"Haberin İşçisi"
İstanbul
Hafif yağmur
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
37,9384 %-0.03
41,0029 %-0.16
3.820,20 % 0,23
3.200.194 %1.472
İşçi Haber Özel Haber İşçi kadınlar, ‘Barajsız sendika, yasaksız grev ve güvenceli iş’ talebiyle bir araya geldi

İşçi kadınlar, ‘Barajsız sendika, yasaksız grev ve güvenceli iş’ talebiyle bir araya geldi

Esenyalı Kadınlar Dayanışma Derneği'nde, işçi kadınlar iftar sofrasında bir araya gelerek, çalışma koşullarına karşı seslerini yükseltti. Sendikal haklar, düşük maaşlar ve kötü çalışma koşulları üzerine ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ talepleriyle önemli mesajlar veren kadınlar, birliğin gücüne dikkat çekti.

Okunma Süresi: 9 dk

ÖZEL HABER - İLKNUR HAYLAZ

“Hey! Kadınlar akşam beraber dernekte bir iftar yapalım”

“Ben biraz geç katılırım evde bebeğim var ama iftar için çorbanız benden”

“Benim çocuğumu okuldan alıp karnını doyurmam lazım ama çocuğum okuldayken alışverişi halledebilirim”

“Kızlar biliyorsunuz çalışıyorum ama gelince hemen bir salata yaparım, içecekleri de alırım”

“Fabrikadan çıkınca ucu ucuna yetişiyorum ama gelirken fırından sıcacık pideleri de ben alırım”

“Yemek işinde destek olabilir miyim bilmiyorum ama temizlik de bende”

11 yıldır bu dayanışma cümleleriyle ayakta durdu, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği. Buradaki kadınların her biri yaşadığı zorlukları birlikte olmanın verdiği güç ve dayanışma ile aşmış, aşmaya da devam ediyor. Çünkü bu güçlü kadınlar birbirlerine güvenerek mücadele ediyor.

İşçi Kadınlar, Ev Geçindirme ve Çalışma Koşulları Arasındaki İnce Çizgide

Bir akşam vakti, farklı iş kollarından işçi kadınlarla buluştuk iftar sofrasında. Yorgunlukları gözlerinden okunuyordu. Herkesin de anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki. Her gün gelen zamları konuşmaktan, evde bugün bir tencereyi nasıl kaynatırım, çocuğumun cebine nasıl harçlık koyarım, beslenme ve eğitim masraflarını nasıl karşılarım demekten, etmekten, yapmaktan yorulmuştu kadınlar.

Kimisinin fabrikasında işçilerin birbirine sırt dönmesi, işsizlik kaygısını her geçen gün daha da arttırmış vaziyette. Kimisinin fabrikasında işçilerin bir asgari ücret olan maaşları hala verilmiyor. Bu kadar zam ve yoksulluk içinde maaşlarının kaç günde eriyeceklerinin hesabını yapmaya bile başlamışlar. Düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve artan üretim baskısına karşı haklarını aramak için sendikalaşıp işten atılan ve 142 gündür mücadele ederek direnen TKIS Blinds işçisi kadınlar, ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ talepleri için her türlü eylemle birbirlerine güvenmeyi, yan yana olmayı ve mücadele etmeyi öğrenmişler. Çünkü direniş dayanışmayı öğretiyor ve güçlendiriyor.

Bir metal işçisi hemen araya girdi. “Büyük balık, küçük balıkları yutuyor. Teker teker yok oluyoruz. Bir şey yapmamız lazım”

Büyük balık küçük balığı yutar, bu doğanın acımasız döngüsüdür. Güçlü olan, zayıf olanı sindirir; denizin derinliklerinde bu kural değişmez. Ancak küçük balıkların, bir araya gelip büyük bir güç oluşturduklarında, bu kural bir anda tersine dönebilir. Tıpkı denizlerin derinliklerinde, yalnızca tek başına bir balık küçük ve savunmasızken, bir grup haline geldiklerinde güçlenen, birbirine kenetlenen bir topluluğun etkisi gibi…

Bir grup küçük balık, büyük bir balığı çevreleyip birlikte hareket ederse, artık tek başlarına kaldıkları o çaresiz hali geride bırakıp güçlü bir savunma oluştururlar. Her biri kendi gücünü birleştirir, birbirine güvenerek engelleri aşar. Her hareketleri, denizin akışına karşı bir direnç oluşturur ve sonunda, büyük balığı kaçmaya zorlarlar.

