ÖZEL HABER - İLKNUR HAYLAZ
New York'taki bir dokuma fabrikasında, gün boyunca neredeyse 16 saat süren yorucu çalışma koşullarında, düşük ücretlerle geçinmeye çalışan 40.000 kadın işçi, 8 Mart 1857'de bu dayanılmaz duruma karşı seslerini yükseltmeye karar verdi. Eşit işe eşit ücret ve günde 10 saatlik çalışma talebiyle grev başlattı. Ancak polisin fabrika yönetiminin desteğiyle işçilere saldırması ve işçileri fabrikaya kilitlemesinin ardından çıkan yangında fabrika önündeki barikatlardan kaçılamaması sebebiyle 129 işçi kadın yanarak can verdi. Vefat eden işçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı ve onların uğradığı adaletsizliği haykırdı.
Yıllar sonra, takvimler 27 Ağustos 1910'u gösterirken, Clara Zetkin; 2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında, dokuma fabrikası yangınında ölen işçi kadınlar anısına 8 Mart’ı ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edilmesi için öneri sundu. Toplantıya katılanlar, bu öneriyi kabul ederek, o günün mücadele ve dayanışma duygusunu sonsuza dek hatırlanacak bir sembol haline getirdi.
O günden bugüne, bize dayatılan adaletsizliklere karşı ne kadar çok mücadele ettiysek, o kadar çok kazandık. Ancak bu mücadelenin bir yönü, elde ettiğimiz haklarımızı koruma bilincinin gerekliliğiyle devam ederken, diğer yönü ise hala kazanılması gereken haklarımızın varlığıyla şekilleniyor. Kazandığımız haklara yönelik gasp girişimleri ise ülkemizde her geçen gün artıyor. Okullarımızda, kampüslerimizde, sokaklarda ve fabrikalarda sürekli bir savunma halindeyiz. Çünkü bizleri koruması gereken yasalar, yetkililer tarafından değiştiriliyor. Bu durum, bizi her an daha fazla korunmasız bırakıyor ve mücadelemizi sürdürmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

Kadın işçi: Köle gibi çalışıyoruz
Kadın işçilerin fabrikada sınıfsal bir ayrım yaşadığını söyleyerek cümlesine başlayan metal fabrikasında çalışan genç bir kadın işçi, “Sözde bizim aldığımız maaş eve yan gelir olarak hesaplanıyormuş. Bakıldığında öyle değil, herkes ev geçindiriyor. Patronlar her yerden bizi sömürüyor. Biz kadın işçileri sömürmek onlar için daha kolay. Bir kadın işçi bir erkek işçi ile aynı maaşı alamıyor. İki kadın işçinin aldığı maaşı, bir erkek işçi alıyor. Bizler de ilk önce makine başında erkeklerin yapabildiği parçaların bizim de yapabildiğimizi gösterip daha sonra da o makine başına geçmeme kararı alıyoruz. Evde çalışıyoruz, çocuk bakıyoruz, yetmiyor fabrikalarda, atölyelerde çalışıyoruz” diyerek ev emekçilerinin de evde çok fazla çalıştığını onların da sigortasının yapılması gerektiğini söyledi. Kadınların aldığı sorumluluğu kimsenin alamayacağını ifade eden kadın işçi, “Kadınlar regl oluyor. Çok ağrımız oluyor. Oradaki işçi kadınlar bir şekilde üretimdeki açığımızı kapatıyorlar. Bu şekilde kadınlar fabrikada birbirine destek çıkıyor. Önümüz 8 Mart ve ben, ‘kadın, yaşam, özgürlük’ diyorum. Maddi durumu iyi olan kadınlar da var. Evde kadına uygulanan baskıdan kaçmak için çalışmak istiyorlar. Sonra fabrikada da bu baskıyı görüyorlar. 8 martta fabrikalarda bize hiçbir şey vermiyorlar. Ama en azından pedi ücretsiz yapmadılar aksine hala zam geliyor. Madem öyle ped dağıtsınlar. Gerçi köle gibi çalışıyoruz. Tuvalete zor gidiyoruz. Onların gözünde ped lüks kalır” diyerek işçilerin, özellikle kadın işçilerin kendi aralarında örgütlenmesi gerektiğini belirtti.
