ÖZEL HABER - İLKNUR HAYLAZ
Kadınların yaşadığı ekonomik zorluklar, şiddet ve güvenlik sorunları, Türkiye'deki birçok kadın derneği tarafından öncelikli olarak ele alınan meseleler arasında yer alıyor. Küçükçekmece Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği, Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği ve Gülsuyu Gülensu Kadın Dayanışma Evi Derneği, kadınların karşılaştığı bu zorluklarla mücadele etmek için dayanışma ağları kuruyor ve çeşitli kampanyalar yürütüyor. Kadınlar, derneklere başvurduklarında, genellikle ekonomik yardım ve şiddetle ilgili hukuki süreçlerin yetersizliğinden şikayet ediyorlar. Ayrıca, eşit ücret ve çalışma hakları gibi taleplerle birlikte, şiddet mağduru kadınların daha güvenli bir yaşam sürmeleri için güçlü bir toplumsal ve yasal destek istiyorlar. Dernekler, bu sorunları çözmek adına etkinlikler, atölyeler ve dayanışma projeleriyle kadınların seslerini duyuruyor ve eşitlik mücadelesini sürdürüyorlar.
Küçükçekmece Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği: Kız kardeşlik köprüsü ile dayanışmanın gücü
Küçükçekmece Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Neslihan Karyemez, kadınların yaşadığı öncelikli sorunların başında ekonomik sıkıntılar, şiddet ve güvende hissetmemek olduğunu söyledi. Kadınların içinden çıkamadığı sorunlar sarmalında kendilerini yalnız hissettiklerini, psikolojik olarak çöküntüye uğradıklarını ifade eden Karyemez, “Biz dernek olarak öncelikle bu sorunları tek başına yaşamadığı ve bu sorunların kaynağının içinde bulunduğumuz sistemden kaynaklandığının farkına varmasını sağlamak, bu sorunları yaşayan kadınlar olarak birlikte itiraz etmemiz gerektiğinin farkına varmak ve harekete geçmek gerektiğinin bilincini oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun için derneğe gelen her kadın arkadaşa küçükte olsa bir sorumluluk vermek ve o sorumluluk esnasında yaşadığı sorunu birlikte çözebileceğimiz somutluğu ile görmesini sağlamak. Hukuki açıdan kadının elinde olduğu yasal hakları bile karakola başvuru aşamasında bile kadını yoran ve şiddet konusunda çözümsüzlüğe iterek caydırılıp eve gönderiliyor. Aile içinde maruz kaldıkları her türlü şiddet. Hayatın hiçbir alanında kendilerini güvende hissetmediklerini ve sürekli kaygı ile yaşadıklarını ifade ediyorlar. Kadınlar taciz ve şiddete maruz kaldığında toplumun ona karşı göstereceği tepkiden kaygılandığı için hala gizlemeyi tercih ediyor. Öncelikle bulunduğumuz bölgede, pandemi ve 11 ilimizi etkileyen deprem sonrasında sürdürdüğümüz ‘kız kardeşlik köprüsü’ çalışmalarda dayanışmanın hem mağdur olan için hem de dayanışma gösteren için iyileştirici gücüne şahit olduk. Bu nedenle dayanışmanın kadınlar ve bütün bir toplum için ne denli kıymetli olduğunu yeniden hatırladık” diyerek Türkiye'nin çeşitli illerinde kurulmuş olan kadın derneklerini takip ettiklerini ve onlarla iletişim halinde olduklarını belirtti.
‘Okullarda bir öğün ücret sağlıklı yemek’ kampanyasının da bunun örneklerinden olduğunu söyleyen Karyemez, “Tarihten bugüne, kadınların mücadele ile bize bıraktığı ciddi kazanımlar bulunmakta. Kibritçi kızlardan tutalım, 8 Mart'ın yaratıcıları dokuma işçilerine. İşçi emekçi kadınların yaşamlarının her alanında yaşadıkları sorunlardan kurtulmak için mücadele etmekten başka çareleri yoktu. Tarih yazan emekçi kadınlar toplumsal cinsiyet eşitliği için üzerine düşeni yaptılar. Sıra bugünün işçi emekçi kadınlarında. Burada öncelikle sınıf sendikacılığı yapan sendikalara ve emekçi mahallelerinde kurulu kadın dayanışma derneklerine yani bizlere iş düşmektedir. Türkiye’ de 8 Mart genel olarak toplumda ‘kadınlar günü’ olarak kutlanıyor. Bizzat iktidar ve sermayedarlar, kadınlar günü olarak kutlanmasını güçlendirmeye çalışıyor. Biz bulunduğumuz alanlarda günün anlamına uygun çalışmalar sürdürmek için çabalıyoruz. Bu yıl bir ay öncesinde çeşitli etkinlikler ile bunu tartışmaya açtık ve etkinliklerimizi her birinde bunu işledik. Günün tarihini konuştuğumuz etkinlikler yaptık. İşçi kadınların mücadelelerini anlatan filmler izleyip günümüzün işçi kadınlarının mücadelesini konuştuk. Sendikalar örgütlü olduğu işyerlerinde; sürdürdüğü eğitim seminerlerinden grevlere kadar toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları bütün işçilere anlatmalı” dedi.
Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği: Kadınların şiddet ve ekonomik zorluklarla mücadelesi
Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği Başkanı Elif Sancı ise kadınların öncelikle beslenme, giyinme ihtiyaçlarını karşılamak için derneklerine başvurduklarını belirtti. Çalışan kadınların en iyi ihtimalle asgari ücretle ve uzun saatler çalıştığını ve aldıkları asgari ücret ile evde çalışan bir eş yoksa geçinemediklerini, çalışan var ise de aldıkları maaşın kira ve faturalara yetişmediğini ifade eden Sancı, “Yardım veren bütün kurumlara başvuru yapıyorlar. Kadın derneğine de başvuruyorlar. Aile içi şiddet ve iş yerinde de şiddete uğrayan kadınlar derneğimize başvurduğunda artık şiddetten kurtulmak için son aşamaya gelmiş demektir. Bu süreç kadınlar için çok yorucu ve yıpratıcı hale geliyor. Kadınların boşanması durumunda mutlaka yoksullaşma başlıyor. Burada İstanbul Sözleşmesi ihtiyacı beliriyor. Kadınlar maddi, manevi güçlendirmeye dair maddeler vardı. Şimdi kadınlar maddi, manevi güçlendirilmediği için şiddet dolu evlerinde partnerleri tarafından sürekli olarak şiddet görmeye devam ediyor. Bu genellikle ölümle sonuçlanıyor. Şiddet, cinayet, taciz tecavüz vakalarında cezalar etkin kullanılmalı, ceza indirimi kesinlikle uygulanmamalıdır. Şiddet ile ilgi mutlaka kamu spotu hazırlanmalı ve sürekli gösterilmelidir. Kadınlar yan yana gelebildikleri, yargılanmadıkları her yerde dayanışma içinde olabilirler. Biz yereldeki bir kadın derneği olarak ilçemiz Mamak'ta bir başka kadın derneği yok. Ama olsun çok isterdik. Yan yana olup sorunları beraber çözebilirdik, ilmek ilmek beraber örerdik” diyerek ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ kapsamında eşitlik mücadelesine devam ettiklerini ve devam edeceklerini vurguladı.

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği: Kadınların mücadele yılı
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Yöneticisi Nevruz Mersin, derneğe gelen vakalarda gözlemledikleri ve raporlarına da yansıyan geçen yıla oranla ekmekten gıdaya, kırtasiye ihtiyaçlarından kıyafete, kadınların temel ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını ve artan yoksullukla beraber şiddetin de derinleşip arttığını ve acil taleplerini dayanışmayla çözemeye çalıştıklarını belirtti. Bunun da kolay olmadığını ifade eden Mersin, “Uygulanmayan yasalar, maalesef kadınları şiddet içine daha fazla itiyor. Örneğin; 2 gün önce boşanma aşamasında olduğu adam tarafından takip edilen ve sözlü şiddete maruz bırakılan bir kadın arkadaşımız şikayetçi olmak için karakola gitti. İfadesini almayacaklarını söyledikten sonra bizim baskımızla zorla ifade aldırabildik. Özellikle İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığı günden bugüne kadınların hayatı daha da zorlaştı. Ölüm tehdidi almalarına rağmen uzaklaştırma kararı çıkarılmayan kadınlar var” diyerek son zamanlarda derinleşen yoksullukla beraber çalışan kadınların da geçinememekten yakındığını söyledi.
