"Haberin İşçisi, İşçi Haber."
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
2°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,0596 %-0.06
37,3996 %-0.08
3.448.818 %-1.899
3.345,33 -0,37
İşçi Haber Kültür Sanat Ken Loach: İşçilerin yönetmeni, emekçilerin sinemacısı

Ken Loach: İşçilerin yönetmeni, emekçilerin sinemacısı

Ken Loach, işçi sınıfının, ezilenlerin ve yoksulların yanında duran bir yönetmen olarak, sinemasında toplumsal adaletsizliklere ve kapitalizmin çelişkilerine ışık tuttu. 87 yaşındaki Loach, 60 yıl boyunca çektiği 50'den fazla filmle sınıfsal mücadeleyi ve dayanışmayı beyaz perdeye taşıdı. Sineması sadece gerçeği göstermekle kalmadı, aynı zamanda bu düzeni değiştirme çağrısı yaptı. Loach'un sineması, işçinin, halkın sesi olmaya devam ediyor.

DOSYA HABER: HACER BAYRAM

Ken Loach kimdir? 

Ezilenlerin, emekçilerin, yoksulların ve ötekilerin sinemacısı; gerçek dünyanın hikayelerini anlatan işçi sınıfının yönetmeni Ken Loach, 17 Haziran 1936'da İngiltere'nin Nuneaton kasabasında dünyaya geldi. Filmlerinde genellikle işçi sınıfının meselelerini ele alan Loach, kendisi de işçi sınıfına mensup bir ailenin çocuğuydu. Kral Edward VI Dilbilgisi Okulu'ndan mezun olduktan sonra 19 yaşında Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne katıldı. Daha sonra Oxford'daki St Peter's Koleji'nde hukuk eğitimi almaya başladı. Bu yıllarda tiyatro ve oyunculuğa olan ilgisini keşfeden Loach, Deneysel Tiyatro Kulübü'nün bir üyesi olarak 1959'da Shakespeare Memorial Tiyatrosu için "Bartholomew Fair" adlı açık hava oyununu yönetti ve bu oyunda Dan Jordan Knockem rolünü oynadı. 

Loach, üniversiteden sonra oyuncu olmaya heveslendi ancak bu girişimi başarısız olunca tiyatroda yönetmenlik yapmaya başladı. Bu durum onun hukuka olan ilgisini azalttı. BBC'ye set amiri olarak girmek istedi ancak başvurusu reddedildi. Zaman içinde aynı kuruma yönetmen olarak başvurdu ve bu kez kabul edildi. Ken Loac için BBC' nin her zaman ayrı bir yeri oldu çünkü burada yönetmenlik sanatını öğrenmişti. 

Ken Loach'ın kamerasına her zaman gerçek dünyanın sorunları yansıdı. Kimi zaman bir inşaat işçisi aracılığıyla, kimi zaman bir otobüs şoförü üzerinden işçi sınıfının sorunlarını aktardı. Bir filminde kendinizi İspanya İç Savaşı'nın siperlerinde, faşizme karşı savaşanların arasında bulursunuz. Bir diğerinde ise İrlanda'da İngiliz sömürgeciliğinin zulmüne uğrayanların yanında. 1980'li yıllarda burjuvazinin işçi sınıfına yönelik saldırılarının arttığı dönemde, Loach filmlerinde işçilerin hikayelerini daha da güçlü bir şekilde ele aldı. Kapitalizmin emekçi sınıfa uyguladığı zulme karşı durma sorumluluğunu iliklerine kadar hisseden Loach, her fırsatta toplumsal yaralara merhem olmaya çalıştı. Karanlıkta bırakılanları gün yüzüne çıkarmayı kendine hedef edindi.

Ken Loach'ın filmleri güçlü mesajları ve net tarafı nedeniyle egemenlerin zulmünün hedefi haline geldi. 1984 yılında çektiği, grevdeki madencileri geleneksel şarkılar ve şiirler üzerinden anlatan filmi yayından kaldırıldı. 1980'ler boyunca burjuvazinin işçi sınıfına yönelik saldırılarının arttığı bu dönemde Loach, büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı ve bu durum onun iş yapmasını engelledi. 1991 yılında "Ayak Takımı" adlı filmiyle dikkat çeken Loach, bu filmde zenginler için ev yapan ancak kendilerinin düzgün bir evi olmayan inşaat işçilerinin hikayesini anlattı. İşçilerin gündelik yaşamda karşılaştıkları zorlukları ve tehlikeli çalışma koşullarını perdeye taşıdı.