İşte bu birliğin, işçilerin mücadelesinde de bir yansıması vardır. Tek başına bir işçi, patronun baskısı karşısında savunmasız kalabilir. Ancak işçiler birleştiğinde, tıpkı küçük balıkların birleşmesi gibi, tek bir vücut haline gelirler. Güçlerini birleştirerek birbirlerine kenetlenir, patrona karşı bir direnç duvarı örerler.

Birlikte seslerini yükselttiklerinde, bu ses denizin dalgalarına karşı bir çığlığa dönüşür. Patronun boyunduruğuna karşı bir araya gelen işçilerin sesi, artık kesilmeyen bir fırtına gibi büyür. Her biri, bir çarkın dişlisi gibi birbirini destekler, birbirini yükseltir. O eski korku, o eski zayıflık, artık geride kalır. Küçük balıkların bir araya gelip büyük balığa karşı galip geldiği gibi, işçiler de patronun zulmüne karşı birleşerek zaferi elde ederler.

Zorunlu Mesai ve Çocuklarla Fabrikaya Gidilen Günler

Başka bir metal işçisi ise fabrikalarında her gün 15 kişinin işe girdiğini ve her gün 15 kişinin de işten atıldığını, sürekli de mobbing uygulandığını, ‘işlerini beğenmiyoruz. O yüzden çıkarıyoruz’ diyerek kendilerine açıklama yapıldığını söyledi. Metal işçisi, “Bir haftada 60 kişiyi gönderdiler. Tazminatlarını da vermiyorlar. Sürekli giriş çıkış yaptırıyorlar. Sendikalı işçilere ‘iş yok’ diyorlar veya ‘ücretsiz izne çıkacaksınız’ diyorlar ama sendikasız kişilere dokunmuyorlar. Bu durumda işçiler patronların karşısında dimdik durmalı. İşçiler kendi haklarını bilmediği için korkudan işveren ne derse yapıyor” dedi. 

Kötü çalışma koşulları ve artan üretim baskısına karşı haklarını aramak için sendikalaşıp işten atılan ve 142 gündür direnen TKIS Blinds işçisi kadınlar, ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ talepleriyle karda kışta çadırda mücadele ettiklerini ancak umutlarını asla kaybetmediklerini, “18 Mart’ta duruşmamız var. Direnişimizin süresini ona göre ayarlayacağız. İnsanca çalışma koşulları sağlanmadı. Mobbing ve üslubu bozuk yöneticiler direnişe çıkmamızı sağlamış oldu aslında. Zafere odaklandık. Zafer direnen emekçinin olacak!” diyerek ifade etti. TKIS Blinds fabrikasında zorunlu mesai yapıldığını söyleyen işçiler, “Cumartesi günü sabahın köründe çocuklarımızı fabrikaya götürüyorduk. Bir gözümüz makinede, bir gözümüz çocuklarımızda oluyordu. Sabahtan akşama kadar kreş bile olmayan, serbest bölgeye işçi olmayanı bile almayanlar; küçücük çocuklarımızı, iş güvenliği olmayan bölgeye sokuyorlar. Kaç saat orda duruyoruz, bilmiyoruz artık” diye belirtti. 

İşçi Kadınların İsyanı: Bizim Maaşımız Eve Ek Gelir Değil, Bizler de ev Geçindiriyoruz!