Asgari ücretle çalışan bir kadının hafta sonları ek işe gidip faturalarını ödemeye çalıştığını, bunun da yetmediğini görünce oğlunu okuldan alıp çalıştırmak zorunda olduğunu anlatan Mersin, “Çalıştığı halde ek iş talebiyle gelen kadın sayısı çok fazla. Biz dernekte şiddetin türlerini ele aldığımız çeşitli etkinlikler, atölyeleri sık sık yapıyoruz. Şiddetin önünü açan yasaları medya ve basının eliyle bunun nasıl meşrulaştırılmaya çalışıldığını her seferinde teşhir ediyor ve kadınları bu yönde mücadeleye sevk etmenin araçlarını kullanmaya çalışıyoruz. Derneğimiz kadınların kendi yaşadıkları sorunlar karşısında ilk adım attıkları yer. Örnek verecek olursak; sendikalaşmak isteyen ve bunu nasıl yapacağını bilmeyen kadın da bize geliyor, yaşadığı şiddetten kurtulmaya çalışıp ben bir şey yapmak istiyorum diyen kadında bize geliyor. Bundan yaklaşık 5 ay önce Serbeste bölge de TKIS Blinds işçilerinin düşük ücret ve kötü çalışma koşullarına karşı anayasal hakları olan sendikalaşma haklarını kullanmaları sonucu işten atılmaları sonucu başlattıkları direniş bize 8 Mart’ın ve mücadelenin önemini her yönüyle gösteriyor aslında” diyerek derneğe bu yıl 6000 kadının, yoksulluk ve şiddet yüzünden başvurduğunu, aile yılı ilan edilen bu yılda bu 6000 kadının en acil ihtiyaçlarının karşılanması ve sayısının düşmesi gerekirken, her yıl daha geriye giden hak kayıplarının yaşandığını açıkladı.
Bu yılın kadınların mücadele yılı olmasını istediklerini söyleyen Nevruz, “8 Mart gününün tüm iş yerlerinde resmi tatil olması ve öncesinde çeşitli seminer, kutlama, film gösterimleri, günün anlam ve önemini vurgulayan film gösterimleri ya da panellerle birlikte bulundukları alanda hakları ve eşitliğe dair gösteri ve eylemler düzenlenmeli. Kadınlara verilecek hak temelli eğitimlerin önemi tekrar ortaya çıkıyor. Bizler dernekte yerelden başlayarak kadınların muhtarlık, belediye ve toplumun her alanında sahip oldukları hakları konusunda daha önce de çeşitli atölyeler yaptık. Bunların önemi her geçen gün daha fazla artıyor. Özellikle fabrika ve iş yerlerinde sendikal haklar ve sendikal eğitimler sadece 8 Mart’la sınırlandırılmadan süreklilik arz edecek şekilde yapılmalı” diyerek dernekleri adına taleplerini dile getirdi.
Gülsuyu Gülensu Kadın Dayanışma Evi Derneği: Kadınların eşit ücret talepleri
Gülsuyu Gülensu Kadın Dayanışma Evi Derneği yöneticisi Filiz Üzüm, aile içi şiddetin ve kadına yönelik şiddetle ilgili başvurulan hukuki süreçlerin yeterli olmadığını, kadınların ölümündeki artışların cezasızlık nedeniyle olduğunu söyledi. Üzüm, “Kadınların, derneğimize başvurduklarında en sık dile getirdikleri sorunlar, ekonomik ve iş talebi için başvurular. Çalışamayan kadınların yoksulluk oranı ifade edilemeyecek durumda diyebiliriz. Kadınların maruz kaldığı taciz ve şiddet vakalarında bizim gibi dernekler var oldukça sesleri her zaman daha yüksek ve kararlı çıkıyor. Psikologların, psikiyatrilerin, avukatların vermiş olduğu paneller, söyleşiler ne kadar fazla olursa o kadar çok kadına dokunmuş oluyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından geldiği nokta yeterli değil. Eşit işe eşit ücret talebimizde netiz ve her koşulda dile getiriyoruz, getirmeye de devam edeceğiz. Tüm iş alanlarında 8 Mart tatil olmalı. Sadece memurlara değil; işçiye, emekçiye toplumdaki tüm kadınlar için tatil ilan edilmeli. Çocuklarına, okullarında bir öğün sağlıklı besin bile koyamazken, anne ve baba iş yerindeki yemeklerinden çıkan meyveyi yemeyip, çocuğuna götürüyor ve bu yılı ‘aile yılı’ ilan ediyorlar. Evden çalışma modeli yaygınlaştırılarak, devletten ücretsiz kreş isteme şansımız da olmuyor çünkü ihtiyaç duyulmuyor” dedi.