Riff-Raff | Institute of Contemporary Arts

2000 yılında çektiği "Ekmek ve Güller" filminde, sendikada çalışan bir grup göçmen işçinin sendikalaşma ve örgütlenme mücadelesini ele aldı. Loach, örgütlenme mücadelesinin zorluklarını etkili bir şekilde yansıttı.

Bread and Roses - Wikipedia

2007 yılında "İşte Özgür Dünya" filminde, istihdam bürolarının işçilerin hayatındaki etkilerini ve bu sistemin karanlık yüzünü işledi. Sözde gelişmiş kapitalist ülkelerde göçmen işçi sınıfının yaşadığı zorlukları aktardı.

Boycotting Trends.: It's A Free World (2007)

Ken Loach, işçi sınıfının güncel sorunlarının yanı sıra İspanya İç Savaşı, Nikaragua'daki mücadeleler gibi dünya çapındaki meselelere de değindi. 1995 yapımı "Ülke ve Özgürlük" filmi, İspanya İç Savaşı'nda faşizme karşı mücadele eden devrimcilerin ve komünistlerin yaşadıklarını aktardı.

LAND AND FREEDOM (Dir. Ken Loach, 1995, UK/Spain/Germany/Italy) –  Transformative Political Cinema – Movie Mahal

2006 yılında "Özgürlük Rüzgarı" filmiyle Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü kazanan Loach, bu filmde 1916-1920 yılları arasında İrlanda Bağımsızlık Savaşı'nı iki kardeşin hikayesi üzerinden anlattı. Loach, sinemasıyla sadece kapitalizmi teşhir etmekle yetinmedi, hayatı boyunca politik duruşunu da korudu.

2009 yılında Avustralya'daki bir film festivalinde, sponsorlarından birinin İsrail olması nedeniyle yarışmaya katılan filmini geri çekti. Loach, bu gerekçesini şu sözlerle açıkladı:

Şiddet üreten bir devletin gölgesinde sanat yapılamaz. Sanat, savaşa ve yıkıma değil, barışa ve insanlığa hizmet etmelidir. İsrail, Orta Doğu’daki politikalarını gözden geçirmelidir.

The Old Oak » : A 87 ans, Ken Loach veut garder foi en l'espèce humaine

Kapitalizmin tarihsel krizi, dünya işçi sınıfını, emekçileri ve ezilenleri her geçen gün daha da derinden etkilemekteydi. Ken Loach ise 80’li yaşlarında olmasına rağmen bu sorunlara sessiz kalmadı, her zaman sinemasıyla direnen bir yönetmen oldu. Son yıllarda da toplumsal adaletsizlikleri gün yüzüne çıkararak beyaz perdeye yansıtan filmler yapmaya devam etti. Bunlardan biri “Ben, Daniel Blake” dir.

Ken Loach, 2016 yılında "Ben, Daniel Blake" filmiyle bir kez daha Cannes'da Altın Palmiye kazandı. Film, İki çocuğunu doyurabilmek için günlerce aç kalan, ne kadar çabalasa da ne iş bulabilen ne de işsizlik yardımı alabilen Katie’nin mücadelesini anlatıyordu. Bir yanda da kalp krizi geçirdikten sonra çalışamaz hale gelen, ancak işsizlik yardımı alabilmek için türlü bürokratik engelle boğuşan Daniel’in dramına tanık oluruz. Loach, bu filmde de çaresizlik kadar dayanışmanın gücünü vurguladı.

Loach’un kamerası, bu düzenin dışına itilmiş insanların hayatlarını anlatırken, hepimize sorular sorar: Bir toplum, en kırılgan insanlarına böyle mi davranmalıdır? Bürokrasinin çarkları, insanları umutsuzluğa mahkum etmek için mi döner? Ve en önemlisi bu adaletsizlik ne zaman son bulacak? 