Hemen başka bir işçi masanın diğer ucundan sesini yükseltti. “Biz, 12 saat çalışmak istemiyoruz. 8 saat hatta 7 saat çalışmak istiyoruz. Karanlıkta işe gidiyoruz. Karanlıkta eve geliyoruz. Hangi ara yemek yapalım? Hangi ara temizlik yapıp çocuklarımızla ilgilenelim?” diye isyan ederken bir işçi kadında kahkaha atarak, “Canım unuttun mu? Bizim maaşımız eve ek gelir, biz asla ev geçindirmiyoruz(!)” diyerek kinaye yaptı. O sırada kadınların içleri acıyarak attıkları kahkahaları, sisteme olan kin ve öfkelerini daha çok alevlendirdi. 

Bu konuşmaların üzerine başka bir metal işçisi kadın ise “Asgari ücret açıklandı ama biz hala eski asgari ücreti alıyoruz. Siz diyorsunuz ya 12 saat çalışmak istemiyoruz diye, biz 16 saat çalışıyoruz, işçiler mesaiye kalmak zorunda. ‘Zam istiyoruz’ diyoruz. ‘Patron sinirli yanına yaklaşamıyoruz’ diyorlar. Mesai yapıyoruz ama mesai parasını bile alamıyoruz. Geçim iyice zorlaştı. O zaman da kadınlar, ‘Biz mesai saatlerimizde buraya gelmeyelim, mesaiye kalmayalım, ek işe gidelim diyorlar’ Millet ikinci zammı konuşuyor. Biz hala asgari ücreti alamıyoruz. Şimdi de kıyafetlerimize karışıyorlar. Renkli şal, eşarp takamıyoruz. Onların istediği gibi bir sayı çıkaramazsam mobbing uyguluyorlar. ‘Salaksın’ diyerek hakaret ediyorlar. Bize ‘bir dakika gecikmeyeceksiniz’ diyorlar ama servis 5 dakika geç kalıyor, onun da lafını biz yiyoruz. Lavabo süremizin 2 dakika olduğunu söylüyorlar. Kadınlar regl oluyor ve tuvalete gitmesine izin vermiyorlar. Biz zam isteyince de ‘maalesef patronla konuşamadık’ diyorlar. Birlik olamıyoruz, birbirimize güvenemiyoruz ama biz birlik olursak o patron bize adam akıllı açıklama yapacak” demesinin ardından TKIS Blinds işçileri hemen araya girdi.

Metal işçisi kadının birlik olamıyoruz cümlesine takıldılar aslında. İşçiler kendilerinin nasıl birlik olup mücadele ettiklerini anlattı: Biz hakkımızı istedik diye bize ‘ben belediye değilim’ dediler ve o cümleden sonra direnişe başladık. Biz 205 kişilik fabrikada 105 kişiyle yetki aldık. Çünkü biz birbirimize güvendik. Kişisel problemleri kenara bıraktık. Çünkü işçilerin sorunu hep aynı. İşçiler kendi gücünün farkında değil, bir olsak bütün sorunlar çözülür. Fabrikada bir tane patron var ama yüzlerce işçi var. Daha da başka bir şey söylemek istemiyorum.

“Fabrikadaki işçilerin yüzde 60’ı bir olup işi durdursa işçilerin haklarını mecbur verecekler” dedi bir diğer işçi.

İşçi Kadınların Hak Arayışı: Kadınla Erkek Aynı İşi Yapıyor Ama Aynı Maaşı Alamıyor

Daha önce plastik fabrikasında çalıştığını söyleyen ve işten atılma nedenini anlatan kadın işçi ise “Asgari ücreti maaş kartına atıyorlar. Diğer kalan kısmı ise elden veriyorlardı. ‘Bir şey yapalım’ deyince geçim korkusu insanları sarıyor haliyle. Bütün patronlar aynı ve işçilerin korkuları da aynı. Çektikleri krediler aynı. Ödedikleri kira aynı. ‘Biz bir aileyiz’ diyorlar ama o pastadan bize pay vermiyorlar. Kadınla erkek aynı işi yapıyor ama aynı maaşı alamıyor. Ben bunu sorguladım diye beni çıkardılar. (En azından hakkını aramışsın diye kahkahalar atılıyor) Kadın işte çalışıyor, yetmiyor evde de çalışıyor” diyerek birçok iş kolunda çalıştığını ve hep hakkını aradığı için de işten atıldığını vurguladı.

