Dünya genelinde her yıl 8,6 milyon kadın, kalp hastalıkları veya inme nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu, her üç kadından birinin bu nedenlerle yaşamını yitirdiği anlamına geliyor. Siyahi kadınlar için ise bu oran neredeyse iki katına çıkıyor. Ancak bu ürkütücü tabloya rağmen, kadınların kalp sağlığı konusundaki araştırmalarda cinsiyetçi önyargılara ve eşitsizliklere yeterince dikkat çekilmiyor.
Kadınların kalp hastalıklarının teşhisi ve tedavisindeki eksiklikler, sadece tıbbi değil, aynı zamanda sosyal sorunlara dayanıyor. Toplumda kadınlar genellikle “özverili anne”, “fedakar eş” ve “aileyi bir arada tutan kişi” gibi rollerle tanımlanıyor. Bu rollerin bir sonucu olarak kadınlar, başkaları için çabalarken kendi sağlıklarını ihmal edebiliyor. Amerikan Kalp Vakfı’nın internet sitesinde yer alan hikayeler de bu durumu gözler önüne seriyor.
Fedakarlık ve İhmal
Vakfın paylaştığı hikayelerden birinde, 39 yaşındaki bir anne, kalp krizi geçirdiğini fark etmesine rağmen çocuklarını okula göndermeye çalıştığını anlatıyor. Bir başka örnekte, genç bir kadın, kalp krizi belirtilerini görmezden gelerek hasta anne ve babasına bakmayı sürdürüyor. Bu hikayelerdeki kadınlar, kendilerini ailenin ve toplumun taşıyıcı direği olarak görüyor; eğer onlar olmasa, her şeyin dağılacağına inanıyor.
Bu algı, kadınların kalp sağlığı için bireysel önlemler almalarını sağlasa da yeterli değil. Egzersiz yapmak, doktora gitmek veya sağlıklı beslenmek gibi adımlar önem taşıyor ancak kadınların maruz kaldığı yapısal eşitsizlikler göz ardı ediliyor.
Yapısal Eşitsizlikler ve Sağlık
Kadınların sağlık sorunları, yalnızca bireysel ihmallerden değil, aynı zamanda gelir eşitsizlikleri, ev işlerinin adaletsiz paylaşımı ve bakım yükümlülüklerinin büyük ölçüde kadınların omuzlarına yüklenmesinden kaynaklanıyor. Feminist analizler, bu durumun kadınların kalp sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koyarak, daha adil bir sistem ihtiyacını vurguluyor.
Sosyolog Arlie Russell Hochschild’in “ikinci mesai” kavramı, bu yapısal sorunu açıklıyor. Hochschild’e göre, kadınların iş veya okul sonrası başlayan bu ikinci mesaileri, görünmeyen ve duygusal işlerin yükünü ifade ediyor. Kadınlar, sadece fiziksel değil, duygusal anlamda da aşırı bir yük altında kalıyor ve bu durum sağlıklarını doğrudan etkiliyor.
Eşitlik ve Farkındalık
Feminizm, cinsiyetçiliğin ve baskının sona erdirilmesini hedefleyen bir hareket olarak, kadınların yaşam koşullarını ve sağlıklarını iyileştirebilecek bir yol sunuyor. Kadınların eşit çalışma koşullarına, destekleyici aile yapılarına ve adil bir sosyal sisteme ihtiyaçları var.
Kadınların sağlıklarına dair farkındalığı artırmak, sadece bireysel değişimlerle değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümle mümkün. Kalp sağlığını korumak için, kadınların yüklerini azaltacak bir yapı inşa etmenin zamanı geldi. Kalp krizi geçiren bir kadının sadece bireysel hikayesi değil, aynı zamanda sistemsel bir sorunun göstergesi olduğunu anlamak, çözümün ilk adımı olabilir.
Kaynak: Uplifers