Ken Loach on 'I, Daniel Blake', the media role in Brexit and Trump, and the  failure of the left | SBS What's On

2023 yapımı son filmi “The Old Oak” ile bir kez daha işçi sınıfının ve ezilenlerin hikayesini anlatan Ken Loach, bu kez odağında, yerli işçilerin yaşadığı sıkıntılar ve göçmen işçilerin karşılaştığı zorlukları aldı.

Filmin geçtiği mekan, Loach’un "Siz Hangi Taraftasınız?" filmine konu olan, grevci madencilerin kasabasıydı. Kuzeydoğu İngiltere’deki bu kasaba, madenin kapanmasının ardından büyük bir değişim geçirmiştir. Gençler işsizlik nedeniyle bölgeden ayrılmış, düşen emlak fiyatları ise burayı Suriyeli göçmenler için bir yerleşim alanına dönüştürmüştür.

Filmin merkezinde, Suriyeli genç bir kadın olan Yara ile kasabalının elinde kalan son sosyal alan, The Old Oak adlı pubın sahibi Tommy vardır. İkisi de hem yerli halkın hem de savaşın travmasını taşıyan göçmenlerin aynı kaderi paylaştığını göstermek, bu iki topluluğu bir araya getirmek için mücadele etmektedir.

Loach, bu filmde de yalnızca ekonomik çöküşü değil, yabancı düşmanlığı, yoksulluk ve dayanışmanın gücünü de ele almıştır. İşçilerin kaderi farklı ülkelerde de olsa benzerdir mesajını vurgulamaktadır. “The Old Oak”, sınıfsal dayanışmanın, önyargıların ve insan olmanın ne anlama geldiğine dair güçlü bir hikaye sunuyor.

87 yaşındaki Ken Loach, hayatı boyunca işçi sınıfının, ezilenlerin, yoksulların yanında duran bir yönetmen oldu. 60 yıl boyunca 50’den fazla film çekerek, kapitalizmin çelişkilerini ve adaletsizliklerini şeffaf bir şekilde aktardı. Ancak Loach yalnızca bunları anlatmakla kalmadı; bu adaletsizliklere karşı mücadelenin kaçınılmaz olduğunu da cesursa dile getirdi. Onun sineması, sadece var olan düzenin çarpıklıklarını sergileyen bir ayna değil, aynı zamanda bu düzeni değiştirme çağrısı yapan bir manifesto gibiydi.

2017’de British Academy Ödül Töreni’nde yaptığı konuşma, onun dünyaya ve sinemaya bakışını özetleyen güçlü bir duruş sergiliyordu. Loach, iktidarın en kırılgan insanlara karşı acımasızlığını eleştirirken, sanatın bir eğlence aracı olmanın ötesine geçmesi gerektiğini vurguladı. Sinema, yalnızca izleyiciyi hayal dünyasına sürükleyen bir kaçış noktası değil, aynı zamanda gerçekleri gösteren bir aydınlatıcı olmalıydı.

İktidar, ülkedeki en biçare ve yoksul kesimlere gaddarca davranıyor. Utanç verici bir şey bu. Korumaya söz verdiğimiz göçmen çocuklarını sınır dışında tutmaya varan bir gaddarlık. Bu da çok utanç verici. Filmler pek çok işe yarayabilir. Eğlendirebilir, korkutabilir, bizi hayaller alemine götürebilir, bizi kavgaya boğabilir ve yaşadığımız dünyanın gerçeğini bize anlatabilirler. Bu gerçek dünya gitgide karanlığa gömülüyor. Yaklaşan mücadelenin bir tarafında sermaye ve iktidar sahipleri var. Zengin ve ayrıcalıklı olanlar var. Büyük şirketler ve onlar adına konuşan siyasetçiler. Bunlar bir tarafta. Geri kalan herkes ise diğer tarafta. Sinemacılar ise, ki burada hepimiz sinemacıyız, sinemacılar da hangi tarafta olduklarını biliyorlar. Bu geceki gibi çok özel durumların ihtişamı bir tarafa, biz halkın yanındayız.

 Loach, yıllardır kamerasını iktidar sahiplerine değil, onlardan zarar görenlere çevirerek, sinemanın gerçekten kimler için olması gerektiğini hatırlatan bir yönetmen oldu. Bu nedenle onun filmleri sadece birer sanat eseri değil, birer direniş hikayesidir.