“Neden örgütlenmiyorlar? Çünkü örgütlenirse işten atılacağını ve az da olsa maaş alamayacağını biliyor. En azından ‘az olsun ama olsun’ kafasındalar. Eşit işe eşit ücret talebimiz uygulanana kadar mücadelemiz devam edecek!”

Şengül Karadağ: Birlik Olmazsak Her Şeyimizi Kaybederiz

İşçilerin iftar sofrasına katılan Evrensel Gazetesi Yazarı Şengül Karadağ ve Galatasaray Üniversitesinde Akademisyen Ceren Sözeri de söz aldı. Sözeri, öğrencilerinin işçi-sendika konuları hakkında konuştuklarını aktarırken Karadağ ise şunları söyledi:

 “Sendikal bürokrasi diyoruz, yöneticilerde işçilere imzalattıkları sözleşmeleri gizlemeye çalışırlar işçilerden. O yüzden işçi o sözleşmeleri okuyunca anlamaz. Çünkü mümkünse kadın işçi başını evinde de kaldırmasın, okulda da kaldırmasın, iş yerinde zaten kaldırmasın. İş güvencesi olmayınca işçiye şunu söylüyor ‘sen yan yana çalıştığın arkadaşını gerekirse o fabrikada benim için satacaksın’ diyor. İş güvencesinin olmaması budur. Onursuzluğu da dayatıyor. Yanındakini satmayı dayatıyor. Hemcinslerimizle bizi karşı karşıya getirebiliyor. Bugün Türkiye’de, dünyada işçi ve emekçilerin yoksul halkın kullandığı tek bir kırıntı hak, mücadele ile alınmıştır. Bizi en çok ne yaralıyor? Kurdun yanımızda olması yaralıyor. Çünkü patronun ne olduğunu biliyoruz, karşımızda zaten. CEO’ların işi zaten patronların işini kolaylaştırmak. Evet, bizi en çok içimizdeki yaralıyor. ‘Kurdun içimizde olması’ diyorsunuz ya o yaralıyor. Ama onu sarabiliriz, onu iyileştirebiliriz. Eğer o yaranın nerede olduğunu biliyorsak onu onarabiliriz. Bazı direnişlerde hiç olmaz denilen işçinin en önde gittiğini söylediler bize. Çok güvendikleri işçiler için de tersini yaşadıklarını söylediler. Buraya güvensizlik tohumları zaten sürekli ekiliyor. Sürekli kutuplaştırma, sürekli bölme ve düşmanlaştırma… Nasıl yönetecek yoksa? Biraz önce bahsedilen kampanyanın bütün talepleri çok önemli evet, bu taleplerde yasal değişlikle mümkün mü? Mümkün! Tek şey işçilerin birlik olabilmesi. Bu kampanyanın talepleri her işçiye hatta işçi olmayan, okulunu okuyan, gelecekte iş hayatına atılacak olan, herkese faydalı olan ortak talebidir. Onun için bunu herkese anlatmalıyız. Biz istiyoruz ki; on binlerce, yüz binlerce imza ile meclise gitsin, yasa olsun diye. Yaparlar veya yapmazlar işin orası ayrı ama burada bir ses var. Bu talebin yüz binlerce sahibi var ve bu sahipler örgütleniyorlar. Bu taleplerin sesini duymak zorundalar. Yoksa her şeyimizi elimizden alırlar. Aile yılı dendi. Ne güzel aile yılı, ‘sen çalışacaksın, bol bol da çocuk yapacaksın, mümkünse bunlara da sen bakacaksın. İhtiyacın olduğu zaman eve gideceksin, ihtiyacım olduğu zaman fabrikaya geleceksin ve tabi ki çok ucuza çalışacaksın. Zaten emeğin yan gelir’ bunlarla yetinmemizi söylüyorlar. Biz de kendimize şunu soracağız biz buna evet mi diyoruz, hayır mı diyoruz, böyle mi yaşayacağız yani, ya da bu yaşamak mı? Bunu kendimize sormamız lazım.”