Kadın işçi: 8 Mart’ın fabrikalarda kutlanması için mücadele edeceğiz
Kadın işçilerin çoğunlukta olduğu başka bir metal fabrikasında çalışan kadın işçi ise “Erkek-kadın ayrımcılığını çok yaşamıyoruz. Ama genel olarak maalesef fabrika ve atölyelerde böyle bir ayrımcılık söz konusu. Kapitalist sistem içerisinde kesinlikle kadınların ikinci sınıf muamele gördüğünü düşünüyorum. En düşük ücrete biz maruz kalıyoruz. Ama çalışma koşullarının içerisinde beden işçiliği açısından erkeklerin yaptığı her şeyi de yapmak zorunda kalıyoruz. Fazla itiraz etme şansımız olmuyor. Sonrasında bir yaptırımla karşılaşabiliyoruz. Sendikalı bir yerde hiç çalışmadım. Sendikal haklarımı bile bilmiyorum. Maalesef, Türkiye bu konu da çok geri durumda. Çalışmayan bir kadının bile evdeki işleyişi yürütmesi tamamen bir emek” diyerek kadın dayanışmasının ve işçi dayanışmasının her zaman bir başarı ve sonuç getirebileceğini söyledi.
Fabrikalarında yapılan herhangi bir konuda, işçilere uymadığı sürece birlik olduklarını ifade eden kadın işçi, “Bize uymayan durumlarda kadın işçilerle birlik olduğumuzda gerekli düzenlemeler yapılıyor, yapıldığını gördük. O dayanışmayı sağlamakta her zaman kolay olmuyor ama yapınca, başarınca, gururlanıyoruz. Kadınların emek gücü hep sömürülüyor ve sendikayı tam olarak bilmesem de sendikalaşmayla bunun kazanılabileceğini düşünüyorum. İşçilerin bir olup seslerini yükseltmesi sorunların bir kısmını giderebilir. 8 Mart geliyor ve biz çalışmaktan ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü unutuyoruz” diyerek fabrikalarda ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair hiçbir şey yapılmadığını, anılmadığını ve herhangi bir gün gibi geçirildiğini ama bunun bir etkinlik haline dönmesi için mücadele edeceklerini belirtti.

8 Mart’ta kadın işçilerin talepleri: Karanfil değil, emeğimizin karşılığını istiyoruz
Yine başka bir metal fabrikasında çalışan kadın işçi ise “İşçiler olarak sınıfsal bir ayrımcılıkla her girdiğim fabrikada hatta firmada karşı karşıya kaldım. İş yerinden ayrılmaya kadar giden bir mobbinge uğradım. Kapitalist üretim de az maaş ile çok iş yaptırmak istiyorlar. Maalesef ki insan gücü yerine para gücüne bakılarak, kadınların kadın olduklarını unutarak çalışma sergiletiyorlar. Kadın işçiler, erkek işçiler ile aynı saat çalışıp aynı işi yapıyorlar fakat daha düşük maaş alıyorlar. Bu bizim hakkımız değil. Bunu iş verenlere de dile getirdim, yöneticilerime de. Bu konuda 8 Mart’a giderken mücadelemize devam edeceğiz. Kadın olarak bütün kadınlarla el ele verip bu erkek kadın maaş düzensizliğin de zamanla hakkından geleceğimize inanıyorum” diye ifade ederek sendikaların da görevini yeterince yerine getirmediğini ve her daim her yerde sömürüldüklerini dile getirdi.
Kadınların emeğinin her yerde sömürüldüğünü söyleyen kadın işçi, “Bu düşüncelerimi kabul ettirene kadar, sabaha kadar konuşurum, eylemimi yaparım ya bu sömürgeci kapitalizm değişecek ya da bizlerle karşı karşıya kalmaya devam edeceklerdir. Bu örgütlenme büyüyecek ve güçlenecek. 8 Mart kadınlar gününde hayatlarımız, emeklerimiz sömürüldükten sonra o gün geldiğinde bir karanfil vermek ne kadar anlamlı bilemiyorum. Biz karanfil değil, verdiğimiz emeğin karşılığını ve saygısını istiyoruz. Bir kadın işçi olarak bu ‘sömürülmeye hayır, mücadelemize devam’ demek istiyorum” dedi.
