inanılmaz bir körlükle bağlı, her şeye yetebilecek güçte kurallar olarak görür. Kalbi mühürlü soğuk kanlığıyla bilinen, evlilik yapmadan altmışlı yaşlarına gelen, hayatını otel odalarında sürdüren bir ağır ceza mahkeme hâkimidir.
Reis Bey’in hayatının dönüm noktası, suçsuz bir çocuğun asılmasına karar vermesiyle başlıyor. Bu olay onu o kadar etkiliyor ki hayatı boyunca inşa ettiği değerler bir anda yıkılıveriyor gözleri önünde. Güvendiği kanunlar bir anda sislere karışıyor, çünkü her şeyin kanuna uygun olmasına karşılık bir masumun canı gidiyor. O zaman nerede kalıyor o her şeye hâkim olan kanunlar? Kanunların yanında realist bakış açısı da tozla duman oluyor, çünkü olay öylesine tesadüfî ki kanıtları olmasa kimsenin inanmayacağı türden. Bir anda dünyası yıkılıveriyor. Vicdan muhasebesi yapmaya başlayıp, adaletsizce verdiği kararların nelere mal olduğunu, adaletin suçluyu değil masumiyeti aramak olduğun anlıyor. Ömrünün son demlerini yaşarken merhameti armaya başlayıp, suçlu suçsuz yakınından ya da uzağından geçtiği herkesten merhamet isteyip, aman dilemeye başlıyor. ‘’Merhamet hava gibi su gibi muhtaç olduğumuz iksir. Baş aşağı bir cemiyeti baş yukarı edecek bir kuvvet’’ olduğunu ve âlemlerin bu kuvvet üstüne kurulu olduğuna inanır. Kibirden, hırstan, nefretten arınmış bir nefs merhametle dolmaz da ne ile dolar? Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni olan kalp ateşini bulsun yeter ki. Merhamet edebiyatı yapmak, merhametsiz olmaktan daha kötü değil midir?
Kitapta ki her karakterde kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz, her kelimesinde, cümlesinde kendinizi sorgulayacağınız ve tek başınıza oynayabileceğiniz kocaman bir tiyatro.! Kesinlikle okuyun.